Üstadımız Yaşar Seyman’dan Bir Güzel Âşık Veysel Kitabı:
Gönül Gördü Dil Söyledi
İnsanlar neden sürekli aydınlığı özler, ona doğru koşarlar? Karanlık çökünce neden hüzünlenir insanoğlu, en dertli anlarını “kara bir bulut çöktü üstüme” diye nitelendirirler?
Daha önce bir başka güzergâhtan gittiğim Hubyar Sultan’a doğru bu sefer bir Avrupa kentinin size bir derinlik ve sonsuzluk hissi veren ormanlarını izlercesine ve bir başka zamanda yolculuk yapıyor duygusu veren kıvrımlı yollardan ilerliyorum.
Bu sefer Almus Baraj Gölü’nü çepeçevre, kâh tepeleri tırmanarak, kâh enginlere inerek muazzam güzellikler aşarak büyülü bir âlemde yol alıyorum. Bulutlar, ağaçlar, dereler, tarlalar beni benden alıyor, diyar diyar başka dünyalara götürüyor.
7. Edremit Kitap Fuarı’nda Yaşar Seyman üstadımızın kendi elinden aldığım ve yanımdan ayırmadığım, “gönül gördü dil söyledi” kitabını yani Âşık Veysel kitabını ellerimin arasında tutuyorum ve mechuldeki bir garip yolcuya sunmak istiyorum.
Tutyalar diyarı buralar, başından turnaların geçtiği “Hubyar Devletlü”nün ağuları süzüp, hikmetleriyle padişahları kendisine hayran bırakan o ulu erenin ve gurbet ellere sürgün gönderilen “dost olan bağlasın yarelerimi” diyen Kul Himmet’in, emeğin kutsal değeri Keçeci Ali Mahmut Baba’nın, Aziz Baba’nın, Pir Mehmet’in soluk alıp soluk verdiği diyarlar buralar.
Yol alıyoruz; bu sıcaklarda halen kurumaya direnen dere yatakları, selviler, söğütler, meyve ağaçları… Bir dosta, bir ulu erene ulaşmak sevinci var içimizde; dolana dolana Hubyar Baba Sultan’a varıp niyaz bent oluyoruz. Lokmalar, dualar ama ille de bağlamanın tellerinden deyişler, nefesler…
Şahkulu Sultan Dergâhı’nın Âşıkları – Dedeleri ozanların ölümsüz dizelerini seslendiriyorlar yıldızlara doğru, hüzünler, aşklar, sevdalar çoğalıyor…
Benim çantamla birlikte tüm bunlara tanıklık eden Âşık Veysel ve Yaşar Seyman’ın kitabı…
Erenler yurdu bu topraklar, ozanlar diyarı Anadolu.
Her bir gözyaşı, her bir zulüm, her bir öfke, yenilen her bir sille, her aç geçilen gece, ağulu sözler, hayın bakışlar bir yazgı gibi karanlıkları çoğaltırcasına işlenmiş belleğine, sanki de acılı günü, mutlu gününden daha çok olmuş bu diyarların insanlarının.
Horonlar, halaylar, gülmeceler, düğünler, tüm dağları baharları kuşatan yedi verenler, nevruzlar, kardelenler, tüm vadileri kaplayan papatyalar, sevgi timsali güller, nergisler eksik midir yine bu topraklarda, mutlu bir gülüşü hatırlatan.
Gün doğar, gün batar bu topraklarda; ne çalışma aşkı, ne alın teri, ne iş, ne yoksulluk ama ne de umut biter yüzyıllar boyu.
Taa Hitit aslanlarının gezdikleri günden Roma’ya ve Osmanlı’dan bugüne dertler geceleri dile gelir, geceleri sağaltılır ağlayan gelinlerin yaraları, geceleri iniler toprak, nal bile çakılamayan öküzler ve susuzluktan çatlayan dudaklar, yarılmış ayaklardaki sızılar da devam eder şafaklara kadar.
Dert gezer derman gezer itikattadır nazar.
Dertliyiz vesselam, en azından bu kadar dert dinleyen birisi olarak kederliyim de biraz.
Biraz soluk almak, biraz suya kanmak, güneşe dönmek isterim gayri yüzümü aydınlık günlerin özlemiyle…
Ozanlardır bizi bize en iyi anlatan, ozanlardır en yalın, kılıçtan keskince sözleriyle gerçekleri haykıran, ozanlardır gam elinden, mağruptan maşruba tılsımlı hazine sandıkları olan söz dağarcıkları geceleri de çözülemeyen dertlerin derman kilitleri.
Söz büyüdür, bir tılsımdır kelimeler, hece hece damarlara işler, sahte dünyalardan sıyırıp seni gerçek âlemlere götürendir nefesler.
Bir aydınlık yüzdür Yaşar Seyman yurdumuzda; umut dolu gözleri, ana şevkati dilleri, ozanca dizeleriyle tüm dünyadaki yaralı coğrafyalarından insan öykülerini dinler, derler ve yazar, bizlere sunar her daima.
Yazar olmak kolay değildir; daha önemlisi akıca, yalın, etkili yazmaktır hüner. Kör kuyulardan nafile uğraşlarla su getirmenin bir faydası yoktur. İnsanların yürüyeceği bir yol olmak, suyu bendine dökmek, kelimeleri oya işler gibi, usta bir Ermeni’nin taşa hayat vermesi gibi, moru, mavisi, kızılı her bir ilmiği hünerli bir dil olup yaşamın sırrını bir halıya nakşetmek gibi, herkesin anlayacağı ve gönlünde hissedeceği gibi yazmaktır yazacağını.
Âşık Veysel; bir dağdır Anadolu’da ne karı, ne rüzgârı, ne çiğdemi eksik olur tepesinde, bir de kazları vardır, turnaları, leylekleri, hiç insanı aldatmayan, üzmeyen.
Âşık Veysel; Zifiri karanlık denen korkunç uğultular savuran bir fırtınan ortasında kuşların sığınağı olan ulu bir çınar ağacıdır, ne dalları kırılır, ne heybeti azalır, ne de yeryüzündeki hiçbir güç onun köklerini kurutabilir bu topraklardan.
Âşık Veysel; Homeros’tur, bilgeler çağının nice savaşlar, açlıklar, hastalıklar, depremler, yanardağlar, felaketler gören katmanlarından zedelenmeden gelen; Hakk – insan – doğa- doğruluk erdemini kitaplara nakşeden.
Âşık Veysel; Bir direncin sembolüdür; kasırgalar da olsa dev dalgalar içinden bir fener aydınlığı gibi çıkıp tevazuluğun bir başka adını yazdırır tüm dünyaya.
Âşık Veysel; Bin yaşındadır, on bin yaşında… Dertlidir sazı, dertlidir sözleri ama bir umut kapısıdır varlığı; nankörlüğü yeren, barışı ve kardeşliği öven, yurt sevgisinin türküsünü söyleyen büyük bir ozandır o.
Yaşar Seyman ise; tüm yaşamının sevgisi, tecrübesi, birikimleriyle bizlere bir farklı Âşık Veysel portresi sunuyor; bin bir renge boyanmış ama ilk günkü gibi menzilini doğru seçmiş, çizdiği doğru yoldan hiç ayrılmamış, kimliğini – kişiliğini çocukken kazanmış bir ustayı anlatıyor bizlere.
Âşık Veysel; uzun ince bir yolda her gün ama her gün kendisiyle birlikte insanı, doğayı, yurdunu söyleyen, yaşamı tarif eden, dertleriyle yoğruldukça daha da olgunlaşan, farklılaşan, renklenen, yorulmayan, usanmayan bir Anadolu Bilge Ozanı.
Seyahatler diyor değerli yazarımız, gezi, ziyaret, bir yere gitmek değil; seyahatler…
“Bir allı turnanın izinden uzak diyarlara uçtum…” (Sayfa: 72)
Herkes elbette Âşık Veysel olamaz. Âşık Veysel bir çiçek hastalığıyla gözlerini kaybeder ama Yaşar Seyman üstadımızın kitapta dediği gibi, Âşık Veysel artık bir arı olmuştur, tüm çiçeklerden bal toplar, ölümsüz dizelerini örerken, o çiçek hastalığının gadrini böyle yener.
Yaşar Seyman hocamız, çok boyutlu bir gözlemle, Âşık Veysel’in dünyasına belki de dünyalarına bizi götürürken uzun yıllar boyunca sevgiyle biriktirdiği, ördüğü Âşık Veysel kimliğiyle bizleri buluşturuyor. Bölümler halindeki her biri birbirinden güzel yazılarıyla Âşık Veysel’in farklı yönlerini, yaşamının farklı anlarını, çok çok anlamlı anılarını, ilk kez belki de burada yayınlanan bilgilerle hayatı hakkındaki bilgileri bizlere taşıyor.
Kitapla klasik anlatım tekniği dışında, onun doğumu, şiirleri, cumhuriyet sevgisi vs. bilindik şeyleri basmakalıp bir şekilde anlatmanın çok ötesine geçiliyor. Tanıklarla, kaynaklarla, araştırmalarla, sohbet ve söyleşilerle her birisi çok güzel denemeler olan yazılarla sevgili Yaşar Seyman; Âşık Veysel’in o çok zengin yaşamına, iç dünyasına, onun derinliklerine bizleri götürerek katman katman evrensel öğelerle de besleyip, Anadolu gerçeğiyle buluşturup hem tarihsel, hem sosyolojik değinilirle zengin bir dünya sunuyor bizlere.
Birebir görüştüğü, söyleştiği kişiler, okuduğu kitaplar, araştırdığı konular, mektuplar, anı derlemeleri çok sevgili büyüğümüz Yaşar Seyman’ın kitap için nasıl güzel bir emek verdiğini, Âşık Veysel’e olan derin sevgisini, emek vererek sıra dışı bir çalışma ortaya çıkardığını gösteriyor.
Âşık Veysel’in yaşamı, onunla ilgili fotoğraflar, acaba başındaki fötr şapkayı ne zaman ilk kez kullandı, diyen merakı, araştırmaları, dünyada gözleri görmese de birer dahi olarak tarihe geçen önemli bazı simalarla Âşık Veysel’i buluşturması, çok yaratıcı düşünceler.
Biz bu kitapla; Âşık Veysel’in çocukluğunu, doğup büyüdüğü toprakları, sevenlerini, onun yetişmesinde katkısı olanları, Âşık Veysel’in sevdalarını, gerçek üzüntülerini, acılarını, Âşık Veysel’in üzerinde ocakların, dergâhların, dedelerin, âşıkların etkilerini, diyar diyar gezmekten aslında nasıl haz aldığını, mutluluk duyduğunu da okuyoruz.
Seyahat etmek; sadece sıradan bir gezi değildir.
Yaşar Seyman üstadımız Âşık Veysel bağlamında seyahatlerin insanı, doğayı, yaşamı tanımanın, sosyal etkileşimi en kuvvetle hissetmenin bir yolu olduğunu vurguluyor.
Kapkaranlık bir dünyaya alışmak dünyanın en zor şeyidir. En büyük aydınlık ise o karanlık içinde yeni bir yaşam kurabilmektir. Belki bu da çok zordur, yani kendi dünyasında yaşamak.
Ama Âşık Veysel ve onun gibi bilge insanlar, gören gözlerin yaşadığı dünyadan kopmadan, kendi iç dünyalarında yarattıkları âleme tümüyle kapılmadan yaşayabilme mucizesini gerçekleştirenlerdir.
O öyle bir dengedir ki, belki de insanoğlu’nun en büyük yaratıcı güçlerinden, buluşlarından birisi de budur. Ne kendi dünyasının dışındaki dünyadan kopmak, ne de sadece kendi içine hapsolmak; her ikisini de yaşamak, yaşatmak…
Âşık Veysel’i düşünürken çoğu zaman onun göremeyen, ama bir insan olduğu aklımdan çıkar; ben onu tüm muhabbetlerde hazır ve nazır hissederim.
Sesi sesimiz, yolu yolumuz, ülküsü olan cumhuriyet sevdamızdır.
Yaşar Seyman hocamızın kalemine, yüreğini, emeğine, bilincine sağlık…
Çok güzel bir Âşık Veysel portresiyle yine kültür dünyamıza çok güzel bir kitap armağan etmiş oldu.
Var olsun, sağ olsun…
Muhabbet ile aşk ile…
Ayhan Aydın
5 Eylül 2025
Medet mürvet deyip kapına geldim
İsteğim dileğim ver Hacı Bektaş
İndim eşiğine yüzümü sürdüm
Kusurum günahım var Hacı Bektaş
Kul olanın elbet olur kusuru
Nesli Peygambersin cihanın nuru
Ali’sin Velisin Pirlerin Piri
Galma kusurlara Pir Hacı Bektaş
Horasan’dan ayak bastın Uruma
Mucizeler şahit oldu pirime
Bak şu vaziyete bak şu duruma
Eşin yok cihanda bir Hacı Bektaş
Geçmem dedin duvarımda sinekten
Yalan sadir olmaz ervahı pekten
Sana inanmışım ervahtan kökten
Sana inanmayan kör Hacı Bektaş
Sana yalvarıyor Veysel biçare
Yine senden olur her derde çare
Bir arzuhal sundum gani Hünkare
Keremin ihsanın bol Hacı Bektaş
Âşık Veysel Şatıroğlu
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikâr etme
Lal olsun dillerin söyleme ya da
Garip bülbül gibi ah-u zar etme
Gizli dertlerimi sana anlattım
Çalıştım sesimi sesine kattım
Bebe gibi kollarımda yaylattım
Hayali hatır et beni unutma
Bahçede dut iken bilmezdin sazı
Bülbül konar mıydı dalına bazı
Hangi kuştan aldın sen bu avazı
Söyle doğrusunu gel inkâr etme
Benim her derdime ortak sen oldun
Ağlarsam ağladın gülersem güldün
Sazım bu sesleri turnadan m'aldın
Pençe vurup sarı teli sızlatma
Ay geçer yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
Yanından göğsünden açılır yara
Yar gelmezse yaraların elletme
Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma.
