Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi 1. Yazı

ALEVİ – BEKTAŞİ ARAŞTIRMA MERKEZİ (1.)

Ayhan Aydın

Yüz yıllar boyunca, çok geniş bir coğrafyada; kendi özgün, özgür, bütünsel yapısını ortaya koyan Alevi – Bektaşi Yol ve Öğretisi, tüm tarihsel – kültürel boyutlarıyla çok ciddi bir şekilde araştırılmayı da gerektiren bir sosyal olgudur.

İnançsal, kültürel yapısı, ritüelleri, tüm somut enstrümanlarıyla bir üniversite bünyesinde her yönünün, objektif bir aklın gözetiminde, bilimsel olarak araştırılıp, geleceğe aktarılması için tüm malzemeleriyle ortaya konulması gereken büyük Alevi Bektaşi evreni, tüm dünyanın da mutlaka merak edip yararlanacağı bir alanı da ifade eder.

Manevi yapısı yanında, sosyolojik boyutuyla da sosyal bilimlerin; tarihin, etnolojinin, antropolojinin, halkbiliminin ve edebiyatın da ilgi alanında olan Alevi – Bektaşi kültür dünyasının somut, elle tutulur çok büyük ürünleri vardır.

Bu konuda nasıl ki müzelerin, eğitim merkezlerinin, kültür merkezlerinin kurulması gerekiyorsa, tüm bunlar içinde bir Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi’nin gerekliliği zaten kendisini uzun zamanlardır hissettirmektedir.

Dernek, vakıf, cemevi birlikleri bu toplumun ihtiyaçlarını belli oranlarda karşılarken, geçmişten geleceğe bu büyük yol ve öğretinin tüm boyutlarını araştırılıp, sorunlarını, olgularını ve tüm değerlerini tarafsız ve bilimsel bir şekilde ortaya koyabilecek çok ciddi bir kuruluşun olmaması bu yapının en büyük eksikliklerden birisidir.

Bugüne kadar Alevi kurum ve kuruluşları bu konuda bazı adım atmak isteseler de, bu konuda çok da başarılı olamamışlardır. Devlet ve özel üniversiteler bünyesinde oluşturulmaya çalışılan “araştırma merkezleri” ise, bazı güzel çalışmaları yanında; gerçekten de devletin tek boyutlu ve bazen dayatmacı bakış açısını yansıtmakta, tarafsızlığı ve bilimselliği tartışılır merkezler konumunda olmaktadırlar. Hatta çeşitli üniversitelerin “Alevilik – Bektaşilik Yüksek Lisans Programları” adı altındaki çalışmaları da aynı tek taraflı ve boyutluluğun etkisi altındadır.

Türkiye’de devletin; Alevi – Bektaşi varlığını yok sayması, haklarını vermemekte direnmesi, baskıcı ve dahası asimilasyoncu tavrı her geçen gün kendisini daha da çok hissettirmektedir. Türk Devletinin derin devleti olan, bir din fetva makamına dönüşen, Türkiye’de inanç özgürlüğünün, insan haklarının kısıtlandığı ana merkezlerden birisine dönüşen Diyanet İşleri Başkanlığı, her daim sinsi oyunlarını oynamayı sürdürmektedir. Sözde Aleviler adına “Alevi Bektaşi Klasikleri”ni yayınlayarak, zaman zaman dedelerin ellerine Kuran vererek, Alevilere “din dersi” veren Diyanet, devletin Alevilere bakışını yansıtan kurum olmaktadır. Aynı zamanda; MEB, TRT, Kültür Bakanlığı ve tüm birimlerinde devlet aklının Alevi Bektaşi varlığını yine yok sayıcı veya en azından üstün körü yasak savıcı bazı küçük hamleler dışında, değerlendirmemesi de bu devletin en büyük eksiklilerinden ve ayıplarından birisidir.

Bu kadim halkların, dinlerin ve uygarlıkların kutsal topraklarında Alevi Bektaşi Yol ve Öğretisi bilinçli bir şekilde tüm değerleriyle erimeye ve yok olmaya doğru itilmiş, maalesef bu konuda Aleviler de kendi kültürel varlıklarını koruma ve geleceğe aktarmada adeta devletle yarış içinde olmuşlardır.

Tüm bunlar yanında; eleştiri, vay vaylanma, umutsuzlukla da bir yere varılamaz.

Gün çalışma, araştırma, fikir ortaya koyma, üretme günüdür.

Son otuz yıldır, Alevi kurumlarının zaman zaman hemen hemen tümünün bir araya geldiği, “Alevilerde Birlik Toplantıları” olgusal olarak, umut verici, ufuk açıcı, heyecan uyandırıcı çalışmalar ve hamlelerdir.

En başından beri tüm bunlara en yakından tanıklık eden isimlerden birisiyim, tam otuz yılım tümüyle bu yapının içinde geçti.

Sonuçta, Alevilerin de umutlanmaya, sorunlarını yüksek sesle dile getirmeye ve gerçekten de tam anlamıyla birliğe, beraberliğe ve birçok konuda ortak çalışmaya ihtiyaçları vardır. Zaten biraz da bu yapılamadığı için, bazı hakların alınması ve sorunların giderilmesinde istediğimiz noktada değiliz.

Alevi kurumları; hiçbir kişinin, görüşün, yapının tatmin yerleri, kişilerin kendilerini gösterecekleri, meşruiyet kazanacakları mekânlar değildir. Ortak bir fikir ve proje çevresinde çalışamamak da yine bu toplumun temel çıkmazlarında birisidir.

Tüm bunların bilincinde olarak, sadece ve sadece kendi yol ve erkânımız, öğretimiz ve çocuklarımızın geleceği için ortak aklımızı kullanıp bugüne kadar bir türlü atamadığımız, bazı somut adımları bundans sonra atmak zorundayız.

Kişisellikten uzak, kurumsal varlığı hissettirme ve günü kurtarmanın dışında, Aleviler Bektaşiler artık daha ciddi, kalıcı çalışmalar yapmalı, geleceğe dair daha ciddi bazı adımlar atmak zorundadırlar.

Artık bıçak kemiğe dayanmıştır, bazı işler ya olur, ya olur.

Bu işlerden birisi de bir ortak bir Alevi - Bektaşi Araştırma Merkezi’nin kurulması zorunluluğudur.

Yazının ikinci bölümünde biraz daha konuyu açmaya çalışacağım.

Muhabbetlerimle.  

Ayhan Aydın, 26 Kasım 2019