ALEVİ BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

ALEVİ - BEKTAŞİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

Tarihsel Süreç

 Ayhan Aydın

Aslında Alevi-Bektaşi toplumunun tarihsel bütünlükte belli amaca yönelik ortak, bilinçli ve sürekliliği olan kurumlaşmalar yani örgütler kurma geleneklerinin olduğunu söylemek abartı sayılmaz.

Cem ibadeti aslında başlı başına bir inançsal, kültürel ve sosyal örgütlülüğü ifade eder.  Örgütten kasıt eğer insanları belli idealler etrafında toplayıp, kenetlenmeyi, o topluluğun ortak yararları için bir arada yaşamayı hedefleyen birlikteliklerse bunun cemlerde olduğunu söylemek gerekir.

Köyün, bir ocağın, belli bir bölgenin, belli bir aşirete mensup insanların, dergâhın, tekkenin manevi önderi olan dede, baba gibi kutsal kimliğe sahip insanların;  en azında bazı davranış kalıplarının, onların kendilerine bağlı insan topluluklarının lideri ve doğal yönlendiricisi oldukları gerçeği bilinmektedir.

Salt ibadet boyutunda değil, aksiyoner olarak kendisine mensup insan topluluğunun haklarını koruma yönünde de, aktif görevler üstlenen dede ve baba olarak nitelendirilen Alevi-Bektaşi inanç önderleri sadece topluma değil yöneticilere, diğer inanç guruplarına da etki edebilme ve onları eleştirme, kendi inanç gurubundaki insanlarını haklarını korumaya yönelik tavırlar alabilme gücüne sahiptirler.

Kitleleri harekete geçirebilen inanç önderlerinin inancın ve toplumun ortak yararı için bir misyonerden ziyade, toplumu ve yönetimi yönlendiren birer kimliklerinin olduğunu söylemek gerekir.

Unutulmamalıdır ki Anadolu tarihinin en büyük halk hareketi sayılan Babailer İsyanı’nın liderleri dede/baba kimlikleriyle ön plana çıkan Baba İlyas ve Baba İshak’tır.

Yine büyük bir devletin kurulmasına ön ayak olan Şah İsmail Hatayi’nin de, aynı zamanda Erdebil Dergâhı’nın manevi önderi-temsilicisi olduğu gerçeği gözden ırak tutulmamalıdır.

Yüzyıllar boyu Alevi/Bektaşi yüz binlerce insanın ibadetlerini yönlendiren ana kaynaklardan birisi de dergâhlar, tekkeler ve ocak merkezleri olmuştur.

Anadolu ve Balkanlar’da yüzlerce büyük dergâh ve binlerce tekke ile ocak merkezi insanların bir arada kaynaştıkları, birçok şeyi paylaştıkları zaman zaman kendileriyle ilgili kararları aldıkları ana merkezler olmuştur.

Hacı Bektaş Dergâhı tarihte neredeyse tüm Alevi Bektaşi toplumu üzerinde etki gücüne sahip ana merkez olmuştur. Bunun yanı sıra Antalya Abdal Musa Dergâhı ile İstanbul’daki Dergâhlar; Doğu Anadolu bölgesinde özellikle yoğun bir şekilde hayat alanı bulan ocak merkezleri yüz binlerce insanın hayatını doğrudan etkileyen, yönlendiren mekânlar olmuşlardır.

Alevilerin – Bektaşilerin dini/ruhani liderleri pozisyonundaki Hacı Bektaş Çelebileri, Hacı Bektaş Dergâhı’nda yaşayan Bektaşiliğin temel inanç önderleri Dedebabalar, yine dedebabaya bağlı olarak tekke ve dergahlardaki inanç önderleri babalar, Anadolu’nun tümünde ve Balkanlar’da da yaygın olan ocaklara mensup yüzlerce dede bu büyük kitle üzerinde bir otoriteye ve çok önemli bir etkiye sahiptiler.

Dergâhlarda bir tarikat disiplini altında eğitimlerini alırken halka hizmet vermeyi de önemseyen binlerce dede, baba, derviş, ozan, âşık buraların birer eğitim, kültür birimleri olmalarını sağlamışlardır. Her sene yüz binlerce insanın barınma, yeme, ibadet, ziyaret etme ihtiyaçlarını karşılayan ve sadece Anadolu ve Balkanlarda değil Ortadoğu’da, Mısır’da çok büyük bir coğrafyada hizmet veren dergâh ve tekkeler; ve orada bulunan bu inancın yayıcıları ve liderleri olan inanç önderlerinin de yetiştiği, sürekli seyahatlerle doğal bir iletişimin olduğu, hem barınma, beslenme, hem de eğitim merkezleri olarak bir nevi örgütlü bir toplumun alt yapısını oluşturmuştur.

Fakat devletle ilişkileri her zaman problemli olmuş olan Aleviler/Bektaşiler ve bunlara benzer halk toplulukları sürekli büyük haksızlıklara uğramış, zaman zaman ayaklanmış, zaman zaman kitlesel kıyımlara uğramışlardır.

Osmanlı İmparatorluğu, dergâhları topluma dönük çalışmalarından ötürü desteklemesine rağmen, politikası gereği bazen de insanlarla birlikte dergâhları da yok etmiş bu uğurda fermanlar hazırlanmıştır. Bunun en trajik örneği İkinci Mahmud döneminde, 1826 yılında yaşanan, Yeniçiriğin yasaklanmasıyla birlikte Bektaşiliğin de yasaklanması ve yaşanan Bektaşi baskılarıdır.

Cumhuriyet Dönemi ve Aleviler/Bektaşiler

Her şeye karşın bu dergâhların toplum üzerindeki önemli etkileri hiçbir zaman tükenmemiştir. Nihayetinde Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk Hacı Bektaş Dergâhı’nı ziyaret ederek burada bulunan manevi lider Hacı Bektaş Çelebisi Cemalettin Efendi’den destek almıştır.

Aleviler/Bektaşiler çok uzun süre büyük acılar çektikleri Osmanlı yönetiminin yerine geçen ve Batı Demokrasilerini örnek alan Cumhuriyet idaresine çok sıcak baktılar ve bu idarenin en önemli savucuları oldular toplum olarak. Elbette Aleviliğin tümüyle laik, demokratik, cumhuriyetçi bir yapıda olduğunu söylemenin şeklen imkânı yoktur. Çünkü Alevilik nihayetinde bir inanç ve kültür olayıdır. Diğer yapılar günümüz çağdaş dünyasının değerleridir. O yüzden bu değerlere hangi ırktan, dinden, mezhepten, inançtan, kökten gelirse gelsin tüm insanların sahip olma olasılıkları vardır.

Fakat bir gerçeği de ifade etmek gerekirse bu temel değerlere sahip çıkma konusunda Alevi/Bektaşi topluluğunun, Türkiye’deki ülke nüfusunun çoğunluğunu elinde tutan Sünni İslam anlayışını benimseyen insanlardan daha ısrarlı oldukları da bir gerçektir.

Bunun en temel nedenlerinden birisi ise; Alevi-Bektaşi anlayışının gerek inanç, gerek kültür pratiklerinde bu değerleri kapsayabilen alanlar olması iken, bir başka önemli neden de, Alevi/Bektaşilerin tarihleri boyunca Selçuklu - Osmanlı devlet yönetiminden, daha muhafazakâr bir yaşam tarzı süren bir kısım Sünni Müslümandan ve çok çekmiş olmalarıdır.

Atatürk’ün öncülüğünde verilen ulusal Kurtuluş Savaşı’nda bağımsızlıktan yana tavırlarıyla dikkat çeken Alevi/Bektaşiler, cumhuriyetin temel niteliklerine de sahip çıkma, onları yaşama geçirme konusunda da önemli rol oynamışlardır.

Bir kere zaten toplumsal yaşamlarında fazla yeri olmayan Arapça’dan Latin Alfabesi’ne geçişte en hızlı adaptasyon Alevi/Bektaşiler’den gelmiştir.

Buna benzer sayısız alanda devrim kanunlarının uygulama alanı bulduğu toplum kesimleri içinde hep Aleviler/Bektaşiler var olagelmiştir.

Ama elbette eyyamcılık yapmamak, her şeyi abartmamak da faydalı olacaktır. Bir bütün olarak tüm Alevilerin Bektaşilerin tümden tam anlamıyla laik, demokrat, devrimci olduğunu söylemek imkânsızdır. Burada kastedilen genel toplumsal yaklaşımlar meselesidir.

Eşitlikçi, özgürlükçü yapılarıyla; eğitime önem veren, sürekli okumayı destekleyen Alevi/Bektaşi kesimi, uzun yıllara dayanan yaşadıkları baskıların ve dışlanmalarının da etkisiyle Türkiye’deki sosyalist sol hareketin de temel alt tabanını oluşturmuş, bu konuda özellikle üniversiteli Alevi gençlerin aktifliği dikkat çekmiştir. Bu arada sosyalist partilerin destekçileri arasında Aleviler hep ön cephelerde yer almışlardır. Sendikaların, derneklerin yine en büyük tabanlarını Aleviler oluşturmuştur. Çoğunlukla dar gelirli, işçi, çiftçi işlerinde çalışan Alevilerin ekonomik yönden de çıkış yollarını sosyalist bir düzende aradıklarını söylemek abartı sayılmaz.  Ama hemen bu yapılar içinde hemen hiçbir zaman yönetici vasfında olamadıklarını da söylememiz gerekir.

Siyasi Partiler ve Alevi/Bektaşiler

Türkiye’deki liberal sağ politikalara az da olsa ilgi gösteren Alevi/Bektaşi kesiminde son elli yıllık sürece kadar inanç, kültür ve gelenekleri yaşayan ve daha çok kırda yaşamlarını sürdüren gelenekçi büyük bir kesimin de olduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

Bu önemli kesim cemlerini sürdürmeye devam ederken, siyasi olaylardan uzak, daha çok da artık neredeyse klasikleşmiş şekliyle Atatürk’ün kurduğu ve bir sosyal demokrat parti sayılabilecek CHP’nin mirasına sahip çıkmışlardır.

1960’lı yıllardan sonra sosyalist sol hareket dışında birçok siyasi parti, dernek vb. kurulması Türkiye’nin dünyadaki örneklerinde olduğu gibi radikal soldan, radikal sağa neredeyse her siyasi aksiyonu kucaklayabilen örgüsünün içinde Aleviler kendi inanç ve kültür kimlikleriyle ilgili yoğun bir çabaya girmeden, hep farklı pencerelerden kendi sorunlarına bakmış, hep başkalarının ve kendilerine yabancı olan kurtuluş reçetelerinin peşinde koşmuşlardır.

1966 Temmuzunda yayınlanan Cem Dergisi ise Türkiye’deki ilk ciddi Alevi yayın organı olması yanı sıra, bu dergi daha sonra Alevilerin ilk siyasi parti deneyimleri olan Birlik Partisi’nin de kurumlaşmasına ön ayak olmuştur.

Alevi varlığının görmezlikten gelindiği, Alevilerin haklarının yine gaspetilmeye devam ettiği ve Alevilere yönelik yine tarihteki bazı baskıların baş göstermesi sonucu bu yapıların ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Diyanet İşleri Başkanı’nın Aleviliğin bittiğini söylemesi, Muğla Ortaca’da Alevilere yönelik baskılar vb. bu hareketliliği arttırmıştır.

Birlik Partisi’nin Alevi toplumunu kucaklamaktan uzak görüntüsü, liberal sağ kanatta yer alan ve Alevilerin önemli bir kısmının desteklemediği DP-AP çizgisinde politikalar yürütmesi ve nihayetinde birçok seçilmiş milletvekilinin bu partiye geçmesi sonucunda halkın Birlik Partisi’ne ilgisi hemen hemen tümüyle bitmiştir. Ayrıca siyasete giren ve yukarda bahsettiğimiz Anadolu Alevi/Bektaşi toplumu üzerinde önemli etkiye sahip Hacı Bektaş’ın evlatları olduğu söylenen Çelebilerin yani Ulusoy ismini taşıyan aileden kimi insanların inanca siyaseti karıştırmaları, yine Birlik Partisi’nden para karşılığı AP’ne geçmeleri halkta büyük düş kırıklığı yaratmış ve halkın onlara da ilgisine ağır darbeler inmiştir. Sonuçta Alevilerin ilk ciddi siyasi parti denemelerinde başarılı olamadıkları söylenebilir.

Radikal sol ve sağ gruplar arasındaki çekişmenin çatışmaya ve Türkiye’de bir iç çatışmaya dönüşmesi boyutunda yani 1970/1980 arasında Türkiye’de yaşanan siyasi kargaşadan en fazla Alevilerin zarar gördüğünü söylemek abartı olmaz.

Radikal sol guruplar içinde yer alan ve sosyalist bir dünya görüşü için mücadele veren özellikle genç kuşak Alevi kitlesiyle eski kuşak Aleviler arasında derin görüş ayrılıkları ve çatışmalar yaşanırken; bir bütün olarak tutucu ve sağcı bazı Sünni Müslümanlar tarafından Aleviler boy hedefi haline getirilmişlerdir.

Toplu kıyımlara varan saldırılarla Aleviler can güvenliklerini kaybetmişlerdir. Büyük kentlere hızlı göçlerin yanı sıra, yurtdışına işçi olarak giden Aleviler arasında bu olaylardan kaçıp kurtulmak isteyenlerin sayıları hiç de az değildir. CHP ile radikal sol guruplar arasında sıkışan Alevilere bu iki yapının da yardımcı olamadığını, toplu katliama uğradıkları Kahramanmaraş Olaylarında (1978) çok sevdikleri Bülent Ecevit’in başbakan, Sivas Olayları (1993) esnasında da yine çok sevdikleri meşhur ordu komutanı ve devlet adamı İsmet İnönü’nün oğlu Prof. Dr. Erdal İnönü’nün iktidarda olduğu birer gerçektir. Tabanını oluşturdukları radikal illegal sol örgütlerin yönetim kadrolarında yer alamayan Alevilere bu örgütlerin de fazla fayda sağlamadıklarını söylemek gerekir.

Dernekler

Her ne kadar 1978 yılından önce de çeşitli isimlerde Alevilikle-Bektaşilikle ilgili dernekler kurulmuşsa bu derneklerin yerel kaldığını, Alevilikle-Bektaşilikle ilgili ciddi çalışmalar yapamadıklarını söylemek gerekir.

1952 yılında kurulan Erzincan Kemali Ocak Köyü Derneği benzer tarihlerde kurulan Malatya Arapkir Onar Köyü Dernekleri gibi nice güzel örnek çaba da bu inancın büyük şelirlerde (İstanbul)’da yaşatılma gayretlerinin çok güzel bir ürünüdür.

1978 yılında kurulan Hacı Bektaş Derneği kendinden sonra çeşitli derneklerin kurulmasına vesile olmuştur.

1988 yılında kurulan Pir Sultan Abdal Derneği gibi çok örgün ve yaygın kurumlar gibi günümüzde sayıları yüzlerle ifade edilen Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan, Abdal Musa gibi kutsal Alevi önderlerinin isimlerini taşıyan dernekler dışında binlerce köy derneği ve yerel derneklerin de varlığından bahsetmekte yarar var.

Vakıflar - Cemevleri

Dergâhların esasen vakıf arazileri üzerinde kurulmuş olmaları nedeniyle Aleviler ve Bektaşiler vakıf kavramına uzak olmasalar da günümüzdeki anlamıyla vakıflaşmanın, vakıf kurmanın Alevi/Bektaşi camianın fazla ilgilendikleri alanlar olmadığı görülmektedir. İstisnai bir yapıya sahip CEM Vakfı haricinde, Alevilerin yakın zamana kadar bu alana ilgi duymadıkları kurulan vakıfların, kuruluş tarihlerinden de anlaşılabilir.

Şahkulu Sultan Vakfı, Karacaahmet Vakfı, Gazi Mahallesi Cemevi Vakfı, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Merkezi Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nden ayrılanlar tarafından kurulan Pir Sultan 2 Temmuz Eğitim ve Kültür Vakfı’nın çoğu son 10-15 yılda kurulan vakıflardır.

Aleviliğin İslam içinde bir inanç olduğundan yola çıkarak kuruluş amaçlarını ve çalışmalarını bu eksende sürdüren kurumların ortak özelliği bunların ibadet konularına, ibadet mekânlarına, inançsal etkinliklere ağırlık vermeleridir.

CEM Vakfı başta olmak üzere çeşitli köklü inanç merkezlerini yaşatıp geliştirmek gayeleriyle kurulan Karacaahmet, Şahkulu, Garipdede, Erikli Baba, Abdal Musa, Süceattin Veli vb., Kartal Cemevi, Gazi Mahallesi, Hacı Bektaş Vakfı, Hüseyin Gazi Vakfı, Eskişehir Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı gibi çeşitli cemevleri çevresinde örgütlenen vakıf ve derneklerde Aleviliğin/Bektaşilin bir İslam inancı olduğu yorumundan hareketle çalışmalar yürütülmektedir. Bu tip kurumlarda gerek kurum merkezlerinde, gerek şubelerinde veya dergâhların bulundukları alanlarda, cemevlerinde yoğun bir şekilde halkla birebir iletişim halinde, halka hizmet esası gözetilerek görev yapılmaktadır.

Alevilerin/Bektaşilerin Günümüzdeki En Önemli Sorunları

Yukarıda aslında dolaylı olarak sıraladığımız problemlerle ilgili ara bir toplam yapmak gerekirse:

Devletle İlişkiler ve Devletle Sorunlar

Genel Anlamda Devletin Alevilere Yaklaşımı

Aleviler devlet ve hükümetlerle ilişkileri büyük ölçüde problemli bir alanı işaret eder. 1500’lü yıllardan sonra özellikle belirgin şekilde kırılmaya başlayan bu ilişkilerin günümüzde de düzeldiğini söyleyemeyiz. Yavuz Sultan Selim ile Alevilerin o zamanki lideri (liderliğine soyunan) pozisyonundaki Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı (1514) iki devlet arasındaki bir savaştan ziyade, iki ayrı Türk inanç sisteminin de bir ölçüde çatışmasının yansımasıydı. Şah İsmail tarafını tutan Anadolu’daki Alevi Türkmen boyları bunu çok pahalıya ödemişler, birlerce Alevi bir başka devletin adamı olmakla suçlanıp, devlet aleyhine çalışmaktan dolayı, farklı bir inancı benimsemelerinden dolayı, devletin inanç ve yönetim anlayışını kabul etmemelerinden dolayı öldürülmüşlerdir. On binlercesi ise şu veya bu şekilde sürgün vd. yaptırımlarla baskı görmüşlerdir.

Sünni din adamlarını yanına alan Yavuz Sultan Selim ve kendinden sonra tahta oturan tüm padişahların, Osmanlı yöneticilerinin Alevilere bakışları hiçbir zaman iyi olmamıştır. Kanuni Sultan Süleyman Yavuz Sultan Selim’in başlattığı hareketi kökleştirmiş, Sünnilik devletin temelinde yer alan bir inanç sistemi olurken, bunun somut bir göstergesi olarak tüm büyük kentlerin ana merkezlerine büyük camiler ve dini yapılar yapılmıştır. Aleviler (Kızılbaşlar) aleyline verilen fermanların sayısı daha da artmıştır. Aleviler “devlet düşmanı, din düşmanı, Safavi taraftarı sapkın azılı Kızılbaş toplulukları” olarak, devamlı suçlu gibi görülürken onlar üzerinde de çok ciddi devlet baskıları uygulanmıştır.

Bugün devlet ve Sünni kesimle yaşanan problemlerin ana kaynağı aslında; Arap değerlerini Anadolu’da gerici bir anlayışla hâkim kılmak isteyen gerici Sünni ulema ve devlet yöneticilerinin işbirliğiyle Alevilerin düşman, sapmış, bölücü, ayaklanıcı, ajan vb. görülmesi olayıdır. Asıl tehlike; bu görüşün devletin temeline yani yönetime- bürokrasiye (dini-askeri ve tüm alanlarda) yerleşmesi, bunun bir türlü devlet tarafından ber teraf edilmemesi, aynı görüşün devam etmesidir.

Bu yüzyıllar boyunca medreselerde, camiilerde, orduda, yönetimde (bürokraside) hep böyle biline biline kasıtlı olarak işlene işlene bugünlere gelinmiştir.

Fetvalarda, fermanlarda Alevilere – Bektaşilere (Kızılbaşlara, Rafizilere) devlet tarafından nasıl kötü gözle bakıldığını yoruma gerek kalmaksızın görmek olanaklıdır. Osmanlı arşivleri ve tarihi belgelerin binlercesi bunu gözler önüne sermektedir. Günümüz yazarlarından Ahmet Hezarfen’in Başbakanlık Osmanlı Devlet Arşivleri’nden derlediği yüzlerce belge incelenince bu somut olarak görülür. (Bu değerli yazarın eserlerinin önemli bir kısmı yayınlanmıştır. Maaselef bazen de hakkı yenilmiş, Osmanlıca bilmediği halde Cemal Şener kendi ismiyle onun eserlerini kendi adına basmıştır.)

Geçmişte sapkın bir inanç sistemi, devletin kurallarına asi olan şakiler, Şah İsmail’in işbirlikçileri vb. görüntüsünde olan Aleviler, Cumhuriyet döneminde de, gerici- ırkçı kimi odakların kara propogandalarıyla, Komünistlerin Türkiye’deki ajanları, uzantıları, bölücü, terörist insanlar olarak anılmaya, lanse edilmeye başlanmıştır.

Alevilerin dinsiz olduğu, komünist oldukları ki, Komünizm Türkiye’de çok uzun yıllar boyunca başlı başına suç unsuruydu, terörist oldukları söylenmiştir. Sağ iktidarlar döneminde olduğu gibi sol iktidarlar döneminde de Alevilere yönelik katliam boyutundaki saldırılar devam etmiştir.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

Aleviler artık bu ülkede gerçekten bölücü, dinsiz vb. olarak anılmak istememektedirler. Alevlier artık devlet yönetiminden bu anlayışın tümüyle temizlenmesini istemektedirler. 

Tanınma İsteği

Aleviler-Bektaşiler artık gerçek kimlikleriyle devletin tüm birimlerinde tanınmak, Alevi/Bektaşi olmalarından ötürü kınanmamak, ayrımcı muameleye tabii tutulmamak istemektedirler.

Bugün hala işe alışlarda, orduda, okulda, kamu alanında insanlar Alevi/Bektaşi olmalarından ötürü ayrımcı muameleye tabii tutulmaktadırlar. Alevi olmalarından dolayı işten atılan insanlar vardır. Sünni İslam inancının ibadet ritüellerini uygulamayan Alevilere/Bektaşilere çok ciddi bir baskı yapılmaktadır. Alevilere zorla ramazan orucu tutturulup, namaz kıldırılmak istenmektedir. Bunun devlet destekli en önemli yansıması camide ibadet etmeyen ve camiyle ilgilsi olmayan Alevilerin yaşadıkları köylere zorla camii yaptırılmasını, oralara Sünni din adamları olan imamların gönderilmesini gösterebiliriz. Anadolu’da yüzlerce Alevi – Bektaşi köyüne zorla cami yapılmıştır. Üniversiteler de bile zorla oruç tutmaya zorlanan ve oruç tutmadığı için öldürülen insanların varlığı Türkiye’nin en büyük utançlarından birisi olmaktadır.

Alevilerin-Bektaşilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Aleviler-Bektaşiler; Alevi-Bektaşi olmalarından dolayı, inançlarından, kültürlerinden, geleneklerinden, kendilerine özgü yaşamlarından, görüş ve düşüncelerinden dolayı artık kınanmak, ayrımcı muamaleye tabii tutulmak istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi artık devlete ait alanlarda baskı, hakaret istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi kendi inançlarıyla ilgili ibadet ritüellerinin uygulanmasında kendilerinin rahat ve serbest bırakılmasını istemektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi köylerine cami yapılmasını istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşi zorla oruç tutup, namaz kılmak istememektedirler.
  • Aleviler-Bektaşiler genel bütçeden kendilerine de, inançlarını, ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilecekleri kaynağın ayrılmasını istemektedirler.
  • Aleviler-Bektaşiler cemevlerinin bir ibadethane olarak yasal bir güvenceye kavuşturulmasını istemektedirler.

Devletin Tarafsızlığı

Aleviler-Bektaşiler aynen Sünniler gibi Türkiye’de inanç ve yaşam bakımından rahat olmak istemektedirler. Devletin kendilerine tümüyle tarafsız bir şekilde davranmasını beklemektedirler. Çünkü devlet birçok konuda tarafsızlığını yitirmiş durumdadır.

Okullarda zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, Diyanet İşleri Teşkilatı’nın Sünni bir teşkilat olması, TRT’de taraf tutulması gibi bizzat devlet kurumlarında yapılan bu ayrımcı politikaların giderilmesini istemektedirler.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Aleviler Diyanet İşleri Teşkilatı’nın kaldırılmasını veya en azından sil baştan tümüyle yeniden organize edilerek bünyesindeki gerici yapıdan uzaklaşıp tüm inanç sahiplerine aynı statüde hizmet vermesini istemektedirler.
  • TRT halkın bilgilendirildiği, tüm halktan alınan vergilerle yayın yapan, devletin yayın organıysa halka Alevilik/Bektaşilikle ilgili gerçeklerin de anlatıldığı bir yayın organına dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
  • Okullarda zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri kaldırılmalıdır. Kaldırılmıyorsa eşitlik ve denklik ilkesinden yola çıkarak Alevilik-Bektaşilik-Nusayrilik-Mevlevilik-Caferilik başta olmak üzere tüm Türkiye’deki inanç sistemleri doyurucu bir şekilde bu derste anlatılmalı, hiçbir kimseye de hiçbir inancın pratikleri zorla öğretilmemelidir.

 

Genel Anlamda Devletin Yapması Gerekenler

Bugün Alevi/Bektaşi kesiminin ülkenin çok önemli bir zenginliği olduğu göz önünde tutulmadığı için, Türkiye’nin en önemli kültür varlıklarını saklayan Alevi-Bektaşi Kültürü yok edilmek üzeredir.

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Devlet inançsal boyutunun yanında kültürel, felsefi ve sanatsal boyutu çok yüksek olan Alevilik/Bektaşilik konusunda ciddi çalışmalar yapacak bir üniversite, bir enstütü veya bir fakülte kurmalıdır. Buradan elde edilecek tüm bilimsel çalışmaların basılı, görsel vb. malzeme olarak halka ulaşması sağlanmalıdır. Kültürel manada Alevilik/Bektaşilikle ilgili tüm değerler yok edilirken Kültür Bakanlığı’nın da bu konuda çok ciddi eksiklikleri bulunduğu kabul edilmelidir. Sadece Alevilerin-Bektaşilerin değil tüm Türklerin, tüm insanlığın ortak kültürel mirasları olan eski el yazmalar, tablolar, Alevi/Bektaşi dergâhları, mezar taşları vb. koruma altına alınmalıdır.

 

Yurtdışındaki Aleviler/Bektaşiler

Gerek Balkanlar, gerekse İran, Irak, Suriye gibi ülkelerde bulunan Türk veya başka kökenli Alevilerin/Bektaşilerin sorunları konusunda Devlet’in hiçbir çaba içinde olmadığı bir gerçektir. Buralarda yüzyıllardır yaşam mücadelesi veren bu insanların derin problemleri vardır.

Türkiye’de haklarını yeni yeni elde etmeye başlayan Alevi/Bektaşiler yurtdışında çok ciddi problemlerini halletmek için devlettin ilgisine muhtaçtırlar.

Ayrıca Anadolu’dan özellikle Batı Avrupa’ya genellikle işçi olarak giden ve sayıları milyonlarla ifade edilen Alevilerin sorunları konusunda da Türk Devlet yetkililerinin bir çaba içinde olmadıklarını üzülerek söylemek gerekmektedir.

 

(Maalesef bu yazı yazıldıktan uzun yıllar sonra gördük ki, bu sefer devlet Balkanlar’daki Alevi Bektaşi varlığını maalesef ki keşfetmiş! Bu sefer ben yanılmışım. Devletten yaraları sarmasını beklemek demek ki, çocuk saflığıymış! Türk Devleti bu sefer Balkanlar’daki Alevi Bektaşi varlığına el attı ama onu tümden yok etmek, Sünnileştirmek için el attı. Bir başka yazının konusu daha aşağıda okunacak.)

Alevilerin Bu Konudaki İstekleri

  • Başta büyükelçilikler, konsolosluklar, ataşelikler olmak üzere yurtdışındaki Alevilerin sorunlarının giderilmesi konusunda devletin üzerine düşen görevleri yapması gerekmektedir.

 

Genel Anlamda Yapılması Gerekenler

 

  • Alevilerin/Bektaşilerin demografik özelliklerinin kesin olarak belirlenmesi için bilimsel çalışma yapılmalıdır. Türkiye’de kaç milyon Alevi/Bektaşinin yaşadığını bilmeden onlar hakkında sağlıklı çalışmalar yapmak biraz zor olacaktır.
  • Alevilerin/Bektaşiler yaşadıkları alanlar tespit edilmelidir.
  • Tüm dünyada, başta Anadolu ve Rumeli, Ortadoğu olmak üzere Alevilere/Bektaşilere ait tarihi özelliği olan tüm dergâh, tekke, mezarlık, ziyaret yerleri tespit edilmeli, bunların bir envanteri çıkarılmalıdır. Bu yapıların onarılması, korunması sağlanmalıdır.
  • Kütüphaneler başta olmak üzere tüm devlet ve özel kurumlarda yer alan Alevilikle-Bektaşilikle ilgili kaynaklar derlenmeli, belli bir merkezde bir örneği bulundurulmalı, envanteri çıkarılmalıdır.
  • Ses, görüntü, fotoğraf, eski yazma eserler, belgeler, icazetnameler, fermanlar, ilamlar, secereler, bir büyük merkezde Aleviler-Bektaşiler adına toplanmalıdır.
  • Tüm dünyada Alevilik’le - Bektaşilik’le ilgili yayınlanan her şey, ama her şey, bir ana merkezde toplanmalıdır. Bu manada resimler, tablolar, kartlar, kartpostallar, örnek teşkil eden her şeyin bir örneği muhafaza edilmelidir.
  • Balıkesir Edremit’te Tahtakuşlar Köyü, Erzincan Kemaliye Ocak Köyü ekseninde olduğu gibi tüm Alevi-Bektaşi gruplarının, köylerinin, yörelerinin yerel, inançsal tüm kültür unsurlarının sergilendiği müzeler, galeriler açılmalıdır.
  • Gerçek bilim adamlarından oluşacak bir tarafsız özel, Alevi - Bektaşi enstitüsü kurulmalı, burada bilimsel araştırmalar yapılıp, bilimsel içerikli kitaplar yayınlanmalıdır.
  • Yerel, ulusal ve uluslararası alanda üniversite düzeyinde, veya serbest araştırmacı, gazeteci kimliğindeki ilgili insanların araştırmaları başta devlet olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlarca desteklenmelidir.
  • Orta Asya’dan, Kanada’ya kadar; Avusturalya’dan İngiltere’ye kadar Alevilerin-Bektaşilerin yaşadıkları tüm coğrafyaları kapsayan var olanı belgelemeye yönelik çok geniş katılımlı büyük bir proje ekseninde bir belgesel çalışması yapılmalı, görsel olarak Alevi Bektaşi varlığı kayıt altına alınmalıdır.
  • Alevi-Bektaşi klasik eserleri olarak nitelendirilebilecek tüm yazılı ve sözlü ürünler tarafsız, bir bilim heyeti gözetiminde derlenerek yeniden yayınlanmalıdır.
  • Alevi Bektaşi kurumları arasındaki ayrımlar giderilmeli, ortak bir hedef belirlenip, o ortak hedefte tüm Aleviler/Bektaşiler ilerlemelidir. Alevi-Bektaşi kurumlarının başına dürüst, çalışkan, bilgili insanlar getirilmelidir.
  • Cemevleri yasal bir statüye ve güvenceye kavuşturulmalıdır.
  • Dedelik, babalık, zakirlik, on iki hizmet kurumları yeniden yapılandırılmalı, bunlar belli bir kültürel eğitimden geçirilmelidir.
  • Devletle yapılan görüşmeler sağlıklı bir zemine oturtularak, tüm bu işler devlet bünyesinde ve devlet bütçesiyle sağlıklı, Alevi-Bektaşi törelerine uygun bir şekilde yapılmalıdır.
  • Hemen hiçbir ilginin gösterilmediği Alevi-Bektaşi gençliğine sahip çıkılıp, onlara doyurucu bir şekilde Alevilikle ilgili bilgiler aktarılmalıdır.
  • Aleviliğe büyük kapılar açılan ve Bektaşiğin boy verdiği Balkanlar’daki (Rumeli’deki) Aleviliğe-Bektaşiliğe-Babailiğe daha fazla önem verilmeli, sırf bu alanda çalışmalar yapan bir enstütü kurulmalıdır.
  • Alevi/Sünni soğukluğunun ve ayrımının giderilmesi için çaba harcanmalıdır.
  • Tüm dünyadaki Alevilere-Bektaşilere hitap edecek bir radyo istasyonu, dergi, gazete yayınlanmalıdır.
  • Tüm Türkiye ve dünyadaki Alevilere-Bektaşilere hitap eden bir televizyon istasyonu kurulmalıdır.