Topcu Baba Etkinlikleri
(2003)
AYHAN AYDIN
2002’de Hakkı Saygı’yla birlikte gerçekleştirdiğimiz Batı Anadolu’da İnanç Önderleri Araştırma Gezisi’nde Trakya’yı hayli dolaşmış, birçok dede ve babayla görüşmüştük. Ayrıca buradaki ziyaret yerlerini, belli başlı Alevi/Bektaşi yerleşim birimlerini görme olanağımız olmuştu.
Yine bu geziler çerçevesinde çok istesek de Topçu Baba Anma Etkinlikleri’ne katılma şansımız olmamıştı. Kısmet bu seneyeymiş.
14 Haziran 2003’de yine yola revan olduk; Hakkı Saygı’yla birlikte.
Bu sefer bizimle birlikte Hakkı Saygı’nın eşi Fahriye Ana ile CEM Vakfı’nın genç elemanlarından, yardımcım Mehmet Kaygusuz da var.
Hem etkinliklere katılacağız, hem de etkinliğe gelecek dede ve babalarla sohbet edip söyleşeceğiz, bu arada başarabilirsek Cem Dergisi’nin de tanıtımını yapıp, satışını organize edeceğiz.
Her geziye başladığımda hissettiğim duygular yine beni sardı; merak, heyecan, sevgi...
Ben hep böyleyimdir işte, içimden türküler söyler, nefesler okurum, zaman zaman anlamını veremediğim bir hüzün kaplar içimi her geziye çıkışta.
Ağaçlar, dağlar, tepeler, vadiler, evler, insanlar, akarsular, bulutlar tümden benim içimden geçer, çiçeklere karışırım yol boyu onlara baktıkça.
Hakkı Saygı’nın sohbetleri, Mehmet Kaygusuz’un ilk gezi heyecanları...
Işıl ışıl bir günde yol aldığımız Kırklareli yolunu daha da anlamlı kılıyor.
Varıp gidiyoruz, Kofçaz’a.
Seyrek gördüğümüz yeşilliklerden sonra tümüyle çam ağaçlarıyla kaplı alana varınca biraz ferahlıyoruz, ışığının bizi bunalttığı güneşten sonra.
Hemen anlaşılıyor törene katılımın çok yoğun olduğu, park eden araçlardan. Biz de arabamızı park edecek bir alan bulduktan sonra, ilk önce hemen tümüyle otantikliğini korumuş, Bulgaristan’da da gördüğüm yarı oval kiremitli küçük türbeyi ziyaret ediyoruz.
Topçu Baba’ya canların akını emsalsiz.
İçi öyle dolu ki, bu küçücük türbede nefes alamıyoruz.
Mehmet Kaygusuz kimi zaman kamera, kimi zaman fotoğraf çekimleriyle bana yardımcı oluyor.
Özellikle tavana dikkatini çekiyorum, ahşap tavanın fotoğraflarını bol bol çekiyoruz.
Daha sonra türbe yakınlarındaki mezarlığı ziyaret ediyoruz.
Burada insan eliyle süslemesi yapılmış çok güzel mezar taşları var.
Ama birçok mezar bir kayanın mezarın başına dikilmesiyle oluşturulmuş. Bu daha çok, eski zamanlardan kalan mezarlıklara atfedilen bir özellik. En azından ben böyle biliyorum. Fakat çekim yaptığımızı gören aynı köyden bir can, bir yanılgımı düzeltmeme yardımcı oluyor. Bu mezarlar hiç de öyle eski mezarlar değilmiş. Bazısı yeniymiş. Mermerden veya başka bir şeyden yeni mezar yapıncaya kadar veya başka bir şeye gerek kalmaksızın, bizim Orta Asya’daki Balbalları hatırlatan bu mezar taşlarının meftunun yerini belirlemek için yeterli olduğunu söylüyor.
Bu arada tarihi bir mezar taşının kırılmış bir bölümünü yine Türbe’nin girişinde görüntülüyoruz.
Törenler
Anma Etkinliğine bizleri davet eden dostların açıkçası bizimle hiç ilgilenmedikleri gibi bizim bazı isteklerimize olumsuz yanıt vermeleri bir anda bizde derin bir soğuk duş etkisi yaratıyor.
CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın selamını halka iletmek istediğimizi söylememize hayır yanıtı aldığımız gibi, Cem Dergisi’nin satışının da yapılması konusunda bizlere yardımcı olmayıp, bize engel de olmaya çalışıyorlar.
Olay kısa sürede anlaşılıyor.
Hani yobazlıktan bahsederiz ya can dostlar; işte yobazlığın ne menem adi bir şey olduğunu, yobazın Alevisi’nin de bulunduğunu bu olayla daha da iyi görmüş oluyoruz. Yoz ve tutuculuk, bağnazlık sadece sağcılara ve Sünnilere özgü bir şey değil... Ben bunu zaten epeydir biliyordum. Tutuculuk öyle bir hastalıktır ki, en ilerici gibi görünenler bile bir anda en tutucu bir beyinsiz yobaza dönüşüveriyorlar.
CEM Vakfı sola hizmet etmiyormuş ya, İzzettin Doğan sağ partiler de bizim sorunlarımıza eğilirlerse onlara da, sol partiler kadar eşit mesafedeyiz, demiş ya; meğerse buradaki yobaz solcu yöneticiler de, bizi aralarında görünce ürkmüşler.
CHP’nin borazanlığını yaptıkları için bizi aslında aralarında görmekten memnun olmamışlar.
Öyleyse be kardeşim ne diye davetiyeyi bizzat başkanınızın eliyle bize getiriyorsunuz?! Hiç davet etmeyeydiniz o zaman. Biz de kalkıp gelmezdik.
Ama bunlar halkı temsil etmiyorlar ki zaten!
Bir avuç çapulcunun eline geçen adına Alevi/Bektaşi derneği, vakfı vb. denen halktan kopuk yapıların ömrü ne ola ki!
Halk bizi yine bağrına bastı, yedirdi-içirdi.
Hem de yeni sayımızdan dergimizi satın aldı.
Eski sayılardan yüzlerce dergiyi halka dağıttık. Aldılar, tek birini bile dışarıda bırakmadan etkinlik sonrası yanlarında götürdüler.
Bölgeden gelen dedeler, babalar, ozanlar, yazarlar, şairler, toplum öncüleri, genç sanatçılar duygu ve düşüncelerini dile getirdiler.
Şiirler okundu, türküler söylendi, nefeslerle semahlar dönüldü. Kaynar kazanlarda kurbanlıklar pişirildi. Herkes yanında getirdiğini bir başkasıyla bölüştü, paylaştı. Çok güzel bir şekilde toplanılıp, dağınıldı. En son dönülen halaya yaşlısı, genci, kadını, çoluğu çocuğu onlarca insan katıldı.
Bizler de içimizde mutlu duygularla geri döndük.
EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 125-127)