Ordu Erenyurt’ta Musahiplik Kavli
AYHAN AYDIN
ORDU
20 Temmuz 2002
Eskiden beri yoğun bir Alevi varlığını duyduğum Ordu’yu ziyaretim benim için ayrı bir önem taşıyor. Çünkü burada kısmen bilgi sahibi olduğum Güvenç Abdal Ocağı dedeleriyle söyleşi yapmayı planlıyorum. Ünye Erenyurt Şerefiye Mahallesi’nde cemin yapılacağı ve misafir olacağımız evde ilk önce oradaki canlarla sohbet ediyorum; fındık bahçelerinin ve benzersiz bir tabiatın içinde bulunan evin balkonunda. Ali İhsan Aksu (65) ve Remzi Akın (47) bizi aralarında görmekten duydukları mutluluğu anlattıktan sonra, zaman zaman da eski cemleri ve dedeleri andıkça gözleri dolarak bilgilerini benimle paylaşıyorlar. Terme’de Sivaslılar Köyü varmış, Alevi olarak. Ünye’de; Göbü Nalcı 800 haneymiş, Gölevi 50/ 60 haneymiş, Üçpınar 300 haneymiş, Ballık 350 haneymiş, o anda bulunduğumuz Erenyurt Beldesinde farklı mahallelerde Aleviler varmış, Sarıhalil Köyü 100 hane Alevi varmış. Fatsa’da; Bolaman, Akkaya (300 hane), Oluklu Köyü Sanıç Mahallesi’nde (25 hane), Abazdağı (50/100 hane) varmış. Gürgentepe İlçesi Işıktepe Nahiyesi’nin hepsi Aleviymiş.
Ordu Erenyurt’ta Musahiplik Kavli
Tunceli’de Anadolu İnanç Önderleri Toplantısıyla ilgili yerel araştırmalarımızı sürdürürken Ali Rıza Uğurlu’yla beraber Ordu’ya uzanıyoruz. Öyle bir yolculuk yapıyorum ki baş döndürücü. Tunceli’den Erzincan’a; Erzincan’dan Gümüşhane’ye; Gümüşhane’den Ordu’ya... Yollar bizi dağlardan vadilere; platolara; uçurumlara, tünellere bağlıyor. Daha önce Gümüşhane/Trabzon yolu üzerinden gitmiştim Karadeniz’e. Şimdi ise Kürtün üzerinden aşıyorum, hem de belki de Türkiye’nin en derin vadilerinden birisine yapılmakta olan barajlarından birisinin heybetinin yanından geçiyorum. Bir bölümü bitmiş olacak ki, çalışmalar devam ediyor ama ne çalışma... Aynı anda yüzlerce araçla yapılan büyük yapımlar...
Nihayetinde Tunceli’nin çıplak dağlarından sonra, her tarafın yeşile batmış olduğu Karadeniz kıyıları... Ama İstanbul’u hatırlatan nem, sıcak, boğucu hava...
Yola, inanca ölesiye bağlı Seyit Ali Aksu (Hanımı Şeker Aksu) ile Remzi Akın (Eşi Dudu Akın)’ın musahiplik töreni, cemi, kavli olacak Gürgentepe, Ünye, Fatsa’ya da yakın, Fatsa kıyı merkezinden 20 km. içerde Erenyurt Beldesi’nde.
Bizi karşılayan Seyit Ali Aksu’nun oğlu Ceyhan Aksu’yla beraber kilometreler boyunca fındık bahçeleri içinde ilerleyerek, masal diyarlarındaymışız izlenimini veren yeşil tepeler üzerinde olan mahalleye ulaşıyoruz.
Civarda çok ama çok sevildiği anlaşılan Seyit Ali Amca bizi yüreğindeki en temiz duygularla sarıp sarmalıyor. Canlar bizi bekliyorlarmış, hoş sohbetler açılıyor. Hele hele Musahiplik cemine bölgedeki Güvenç Abdal Dedelerinden birçoğunun iştirak edeceğini öğrenmem benim heyecanımı arttırıyor. Öyle ya hem söyleşi, hem sohbet, hem cem, hem saz, hem söz, hem kurban, nefes, düvaz.... Dünyanın en büyük lezzetleri...
Birgün sonra dedeler gelmeye başlıyorlar, farklı bölgelerden... O akşam ceme Kanayim Dede, Alişan Göktepe, Niyazi Göktepe, Dursun Ali Göktepe, Cemal Göktepe, Celal Çelebi, Doğan Çelebi, Şükrü Karakoyun dedeler katılıyorlar. Bunlardan bir kısmıyla gündüz söyleşiler yapıyorum. Detaylı bilgiler derliyorum; yöreyle ilgili, bölgedeki Alevi varlığı, Güvenç Abdal dedelerinin cem, Alevilik konularındaki bilgilerini toparlıyorum. Ama en az bu kadar önemli olmak üzere cemi izleyip, kameraya alıyorum, fotoğraflıyorum.
Öyle bir atmosfer doğuyor ki burada, kelimelerle anlatılamaz bu gerçekten de.
Kurbanlar, ela gözlü, süslü, güzel koçlar meydana getirildi. Sazlarla duaları verildi. Cemaata, musahip olacak çiftlerden ağrınmış, incinmiş, kul hakkı olan, var mı? diye soruldu. Haklar helal ettirildi. Cemiyet karşısında çocukları da yanlarında olmak koşuluyla dedeler huzurunda özler dara çekildi. Dualarla, sırtları sıvazlanan koçlar tığlanmaya götürüldü. Kurbanlar tığlana görsün müthiş lezzetli ve yöreye has yemekler yenildi. Sonra ceme başlandı. Dedelerin avazlı sesleri, sazları, deyiş ve duvazlarıyla coşa gelen canlar, Allah, Allah, Allah, ya Allah, ya Muhammed, ya Ali nidalarıyla ortağı inlettiler. Kendinden geçip esriyen Ordulu Aleviler meydana serilen “alaca kilim” üstünde duasını alan rehber, gözcünün yönetiminde gerçekleştirilen hizmetlerden, İmam Hüseyin için ayakta duvazlar söyledikten sonra, semahlarını döndüler. Hubyar ve Şiran Semahlarını aşkla dönen canlar, coştukça coştular. Cemden sonra ise musahiplik kurbanının lokmaları dağıtıldı.
Daha sonra ise bir sene önce yine aynı dedeler tarafından birbirlerini sınamak için musahip olma kararını açıklayan canların hizmetleri görüldü. Alişan Göktepe Dede; dört canı bir baş etti. Şerbet içip, musahiplik kurbanının etinden yiyen dört can bir çarşaf içinde bir beden oldular. Alişan Göktepe yine dualarla, hayırlarla, musahipliğin nasıl bir kardeşlik ve birlik yolu olduğunu söyledi. Her türlü dar ve zor günde birbirinin yardıma koşan musahiplerin gerçek dünya ve ahret kardeşi olduklarını söyleyen Alişan Dede, ömür boyu bu kardeşliğin sürmesi dileğiyle musahiplik ritüellerini uygulayarak musahiplik kavlini kıldı. Gün sabaha yakın... Sohbetler gece boyu sürdü. Dostuluk, barış, kardeşlik, esenlik duygularıyla dolu bir ibadet günü daha geride kaldı. Uzaklardan gelen canlar teker teker hanelerine döndüler... Geride Aleviliğin en önemli ibadet kurumlarından birisi olan musahipliği günümüzde yurdumuzun her tarafında olduğu gibi Ordu’da da yaşatan canların sevinçleri, mutlulukları kaldı...
Dedelerle yaptığım söyleşilerin özetini gelecek sayılarda sizlere aktaracağım.
Cem Dergisi, Ağustos 2002
EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 306-307)