Hacı Bektaş Veli’yi Anma Etkinlikleri (1994)
AYHAN AYDIN
Alevî/Bektaşi inancının, kültürünün, felsefesinin öncülerinden Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, doğumundan 700 yıl sonra; bu yıl ulusal düzeyde 31.’si, uluslar arası düzeyde ise 5.’si yapılan anma etkinliğiyle coşkulu bir şekilde anıldı. Türkiye’nin ve dünyanın her tarafından gelen on binlerce insan, Nevşehir’in Hacıbektaş Kasabası’nda buluştu.
Hacı Bektaş aşkıyla, Alevîlik/Bektaşilik inancıyla gelmişti on binler... Edirne’den, Erzurum’dan, Gümüşhane’den, Adana’dan gelmişlerdi; analar, bacılar, çocuklar, dedeler, pirler, talipler... Anadolu’nun sevgi dolu güzel insanları dostluk içinde kaynaştılar, anma törenlerinde.
Hacı Bektaş Türbesine, Çilehane’ye, Deliklitaş’a, Beştaşlar’a akın eden on binler niyaz ettiler, dua ettiler, sazlar çalıp ceme durdular. Dışarının ayazına karşı içlerindeki Tanrısal insan sevgisiyle coştular, eridiler, kaynaştılar...
Hacı Bektaş Yollarında...
Törenler için hareket ettiğimiz tur arabaları, Hacı Bektaş Veli’den önce onun halifelerinden Hasan Dede ve Haydar Sultan Türbelerine de uğradı.
Hasan Dede Ziyareti
Kırıkkale’nin birkaç kilometre içinde olan Hasan Dede Türbesini bizim gibi yine yüzlerce insan ziyaret ediyordu. Türbenin önünde toplanan coşkulu kalabalık hemen sazlar eşliğinde cem yaptılar.
Şifa bulmak için Türbe önündeki sudan içenler, dilek ağacına bezler asanlar, havuza para atanlar, yatırlara niyaz edenler ilk göze çarpan görünümlerdi. Anadolu’yu fetheden erenlerden olan Hasan Dede; sadece Kırıkkale yöresinde değil, daha geniş bir alanı etkileyen bir inanç önderi olarak, hala anılan, ziyaret edilen, kendi soyundan geldiği söylenen dedelerin, babaların cemler yaptığı ve hakkında kitaplar yazılan bir ulu şahsiyet.
Türbesinin önünde onun anısına yapılan anıt heykeli de, burayla özdeşleşmiş, yoldan gelip-geçen tüm insanları selamlar gibi duruyor.
Haydar Sultan Ziyareti
Hacıbektaş Kasabası’na yakın bir dağın eteğindeki Haydar Sultan Türbesini ise yine binlerce kişi ziyaret edip niyazda bulunuyordu.
Yine Anadolu’yu aydınlatmış yüzlerce erenden birisi olan ve sadece yakınlarındaki Keskin’de değil, Anadolu’nun dört bir tarafından gelen ziyaretçileriyle sürekli ziyaret edilen Haydar Sultan’ın da seveni hala çok fazla.
Hakkında yine kitaplar yazılan Keskinli Aşık Haydari gibi onlarca ozana ilham kaynağı olan, Haydar Sultan, Anadolu’yu aydınlatan inanç önderlerinden birisi.
Sadece Hacı Bektaş törenleri öncesinde veya sonrasında yolda gelip-geçenin ziyaret etmediği Haydar Sultan Türbesinin önünde geniş avluda her zaman kurban kesen birilerini bulmak mümkün.
Yine bu senede Türbeye ilgi çok büyük.
Türbenin yanında bulunan bir kuyu ise herkesin ilgi odağı oluyor; bu kuyudan tesiri o kadar yüksek bir su çıkıyor ki, ağzını yaklaştıranların genzi yanıyor. Burada da kurban kesip, adak adayanları görüyoruz.
Ve Hacı Bektaş Kasabası...
Yüzyıllardır, Anadolu Alevî’sinin, Bektaşi’sinin Kâbesi olmuş topraklara geldiğimizde, muazzam bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Adeta bir ırmağı, seli andıran insan kalabalığını; kitap, dergi, broşür, tablo, resim satanların açtığı standlardan yararlanmak için adeta yarışan insan kalabalığını görüyoruz. Törenlere bir gün kala, etkinlikleri izlemek isteğiyle tüm ziyaret yerlerini geziyoruz.
Önce Hacı Bektaş Türbesini, Balım Sultan Türbesini, müzeyi ve tüm avludaki ziyaret yerlerini dolaştıktan sonra, Çilehane’ye doğru yola koyuluyoruz. Kutsallığına, şifa kaynağı olduğuna inanılan çeşmedeki sudan içmek olanaksız adeta, yüzlerce kişi geceden kuyruğa girmiş...
Delikli Taşa gidiyoruz.
Ancak, günahsızların geçebileceği söylenen Delikli Taş’tan geçmek için yeni yüzlerce kişi kuyrukta bekliyor. Buradan Hacı Bektaş-ı Veli ve yine açılan Pir Sultan Abdal heykelleriyle türbeleri geziyoruz. Daha sonra, Beştaşlar ve tüm ilçe çevresindeki ziyaret edilecek yerleri büyük bir ilgiyle dolaşıyoruz.
Anma Törenleri
Her yıl olduğu gibi bu yılda Anma Törenleri 16 Ağustos’ta Belediye önünde başladı. İlk önce Atatürk Anıtı’na çelenk konulup saygı duruşundan sonra İstiklal Marşı okunarak konuşmalara geçildi.
Törende ilk konuşmayı yapan Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan özetle şunları söyledi: “Ülkemizde şu anda anti-laik hareketlerin bütünlüğümüzü bozacak boyutta olduğunu görüyoruz. Anti-laik güçler bizzat devletin desteğiyle güçlenmişlerdir. Bir yıl önce Sivas’taki kıyımı hiçbir düşünceye sığdıramayız. Bu katliamı bir kez daha lanetliyorum. Başka Sivas’ların yaşanmaması için Alevî-Bektaşiler’in örgütlenmesi gerekmektedir. Devletimiz Alevî-Bektaşi inancını, kültürünü korumak ve kollamak zorundadır. Hacıbektaş’ta bir enstitü ve yüksek okulun yapılmasına ihtiyacımız vardır.”
Eski Kültür, şimdiki Devlet Bakanı Fikri Sağlar’ın “selam olsun barışa ve barıştan yana olanlara, selam olsun Hacı Bektaş düşüncesine gönül verenlere” sözleri alkışları kesildi.
Bu yıl birincisi verilen Hacı Bektaşi Dostluk Ödülüne Araştırmacı-Yazar Lütfi Kaleli layık görüldü. Ve ödülü belediye başkanı tarafından takdim edildi.
Lütfi Kaleli yaptığı teşekkür konuşmasında ise ödülü kendi şahsında Sivas Şehitlerinin anısına bir saygının ifadesi olarak kabul ettiğini belirterek, Sivas katliamını gerçekleştirenlerin serbest bırakıldığı, şenliği düzenleyenlerin ise idamla yargılanmak istendiği bir ortamda bu ödülün siyasilere bir mesaj olmasını diledi.
Daha sonra ise Abidin Özgünay, Atilla Erden, Avrupa Alevî Birlikleri Federasyonu’ndan Gülizar Cengiz tarafından hazırlanan ve imzaya koyan kuruluşlar tarafından onaylanıp çoğaltılarak vatandaşlara da dağıtılan, “Kamuoyuna” bildirisini halk tarafından çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Metinde Aleviler’in sorunlarına değiniliyor, Aleviler’e yapılan baskılar kınanıyordu.
Lütfi Kaleli’den sonra, Hacı Bektaş Kaymakamı Mustafa Yemlihalıoğlu, Nevşehir Valisi Sait Eker, Kültür Bakanı Tumirçin Savaş, DYP’den Esat Kıratlıoğlu, CHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, ANAP’tan Rüştü Kazım Yücelen birer konuşma yaptılar. Ayrıca, DYP Genel Başkanı ve Başbakan Tansu Çiller’in Anma Törenlerine gönderdiği bir mesaj da okundu.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Konuşması
Daha sonra halka hitabeden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise konuşmasında özetle şunları söyledi:
“... Ne olursa olsun, hangi çeşit acıya maruz kalırsak kakalım, hangi tip kötülüğe muhatap olursak olalım, onun karşısında birliğimizi terk etmeyi düşünemeyiz... Büyük Hünkar diyor ki; “İncinseniz dahi incitmeyin” öyle demiyor mu? Öyleyse gelin Hünkar’ı anlamakta yanılgıya düşmeyelim... Sivas olayını nefretle kınıyoruz. Sivas olayı bir daha tekrarlanmamalıdır. Sivas olayını meydana getiren, bu cinayeti işleyenleri kim cezalandıracaktır? Ülkenin yargısı. Buna olan inancımızı kaybettiğimiz zaman bu ülkede bu toplantıları yapmayı değil, dışarıda serbest gezmeyi bile başaramayız...
Biz Alevîyiz, biz Bektaşiyiz diyen vatandaşlarımıza bir şey daha demek istiyorum.
Size Alevî misiniz, Bektaşi misiniz?, diye soran yok.
Siz yeter ki bu büyük milletin, saygıdeğer fertleri olarak, kendinizi bu toplumdan ayırmayın, ikinci sınıf vatandaş durumunda kendinizi hissetmeyiniz.
Bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarısınız.
Her vatandaşın sahip olduğu, hakka, hukuka sahipsiniz.
Yeter ki kendinizi horlanmış, kendinizi ezilmiş, kendinizi itilmiş, kakılmış hissetmeyin. Bunlar geride kalmıştır.
Demokrasi, insan hakları dediğimiz olay, büyük Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet dediğimiz olay ve milletin hür iradesine dayanan, T. C. Devleti dediğimiz olay, bunların hepsinin üstüne çıkmıştır.
Hepimiz bu ülkenin çok saygıdeğer, birinci sınıf ve her türlü hak ve hukuka sahip vatandaşlarıyız.
Kendinizi çok rica ediyorum, büyük toplumdan ayırmayınız. Ve istediğiniz gibi düşününüz, istediğiniz gibi ibadet ediniz, istediğiniz işi tutunuz, ama gelin “öyleyse biz de kendi hakkımızı ararız” gibi bir ayrıcalık tavrının içine girmeyin çünkü o Hacı Bektaş felsefesine de aykırıdır.
Anadolu topografyası, büyük kültür zenginliğinin kaynağıdır.
Çeşitli din ve mezhep farklılıkları da bizim için zaaf değil, kudret sebebidir. Din ve mezhep konularında farklılıklar olacaktır, vardır da. Bunları biz bugün icat etmedik. 700 yıl önce varsa bugün de olacaktır. İşte buna “Çokluktaki birlik” diyoruz.
Eğer herkes dini inandığı gibi yaşayacak, başkalarını da kendi anlayışına göre yaşanmasına hoşgörü gösterecek hatta saygıyla bakacak anlayışını hakim kılabilirsek; eğer bunu gerçekleştirebilirsek, barışı da gerçekleştirebiliriz.
Yani herkes istediği gibi düşünsün, istediği gibi inansın, istediği gibi ibadet etsin; işte Laik, Demokrat Türkiye.
Sünni’siyle, Alevî’siyle, Caferi’siyle, Hanefi’siyle, Şafi’siyle, Hambeli’siyle, Maliki’siyle yani İslam’ın bütün kollarıyla bu inananlar bir bütünüdür.
Benim ülkemde yaşayan bu insanlar, bu inançlar bir bütündür. Hepsi birbiriyle kardeştir, hepsi de benim kardeşimdir. Bu rengarenk insan dokusu bizim en büyük güç kaynağımızdır.
Şimdi sevgili vatandaşlarım, bu insanlar asırlardır bir arada yaşamaktadırlar. Aynı siperde şehit olmuşlardır.
Aynı Allah’a, Peygamber’e, Kuran’a inanırlar. Alevî’si, Sünni’si aynı siperde bu güzel vatan için canlarını seve seve verirler, şehit olurlar.
Bunlar kardeş değil de kim kardeştir?”
Paneller, Etkinlikler
Aynı gün, Belediye Konferans Salonu’nda Doç. Dr. Atilla Erden’in yönettiği konusu “Alevî/Bektaşi Düşüncesinde Demokrasi ve Laiklik” olan bir panel düzenlendi.
Panel için Amerika’dan gelen İndiana Üniversitesi öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. İhan Başgöz’ün etkili konuşması geniş ilgi gördü.
Hacı Bektaşi Veli’nin Alevî/Bektaşi kültür ve inancının kurucusu, önemli bir düşünür olduğunu vurgulayan Başgöz, konuşmasında şunları söyledi; “Anadolu’nun güzel insanları Alevîler, sizler hiçbir zaman gerici, şeriatçı akımlarda yer almadınız.
Kültürünüzün önemli ismi Hacı Bektaşi Veli aynı zamanda bir toplum önderidir de.
Sizler bu toprağın yetiştirdiği en has Türkler’siniz.
Vilayetname’deki arı Türkçe canlılığını her zaman koruyarak yaşatmıştır. Sizde “El ele el Hakk’a” felsefesi vardır.
Siz Sünni Müslümanlığa yönelirseniz, “Ört ki ölem, toprak başımıza yağar”. Sünnilik’te Tanrı’ya koşulsuz itaat etmek zorundasınız.
Sizin inancınızda ise, insan Tanrı’nın nurundan yaratılmıştır. En ulu yaratık insandır. İyi insanın iyi sözü Tanrı sözü gibidir.
Sizler; “Hakk-Muhammed-Ali” diyorsunuz.
Aslında siz Mihmanı çok seviyorsunuz.
En yüce değerleri Ali’ye yüklemişsiniz.
Sizin içinizdeki sevginin derinliği Ali’yi büyütmüştür. Temiz, saf, güzel inancınızla laikliğe sahip çıkmak zorundasınız.
Gerçeklerin demine hü...”
Panelistlerden Rıza Zelyut ise, 1980’den beri her yıl Hacıbektaş İlçesi’ne gelmesine rağmen alt ve üst yapı olarak hiçbir gelişme göremediğini vurgulayarak ilgililerin daha fazla çaba harcaması gerektiğini söyledi. Burasını bir şov alanına dönüştüren siyasetçilerin ve özellikle Süleyman Demirel’in Alevî-Bektaşiliğin ilçe sınırlarını çıktıktan sonra bittiğini belirten Zelyut, “Alevî/Bektaşiler demokratik baskı grubu olan dernekler etkinliklerini artırmalıdırlar.
Bizler Alevîliğin bir inanç yönü olduğunu inkar edemeyiz. Alevîliğinin inanç boyutu alınırsa devrimci hümanist yönü de yok olur.
Bizim inancımız ilkelmiş gibi ondan kendimizi soyutlayamayız.
Demokrasi, aslında azınlıkta olanların haklarının korunması mücadelesidir. Ülkemizde bugün demokratik bir laik devletten söz edemeyiz.
Refah, şeriat bugün iktidardır” dedi.
Panelde söz alan Dr. Yaşar Yılmaz da konuşmasında, Alevîlik konusunda günümüzde slogancılığın hakim olduğunu, Alevîliğin saz çalıp, rakı içmekten ibaret olmadığını söyleyerek, “hep başkalarına kızmakla bir şey elde edemeyiz. Kendi öz eleştirimizi de yapmalıyız. Gün dayanışma ve birleşme günüdür. Asıl sorun, Alevîlik’te değil, Alevîliği sağa-sola satmaya çalışan bezirganlardadır”, dedi.
Konuk ziyaretçilerden Türkmenistanlı Araştırmacı Anna Oğuzoğlu da “Türkiye’nin mukaddes yerlerine gelmekten onur duyduklarını, Hacı Bektaşi Veli’nin eserlerini kendi dillerine çevirip kitap olarak bastıklarını söyledi.
Araştırmacı-Yazar Abdullah Tekin ise yaptığı konuşmada, “demokrasinin bir kültür ve sermaye birikimi olduğunu”, belirtti.
Panellerle bilimsel konuşmaların sergilendiği Anma Törenlerinde bir önemli etkinlikler dizisini de halka yönelik konserler oluşturdu.
Hacıbektaş Belediyesi Kapalı Spor Salonu’nda saat: 19. 00’da yapılan konsere katılan sanatçı ve gruplar şunlardı; Hacı Bektaş Veli Derneği Semah Ekibi (Ankara), İsmail Nar, Cangül Öztürk, Muzaffer Özdemir, Talip Şahin, Isparta H. B. V. Der. Semah Ekibi, Şahturna (ve eşi ozan Şiar), Mazlum Çimen, Ozan Esrari, Gaziantep Hacı Bektaş Veli Derneği Semah Ekibi, Saime Cantürk, Ferhat Tunç, Gülşen Altun.
Yine aynı gün aynı saatte bu sefer Amfi Tiyatro’daki geceye ise şu sanatçı ve gruplar katıldı; Fatma-Songül Kardeşler, Muharrem Kaya, Mustafa Özarslan, Urfa Kısas Semah Ekibi, Murat Sincar, Sabahat Akkiraz, İhsan Güvercin, Hacı Bektaş Kültür ve Turizm Semah Ekibi, Müslüm Sümbül, Yusuf Gül, İsmail İpek, Sadık Gürbüz, Sivas Divriği Mürsel Köyü Semah Ekibi, Grup Kızılırmak, Belkıs Akkale, Pir Sultan Abdal Canlar Der. Semah Ekibi, Arif Sağ.
İkinci Gün Etkinlikleri
İkinci gün yine Belediye Konferans Salonu’nda yapılan panelin konusu bu sefer “Alevî Bektaşi Düşüncesinin Dünü ve Bugünü”ydü. Paneli yöneten aynı zamanda panelistlerden Cem Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman Cem’di.
Avukat İsmail Metin ilk panelist olarak yaptığı konuşmada, Alevîliğin en önemli özelliğinin değişime elverişli bir yapısının olması olduğunu, Hz. Ali’den günümüze Alevîlik’te büyük gelişme ve değişmenin yaşandığını vurguladı.
Alevîliğin özünün insan sevgisine dayandığını söyleyen Metin, nitelik açısından Alevîliğin; Hz. Ali, On İki İmamlar, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-i Veli, Cumhuriyet ve 12 Eylül dönemleri gibi bölümlerle incelenebileceğini vurgulayarak, “Hacı Bektaş düşünceyi sosyalleştirmeye çalışmıştır”, dedi.
Almanya Alevî Birlikleri Federasyonu temsilcisi Hıdır Temel konuşmasının başında “İncinsen de incitme” sözünün kişiler arası geçerliliği olan bir ifade olduğunu, toplumsal boyutlara varırsa bu sözün insanları aptallığa davet ettiğini vurgulayarak, Süleyman Demirel’in açılıştaki konuşmasına tepki gösterdi.
Konuşmasında Almanya Alevî Birlikleri Federasyonu hakkında bilgi veren Hıdır Temel, şu anda Federasyon’a bağlı 95 üye derneğin varlığından bahsetti.
1980’den önce düzene karşıt olan Alevîliğin bugün demokrasiyi, laikliği savunur duruma geldiğini söyleyen Hıdır Temel, “bizler daha karanlık günlerin yakınımızda olduğunu görmeliyiz. Bu bir gerçektir” dedi.
En önemli savunmanın örgütlenmelerden geçtiğini söyleyen Temel, Batı’da Alevî/Bektaşilik’le ilgili sayısız değerli eser bulunmasına rağmen bunların Türkçeleştirilmemesinden yakındı.
Panelistlerden Ali Sümer ise yaptığı konuşmada, Alevîleri bazılarının karalamak istemesine karşın, Alevî/Bektaşi düşüncesinin özündeki güzelliğin birçok yabancıyı etkilediğini sayısız araştırmacı, incelemeci ve din adamının Alevîlik konusunda çok değerli tanımlamalarda bulunduklarını belirtti. Ali Sümer, okuduğu bir Batılı eserden bir papazın Alevîlik konusundaki tanımlamalarından da örnekler verdi; “Alevî, edep sahibi kişidir, dışından Halka, içinden Hakk’a dönük kişidir”, dedi.
Panelde Cem Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Sorumlusu Süleyman Cem de bir konuşma yaptı.
Süleyman Cem’in Konuşması
“Tarihi biz yaptık, hep başkaları yazdı.
Tarih doğru yazılmazsa bunun bir anlamı da olmaz. Tarihçiler, siyasetçiler, bilim adamları birleşti, biz hep suçlu gösterildik. Çileyi de tümüyle biz çektik. 1839 Tanzimat Fermanı’yla gayrımüslimler ile Müslümanlar eşit haklara sahip olmuşlar. Fakat gene biz eşit haklara sahip olamamışız.
Biz farklı bir ülkenin mi vatandaşlarıyız?
Bize karşı bu düşmanlık nereden kaynaklanıyor?
Alevîlerin bir kimliği var mı?, var. Fakat Alevî kimliğini olduğundan farklı yorumlayıp yok etmek isteyenler de var.
Şimdi, günümüzde bazı “Alevilog”lar türedi. Alevîlikte hiçbir ilgisi olmayan hayatlarında bir kez bile ceme gitmemiş bu insanlar Alevîlik konusunda ahkam kesiyorlar; yazar, araştırmacı oluyorlar...
Bu sene bir barış ödülü başlatıldı. Başbakan, “Otelin dışındakilerine bir şey olmadı” diyor.
Bu devletin verdiği barış ödülü ise bir Alevî’ye veriliyor. “Asıl katiller Ankara’da, Meclis’te oturuyor” derseniz bu ödülü vermezler.
Lütfi Kaleli hiç kendini inkar etmedi. Aslında kendisine büyük haksızlık yapıldı, barış ödülü verilerek. Şimdi herkes birbirinin gözüne bakacak “ödül kime verilecek” diye.
Bizlere “siz ne biçim Müslümansınız abdest almıyorsunuz, oruç tutmuyorsunuz” diyorlar. Biz abdest alıyoruz, gönül abdestlisiyiz.
Biz Hakk-Muhammed-Ali yolunun Muharrem Orucunu tutuyoruz.
Alevîlik’te bir kan bağlılığı, bir de gönül bağlılığı vardır.
Evet cem, dedelik konusunda bazı sorunlarımız var. Fakat bunu elbirliğiyle çözebiliriz. Fakat bakıyorum, iki tip Alevîlik çıktı son zamanlarda ortaya; bazıları Alevîliği gerçekten yaşayanlar, bazıları ise sözde Alevî Aydınları.
Bu Alevi aydınlar Alevîliği sahipsiz deniz haline getiriyorlar.
Alevîlik salt yaşam biçimidir, kültürdür... diyorlar. Ne yaparsa yapsınlar, Alevîliğin özünü yok edemeyecekler... ”
Paneli yöneten Süleyman Cem panelle ilgili görüşlerini belirtmek isteyenlerin çıkması üzerine, panele katılanlara bir kağıta yazdıklarıyla görüşlerini açıklamları yerine onlara, mikrofonda söz alıp konuşma hakkı vererek, demokratik bir tavır sergiledi.
Süleyman Cem’in konuşmasından sonra çeşitli tepkiler geldi.
Kendisine sataşıldığını kaydeden Lütfi Kaleli söz alarak tepkisini şöyle dile getirdi, “Bana verilen ödül tüm Alevîler’in onurudur aslında. Bana bu ödülü Sivas kırımını yapan devlet değil, Hacıbektaş Belediye Komisyonu vermiştir. Beni hem severek övmeye, hem de tokatlamaya kimsenin hakkı yoktur.”
Aynı gün aynı yerde bu sefer konusu “Alevî/Bektaşi Düşüncesinde Kadının Yeri” isimli bir başka panel daha düzenlendi.
Gazeteci Yeşim Müderrisoğlu ise yaptığı konuşmada, dünyada üretimin 2/3’nü kadınların yapmasına rağmen hasılattan ancak 1/10 alabildiklerini gayrimenkullerin ise sadece 1/100’nün onlara ait olduğunu vurgulayarak, tüm dünyada ve ülkemizde kadının sömürüldüğünü söyledi.
Semah, folklor, müzik şölenleri bugün de devam etti. Kapalı Spor Salonunda saat 19. 00’daki gece programına şu sanatçı ve gruplar katıldı: Mersin Hacı Bektaş Veli Derneği Semah Ekibi, Gülseren Kılıç, Hüseyin Karakuş, Müslüm Karabacak, Aşık Sefahi, Neslihan Duygulu, Pir Sultan Abdal Canlar Der. Semah Ekibi, Muharrem Kaya, Derya Aydın, Necla Saygılı, Grup Kızılırmak, Hacı Bektaş Turizm Der. Semah Ekibi, Dertli Divani, Canan Başkaya, Kısas Köyü Semah Ekibi, Belkıs Akkale, Arif Sağ.
Amfi Tiyatro’da 18. 00’daki etkinlikte yer alan sanatçı ve gruplar ise şunlardı; Karacaahmet Semah Ekibi, Meriç Yerliboya, Hüseyin Çırakman, Sabahat Aslan, İhsan Özgür, Yusuf Gül, Ozan Esrari, Tiyatro Ocak Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği Hacı Bektaş-ı Veli Oyunu (Yazarı Avni Dilligil), Sabahat Akkiraz, Musa Eroğlu, Bolu Çamlıbel Köyü Semah Ekibi.
Sonuç
31. Geleneksel Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Törenleri, büyük bir zenginlik içinde, başarıyla son bulurken, bazı hususlar aklımda şöyle kaldı;
- Alevîler ve Bektaşiler inançlarını, kültür ve felsefelerini yaşatmada kararlı olduklarını bir kez daha gösterdiler.
- Halk artık kısır çekişmeleri, yapay ayrımları hiç hoş görmüyor, insanların buna tahammülü kalmamış.
- İnsanlar bilimsel temelli araştırmaların varlığını ve önemini hemen kavrıyor, ilgi gösteriyor. Aynı şeylerin devamlı olarak tekrar etmesinde artık bir yarar görmüyor.
- Hacıbektaş İlçesi’nin çok büyük alt ve üst yapı eksiklikleri var. İnsanlar bunların kesinlikle çözümlenmesini istiyorlar.
- Yurtdışından gelen araştırmacı ve incelemecilerin varlığı ilerisi için burada dünya çapında bir kültür şenliği potansiyelinin varlığını gösteriyor.
- İnsanlar, politikacıların ve bazı Alevî yazar, dernek üyesi, ilgililerin kasıtlı maksatlarını seziyor bunları dışlıyor.
Veliyettin Ulusoy’la Söyleşi
Bize kendinizi tanıtmanızı istesek neler söylerdiniz? Çalışmalarınız, uğraşlarınız ve şu anki işiniz hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
Ben Veliyettin Ulusoy, mesleğim Mimar-Mühendis. Hacıbektaş Belediye İmar ve Fen İşleri Müdürüyüm. 1978’den beri Hacıbektaş’tayım. Daha önce yurtdışında bulundum. Almanya’da on bir buçuk yıl kaldım. Mimarlık tahsilimi de orada bitirdim.
Alevî/Bektaşi toplumunun dini önderlerinden, Hacı Bektaş Dergahı Postnişini Feyzullah Ulusoy Efendi’yi geçtiğimiz aylarda kaybettik. Bu saygı değer irfan sahibi, gönül erini bir yakını olarak bize anlatabilir misiniz?
Onun kaybı özellikle benim yaşamımda çok büyük boşluk yarattı. Bu boşluğu halen doldurabilmiş değilim. Boşluğu bütün iliklerimde hissediyorum. O benim, babamdı. Fakat babamdan çok, bir arkadaşımdı. Her yönüyle, her derdimi ona açardım. Her bunaldığımda çareyi ondan almaya çalışırdım. Onun devamlı yanında olmama rağmen bir özelliği beni çok etkilemiştir. Yolla, davayla ilgili meselelerde, onun tanıdığımda çok farklı birisi olduğunu gördüm.
Yol konusunda bambaşka bir insan olurdu. Bu konuda en ufak bir taviz vermezdi. En yakınlarını, en yakın dedeleri bile çok feci silkelediği anları yakaladım. Yola yapılan zararlara hiç tahammülü yoktu. Özellikle maddiyat konusunda çok hassas davranırdı. Hiç kimseyi zorlamamaları yönünde dedeleri uyarırdı. “Hiç vermeyenler, verenlerle yol karşısında tümüyle eşittir” derdi. Bu yolu maddiyatla kesinlikle ölçmezdi. Bunu tüm dedelere, ilgililere, görevlilere defalarca iletirdi. Bunun yanında yolla ilgili çalışmalarından sonra en büyük zevki çiftçilikten, koyunlarla, ineklerle uğraşmaktan büyük zevk alırdı. Hacıbektaş’ta halk Onu çok severdi. Büyükle büyük, küçükle küçük olurdu. Devamlı sokaklarda insanlarla beraberdi. Şakalaşmalarını, fıkralarla süslerdi. Fıkralar köşe taşı gibi yerine otururdu.
Feyzullah Ulusoy Efendi’nin vefatından sonra, Alevî/Bektaşi inancı için önemli olan Postnişinlik makamı boşalmış oldu. Şu andaki durumu bize anlatabilir misiniz? Bundan sonra nasıl bir gelişme olacak seçim mi, başka bir yöntemle mi çözülecek bu sorun?
Bu post bizim inancımıza göre Hz. Ali’den Hacı Bektaşi Veli’ye kadar, Hacı Bektaşi Veli’den bugüne kadar diye iki kısımda inceleniyor.
Hacı Bektaş-ı Veli’den günümüze; kaide olarak şu görülür; Postnişin olacak kişinin erşat olması lazım. Yani bilgili, etrafını irşad edecek yol gösterici olması gerekir. Yol hakkında olsun, diğer konularda olsun ikinci şart babasının Postnişin olması zorunluluğudur. Babası Postnişin olanlar içinde de en yaşlı ve en kamilinin olması gerekir. Yol konusunda da en fazla bilgisi olması gerekir.
Hacı Bektaşi Veli’den babam Feyzullah Ulusoy’a kadar bu böyle olmuştur.
Şu anda babası Postnişin olan ailemiz içinde iki kişi var. Bunlardan birisi amcam Ali Naki Ulusoy, öbürü ise ben. Yaşlılık olarak tabii amcam daha tecrübeli, hem daha kamil. Tahsil yönünden olsun, yol konusundaki bilgi yönünden olsun büyük saygı duyduğumuz bir şahıs. Postnişinliğin şimdi onda olması lazım. Fakat kendisiyle çok uzun konuşamadım. Sıhhi yönden biraz rahatsız. Fakat hak O’nun. O’nun Postnişin olması lazım. Hacı Bektaşi Veli’den önce Hz. Ali’nin postu vardır. Hz. Ali: “Bu post seçimle ve istekle olmaz. Cenabı Hakk’ın tayini ile olur.” şeklinde bir sözü var. Onun için kim ne derse desin hak yerini bulur. Bu post boş kalmaz.
Hacıbektaş İlçesi uluslar arası bir kültür etkinliğine sahne oluyor. On binlerce insanın bir araya gelip etkinlik düzenlemesi yazarların, çizerlerin, sanatçıların, araştırmacıların, kültür adamlarının çok değişik nitelikteki insanların bir araya gelmesi, kitapların, dergilerin, gazetelerin satılması ülke çapında bir olay. Bunun yankısı şüphesiz uluslar arası boyutta olacaktır. Bu kültür etkinliği sırasında bazı eksikliklere rast geldik. Organizasyon bozuklukları oldu. İlerde bu problemleri çözmek için ne gibi çabalar gösteriyorsunuz?
Artık öyle bir aşamaya geldik ki bu anma törenleri Hacıbektaş Belediyesi olarak bizim boyutumuzu çok aşıyor. Alt yapı olarak biz bu etkinliklere aslında hazır değiliz. Nüfusu 8.000 olan bir ilçe için bile alt yapı yetersiz. Bunun altından kalkmak için tüm derneklerin, vakıfların bir araya gelip tartışarak bir çözüm yolu bulmaları gerekiyor. Anma komitelerinin demokratik bir atmosfer altında profesyonelce yapılması geriyor. Fiziksel gerçekleşmeler ise portatif yatakhaneler, tuvaletler, yemekhaneler, çadırlar alt yapı olarak da su sorunun çözülmesi zaruridir. Bu yıl ki törenler adeta Kerbela gibi geçti. Tuvaletler yetmiyor. Şu anda benim uğraştığım büyük bir tuvalet projesi var. O da anıtlar kurulundan geçmeyi bekliyor. Hacı Bektaş Külliyesinin altında bu projeyi gerçekleştirmeyi istiyorum.
Tabii bunların hiçbirisi yeterli değil.
Hacıbektaş İlçesine çok şeylerin yapılması gerekiyor.
Tabii ki hep beraber çalışarak problemler çözülebilir.
Çalışmalarınızda başarılar dileriz, sağolun teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.
CEM DERGİSİ, EYLÜL 1994
EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 14-23)