1.1. Türk Kültürü Ve Hacı Bektaşı Veli Sempozyumu (1998)

  1. 1.   Türk Kültürü Ve Hacı Bektaşı Veli Sempozyumu (1998)

 

AYHAN AYDIN

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen 1. Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Sempozyumu, 22/24 Ekim l998 tarihleri arasında Gazi Üniversitesi’nde onlarca bilim adamının, yüzlerce izleyicinin katılımıyla büyük bir başarıyla gerçekleştirildi.

Cumhuriyetimizin 75. Kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen Sempozyum, 22 Ekim l998 Perşembe günü açıldı.

Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Hasanoğlu ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Alemdar Yalçın’ın açılış konuşmalarından sonra kürsüye gelen Başbakan Yardımcıları; DSP Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit ve İsmet Sezgin, Alevilik/Bektaşilik ve Hacı Bektaşi Veli hakkındaki fikirlerini açıkladılar.

İsmet Sezgin yaptığı konuşmada, Ulasal kültürümüzün ve laikliğin, demokrasinin simgeleri olan Aleviler’in, Türkiye için önemlerini belirterek şunları söyledi: “Hacı Bektaşi Veli’nin görüşleri evrenseldir. O kültür mozaiğimizin temellerindendir. İnsana sevgiyi temel felsefesi yapan Hacı Bektaş, günümüzün çağdaşıdır. Onun fikir ve düşünceleri çağımıza da ışık tutmaktadır. Anadolu’da ulusal birlik ve bütünlüğün, insanlar arası kardeşliğin yayılıp gelişmesi için en büyük çabayı vermiş olan Hacı Bektaşi Veli, sosyal bir önderdir. Türk Dili’nin Kültürü’nün yayılıp gelişmesi , korunması için büyük mücadeleler vermiştir. Barışı, hoşgörüyü 700 yıl önce bu topraklarda seslendirmiş olan Hacı Bektaş ismi Anadolu için, Türkiye için çok önemli bir isimdir.“

Bülent Ecevit ise konuşmasında şunları söyledi: “Hacı Bektaş’lar, Pir Sultan’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler, Abdal Musa’lar bizim gerçek kültürel değerlerimizdir. Bunlar bizim Türk Kültürü’nü Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar götürmüş, Anadolu’nun evrensel değerlerini yaşatmış insanlardır. Hırsı, kini bir tarafa atan, insanı, insana değer vermeyi ön plana çıkaran, Türk’ün İslam anlayışını yansıtan Aleviler/Bektaşiler bu toprağın öz sahipleridirler. Hacı Bektaşi Veli Anadolu’da her kesimin sevdiği saydığı bir Türk bilgesidir.”

G. Ü. Rektörü Prof. Dr. Enver Hasanoğlu ise bünyelerindeki bu merkezin önemine, Hacı Bektaş’ın Türk Kültürü içindeki konumuna değinen konuşmasıyla bu tip çalışmaların destekçisi oldukları mesajını verdi.

G. Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaşı Veli Araştırma Merkezi Müdürü ve G. Ü. İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alemdar Yarçın yaptığı konuşmasında, Araştırma Merkezi’nin çalışmaları ve sempozyum hakkında dinleyicilere bilgi verdi.

Aynı gün öğleden sonra başlayan oturumlarda bir araya gelen bilim adamları Alevilik ve Hacı Bektaş Veli konusundaki fikir, çalışma ve bilgilerini, araştırmalarını içeren bildirilerini sundular.

Gazeteci/Yazar Dr. Nezihe Araz “Hacı Bektaş’ın Kimliği, Etik ve Estetik İlkeleri”, Prof. Dr. Niyazi Öktem “Anadolu Aleviliği ve Hacı Bektaş Veli”, Tiyatro Yazarlar Derneği Başkanı Recep Bilginer, “Hacı Bektaş ve Sosyal Barış”, Yrd. Doç. Dr. Attilla Erden, “Anadolu Kültürel Yapısı İçinde Alevilik” isimli bildirilerini sundular.

Daha sonra söz alan CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan ise bin yıllık Aleviliğin bir yaşam tarzı, kendi başına bir inanç şeklinde gösterilmesinin son derece yanlış, sakıncalı bir yaklaşım olduğunu; İslamiyet’in içinde, Orta Asya’dan Balkanlar’a Türk Kültürü’nü yaşatıp gelmiş bir İnanç olan Aleviliğin/Bektaşiliğin bugün çağdaş ulusların aradığı hoşgörü, barış ve insanı değerleri yüzyıllar öncesinde yaşatmış bir hümanist İslam yorumu olduğunu belirtti.

Doğan konuşmasında şunları söyledi: “Hümanist Kur’an yorumuyla Anadolu’da “Sizi kendi özümden yarattım”, diyen Tanrı’nın insanda olduğu yönündeki felsefeyi yayan Aleviler/Bektaşiler, insana değer verir. Alevi ceminde Kur’an okunur. İçki içilmez.”

Aynı akşam, Sempozyuma katılan bilim adamlarını Çankaya Köşkü’nde kabul eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise Anadolu’nun tapusunun mühürleri olan Hacı Bektaş’ların, Mevlana’ların, Hacı Bayramı Veli’lerin, Yunus’ların, bu toprakları vatan yapan ulular olduğunu; bunlarsız bir Türkiye’nin düşünülemeyeceğini söyledi.

Sempozyumun ikinci gününde, Dr. Abdülkadir Sezgin “Bektaşi Geleneği ve Osmanlı Muharrem Kanunnameleri”, Gülağ Öz, “Bektaşi Tekkelerinin Tarihsel Rolü ve Türk Kültürüne Katkıları”, Prof. Dr. Hasan Onat, “Aleviliğin Geleceği”, Lütfü Kaleli, “Cumhuriyetin 75. Yılında Hacı Bektaş ve Alevilik” isimli bildirilerini sundular.

II. Salonda “Türkiye’de Alevilik/Bektaşilik Araştırmalarında Yöntem ve Yaklaşım Problemleri” isimli bildirisiyle sempozyuma katılan Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, herkese örnek olacak, kılavuz bir konuşmayla olaya bilimsel bir metot ve sağduyulu bir kafa yapısıyla yaklaşılması gerektiğini belirten çok önemli bir konuşma daha yaptı.

Dr. İsmail Engin de yine “Alevilik/Bektaşilik Araştırmalarında Yöntem ve Yaklaşım Sorunu” başlıklı bildirisinde bilimsel bir çalışma yönteminin farkını göstermiş oldu.

Esat Korkmaz, “Hacı Bektaşi Veli ve Öğretisi: Kırk Makam”, Ali Sümer, ”Hacı Bektaşi Veli ve Öğretileri”, Baki Öz, “ Hacı Bektaşi Veli ve Bektaşiliği Yaratan Düşünsel Kaynaklar” isimli bildirilerini sundular.

Doç. Dr. Öcal Oğuz “Bektaşilik Kontekstinde Aşık Şiiri”, Eski HAGEM Genel Müdürü Nail Tan, “Bektaşi Fıkralarıyla Nasrettin Hoca Fıkraları Arasındaki İlişkiler”, Dr. Mehmet Yardımcı, “Hacı Bektaş’tan Manevi Etki ile Aşıklığa Ulaşan, Mahlas Alan Aşıklar ve Aşıkların Dilinde Hacı Bektaş Sevgisi”, Nejat Birdoğan “2 Seyyid Ali Kızıl Deli Sultan”, Ali Yaman “Geçmişten Günümüze Kızılbaş Alevi Dedeleri”, Aydın Ayhan “Edib Harabi’nin Şiirlerinde Vahdet’i Vücut Kavramı”, Kutlu Özen, “Sivas Yöresindeki Tekke ve Zaviyeler”, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Bal “Alevi Bektaşi Veli Ozanlarına Göre Hacı Bektaş Veli Sosyolojik Bir Çözümleme”, Dr. İlyas Üzüm, “Velayetname-i Hacı Bektaşi Veli’de İslami İnanç ve İbadetler”, Doç. Dr. İbrahim Arslanoğlu, “Çubuk Karaağaç Köyünde Muharrem Kurbanı”, Şakir Keçeli, “Bektaşilik, Alevilik’te Tanrı ve İnsan”, Dr. Bayram Durbilmez,”Muhyiddin Abdal’a Göre Hacı Bektaşi Veli ve Otman Baba” isimli bildirileriyle yine dinleyicilere bilimsel araştırmanın ve incelemelerin önemini göstermiş oldular.

“Dobruca ve Deli Orman’da Alevi Bektaşi Tekkeleri” isimli bildirisini; hazırladığı, büyük emek ürünü “Bulgaristan ve Balkanlar’daki Alevi Bektaşi yatır, tekke, türbe ve yerleşim alanlarını gösteren haritası” yardımıyla sunan Ahmet Hezarfen ise dinleyicileri hem heyecanlandırdı hem de duygulandırdı. Balkanlar’daki Bulgaristan’daki Türk Alevi/Bektaşi İnanç ve Kültür varlıklarının emsalsiz zenginlik ve bollukta olduğunu belirten Ahmet Hezarfen, buralara sahip çıkılması, buralara gidilmesi gerektiğini söyledi.

14 ilden 58 bilim adamının ve araştırmacı/yazarın katıldığı, alanında bir ilk olan “I. Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Sempozyumu” çok başarılı bir şekilde gerçekleşti.

Belki de ilk kez bir araya gelen onlarca bilim adamı, araştırmacı, yazar hem oturumlar esnasında hem de oturumlar dışında birbirleriyle konuşma, tartışma olanağına sahip oldular.

Ayrıca kimi örgüt temsilcilerini, konuyla ilgilenen öğrencileri, meraklıları da toplayan sempozyum bundan sonraki çalışmalar için bir umut oldu.

Kısa zamanda kitaplaşacak olan sempozyum bildirileri gerçek bir kaynak niteliği taşıyacaktır.

Dileğimiz bu tip sempozyumların artması, geniş halk kesimlerinin bu toplantı ve sempozyumlara katılımının sağlanmasıdır.

Prof. Dr. Alemdar Yalçın

 (Gazi Üniversitesi

 Türk Kültürü Ve Hacı Bektaşi Veli Araştırma Merkezi Müdürü)

Birincisini düzenlediğiniz Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Sempozyumu, genel hatlarıyla ifade edersek, gerçekten Türkiye’de önemli bir ilk. Yıllardan beri yapılmayanı sizler yaptınız. Bu Türk Kültürü için, Anadolu Alevi/Bektaşi toplumu ve tarihi için önemli bir olaydır. Çünkü genellikle sözlü kültüre, geleneksel kültüre dayalı olan bu inanç ve felsefenin, kültürün artık bilim adamları, akademisyenler tarafından araştırılmaya başlanmasının artık somut verilerini de görmüş olduk. Her şeyden önce tebrikler Hocam.

Söyleşimizin başında, Gazi Üniversitesi bünyesinde kurulan bu Merkez’in kuruluş amaç ve hedeflerini, kuruluş aşamasındaki serüvenini sizin ağzınızdan dinleyelim.

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Hacı Bektaşi Veli Araştırma Merkezi’nin kuruluşundaki hedefleri şöyle özetleyebilirim. Eksen olarak Hacı Bektaşi Veli alınmıştır. Hacı Bektaşi Veli’yi almamızın bir nedeni var. O Anadolu’da çok önemli bir düşünür. Yani birçok düşüncenin çatısı olan bir düşünür. Alevi ve Bektaşi Kültürü’nde Pir olarak anılıyor. Saygıyla anılıyor ve bu yolun kutbu olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla Hacı Bektaşi Veli’yi ele aldığımda Türk Kültürü’nün çok önemli bir kısmını ele almış oluyoruz. Bir başka yön de, dergimizde de yayınladığımız ve parça parça yayınlamaya devam edeceğimiz bir nokta var; II. Mahmut Bektaşi tekkelerini kapatırken, Hacı Bektaşi Dergahı’nı ve bazı büyük dergahları kapatamıyor. Kapatamamasının sebebi; buraların kuruluşlarından itibaren ayrıcalıklı vakıflar olmalarıdır. Ayrıcalıklı vakıfların üç özelliği vardır. Birincisi, Vakfın arazilerinden ve ürettikleri şeylerden vergi alınamaz. Özel günleri için Devletten ilave tahsisat verirler. Tüm Osmanlı yönetimince bu böyle olmuş. Bu da şunu gösteriyor; Osmanlı Devleti de uzun bir süre Hacı Bektaşi Veli’yi büyük bir saygıyla anmış, zaman zaman Ona inananlara cephe almışsa da, saygıyla anmış. Bu açıdan Hacı Bektaşi Veli üzerine kurulmuş bir araştırma merkezi Türk Kültürü dinamik unsurlarından birisi olan Alevi/Bektaşi Kültürü’nü Hacı Bektaşi Veli’yle birlikte tanıtmayı araştırmayı bulmayı amaçlıyor.

Bu tip merkezlerin çoğalması için gerekli ortamların, olanakların sağlanması en büyük dileğimiz. Çünkü somut olarak görüyoruz ki bu çalışmalarınız somut verilere de dönüşüyor. Merkeziniz tarafından bir dergi de yayınlanıyor. Ayrıca armağan kitaplarınız da var. Basılan veya basılma aşamasından başka eserleriniz var mı?

Geliştirdiğimiz projeler vardı. Bunlardan bir kısmı desteklendi. Bir kısmı özel sektör tarafından alındı. Ama tam olarak gerçekleştiremedik. Bunlardan birincisi, bizim geleneksel kültür unsurlarımızın çağa aktarılmasına ilişkin çalışmalardır. Hacı Bektaş Velayetnamesi’ndeki küçük epizotları çocuk öyküleri haline getirmek. Örneğin 4-6 yaş için resimli, yazısı az metinler haline getirmek. Ayrıca 8 yaş grubundan ve 15 yaş grubuna kadar çocuklar için Valeyetname’yi bütünüyle çocukların okumasını tanımasına sağlamak istedik.

Mesela Hacı Bektaşi Veli’nin güvercin donunda Anadolu’ya gelişini anlatan öykü, üç yüz bin adet basıldı.

Velayetname’de bulunan canavar öyküsü var, biliyorsunuz. Bir canavarın (domuz veya kurt) boynuna bir çan takıyorlar. Ona eziyet ediyorlar. Hünkar da onu kurtarmak için saatlerce koşuşturduğunu anlatır. Biz bunu da hayvan sevgisi temasını işlediği için öyküleştirdik, çocuklar için. Bu şekilde çağdaşlaştırdık. Bunlardan 50 öykü oluşturduk. Bunlardan üçü basıldı, üç yüz bin adet olarak. Basan yayıncı iflas etti, devamını getiremedi. Bu 50 öykü basılmayı bekliyor. Biz bunları basar tüm okullara yayabilirsek, çocuklarımıza Hacı Bektaş’ı ve onun örnek alınması gereken yaşamı ve hayatını anlatmış oluruz. Bu da bizim ortak kültürümüz olarak her kesimden insana da hitap etmiş olur. Böylece ortak bir kültür değerimiz olduğunu özümsetiyoruz, çocuklara. Bunun üzerinde özellikle duruyoruz. Bastırmak istiyoruz.

Bunlar güzel çalışmalar, çabalar.

Sevgili hocam, “I. Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Sempozyumu”ndan bahsedelim biraz da. Böyle bir sempozyum fikri nasıl doğdu, gelişti? Nasıl bir sonuç bekliyordunuz, neler buldunuz?

Bizim en büyük düşüncelerimizden birisi dergi çıkarmaktı.

Fakat üzülerek belirtelim ki Maliye Bakanlığı araştırma merkezlerine bağımsız bir bütçeyi kabul etmiyor. Bir üniversitede kaç tane araştırma merkezi varsa onlara sembolik bir rakam veriyor. Halbuki Batı’da araştırma merkezleri biliyorsunuz, en fazla para ayrılan ve en çok araştırma yapılan birimler. Bizler büyük maddi sıkıntı içindeyiz. Senede bir kez dergi çıkarıyorduk. Derginin bilim adamlarının yazılarıyla dolması gerekir. Bizler 150 bilim adamına mektup gönderip yazı istedik. Üzülerek belirtelim ki sadece 2 kişiden yazı geldi. O zaman dedik ki, bilim adamlarını toplayalım. Uluslar arası bir sempozyum yapalım. Ön araştırma grubu ve bir kitapçık da oluşturalım, dedik. Projeyi götürdüğümüz zaman, bürokratlara söz anlatamıyorsunuz. Bürokratlar aşırı derecede politize oldukları için siz ancak onların vitrininde olursanız size yardım ediyorlar. Bunu açıkça ima ediyorlar. Bir siyasi partiyle yandaşmış gibi davranırsanız, size yardım ediyorlar. Tabii bu bizim ilkelerimize tersti. Biz hiçbir yerden yardım almadan bu işi yapalım, dedik. Rektör beye konuyu açtık. Rektör bey uluslar arası bir etkinliğin çok pahalıya mal olacağını söylediler, haklı olarak. Biz de ilk önce ulusal bir çalışma yapalım, dedik. Diğer sivil kuruluşları toplayalım dedik. 600’e yakın adrese mektup yazdık. Gördük ki sivil örgütler akademik bir etkinliğe yatkın değiller. Bunun üzerine doğrudan doğruya yazarlar ve bilim adamlarını hedef alarak, belirlediğimiz 150 kişiye mektup yazıp gönderdik, bunlardan 82 tanesinden olumlu yanıt aldık. Bundan çok memnun olduk. Fakat ciddi endişelerimiz de yok değildi. Birbiriyle sürekli tartışma durumunda olan kişi ve guruplar da vardı çağırdıklarımız içinde, acaba dedik, buradaki tartışmalar polemiğe dönüşebilir mi?

İlk önce Ankara’daki sivil toplum örgütlerini bir araya topladık durumu anlattık.

Destek olmalarını istedik. Sağ olsunlar başta Prof. Dr. İzzettin Doğan Hocamız geldiler, bizlere her konuda yardımcı olacaklarını söylediler. Pir Sultan Abdal Derneği’ne, AKKAV’a, HBV Dernekleri’ne ve Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı’na gittik. Tüm amaç ve hedeflerimizi teker teker anlattık. Yardım ve destek istedik. Sevinerek söyleyeyim hemen tüm örgütler bize destek verdiler.

Bu sempozyumla şu ortaya çıktı ki; bu konular akademik bir ortamda polemiğe neden olmadan çok güzel şekilde tartışılabiliyor, konuşulabiliyor. Bu toplantı bir üniversite çatısı altında oldu bu da ayrıca çok önemlidir.

Bundan sonra ki hedef bunun uluslar arası bir platformda olmasıdır.

İkincisi de lokalize olarak da bunu yapmak gerekiyor. Uluslar arasındaki bilim adamlarını her türlü masrafını karşılayarak, birbirini tekrar eden bildirileri eleyerek yeniden bir çalışma yapmak gerekiyor.

Daha önce benzer bazı sempozyum ve toplantılarda gözlemlediğim bazı olumsuzlukların olmaması, genel tekrarların, polemiksel konuların yer almadığı tümüyle bilimsel bildirilerin sunulması en büyük dileğimiz.

Bu sempozyumda bir kez daha gördük ki; insanları bizzat dinlemek, onların bildirilerini okumaktan daha iyidir. İnsanları daha yakından tanıma olanağı buluyoruz. Tartışmalarındaki usul ve adapları da ölçme olanağımız oluyor. Aksi halde bir eksiklik oluyor. Tartışma ortamında bilim adamlarının üretkenlikleri ve bilimsel kimlik dereceleri de not ediliyor, dikkatli dinleyiciler tarafından. Dikkatli dinleyici, insanın bildiri sunuş şeklini, bildirini içeriğini, bir önceki ve bir sonraki bildiri arasındaki farklılıkları ölçebilme kabiliyetine de sahip olmuş oluyor. Bu da bize büyük faydalar sağlamış oluyor.

Bu toplantının en büyük yararlarından birisi sizin işaret ettiğiniz bu konudur. Biz başlangıçta 15 bildirinin birbirini çok yinelediğini gördük. Bunun üzerine bunları ayıklayalım dedik. Ama burada bir nokta verdi, bu bir ilk toplantıydı.

Peki hocam, bunların dışındaki amaç hedefleriniz, çalışmalarınız nelerdir?

Birinci amacımız uluslar arası bir sempozyum düzenlemek.

İkincisi, bu konuyla gerçekten uğraşan, nitelikli bilim adamlarını (kürsüde 20 dakika konuşturmak değil), basına kapalı bir ortamda serbest tartışma ortamı oluşturmak istiyoruz. Üç gün süren bir beyin jimnastiği yapalım diyorum. Tarihte, sosyolojide, antropolojide uzman olan bilim adamları tartışsınlar.

 

CEM DERGİSİ, ARALIK 1998, YIL 30

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 134-135)