Cem Vakfı
Resmen 1995’te kurulan Cumhuriyetçi Eğitim Ve Kültür Merkezi (Cem) Vakfı, Alevi kurumları içinde her zaman en etkili olmuş yapılardan birisidir.
Kuruluş felsefesinde geleneksel Aleviliğin üzerinde yükselerek, Alevi toplumunun sorunlarını çözmek, Alevilik’le ilgili çalışmalar yapmak, Cemevleriyle ve yürütülecek cemlerle tarihsel yapıyı geleceğe taşımak misyonu üstlenen Cem Vakfı, geniş halk kesimlerinde büyük bir umut kaynağı olarak görülmüş, geniş kesimlerce benimsenen bir örgütlülüğe sahip olmuştur.
Prof. Dr. İzzettin Doğan bir uluslar arası hukuk profesörü olmasının yanında köklü Alevi ocaklarından Baba Mansur ve Agu içen gibi, Anadolu Alevi toplumun üzerinde derin etkisi olan ulu erenlerin soyundan gelen bir aileye mensup birisi olarak da bu kurumla kurucu başkan olarak özdeşleşen temel aktördür.
Başta iş insanları, Alevi – Sünni akademisyenler, kanaat önderleri, etkili bazı dedelerin de kurucular arasında yer aldığı Cem Vakfı, kuruluşundan kısa süre içinde Türkiye’de en örgütlü vakıflardan birisi olurken, sayısız büyük cemevinin yapımını da üstlenen adeta Aleviliğin yeniden kimlik bulması, kendisini ifade etmesinin adreslerinden birisi oluyordu.
Uluslararası Din Devlet İlişkileri Sempozyumu, Cemevleri Yapımı için Mimari Proje Yarışması, Kamu Yararına faaliyet gösteren bir kurum olarak, zamanın cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından temeli atılan, ödeneği Cumhurbaşkanlığı bütçesinden karşılanan Ankara’daki Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı gibi vergi muafiyetine haiz olarak, önünün açılmasıyla kısa sürede yol aldı.
Geleneksel Aleviliğin yaşatıldığı en önemli yayın organı olan Cem Dergisi’nin Yayın Yönetmeni Abidin Özgünay tarafından bizzat Cem Vakfı’na devredilmesi, kendisinin bu yapıda bulunması, bir dönem Cemal Şener, Rıza Zelyut, Reha Çamuroğlu, Yesari Gökçe gibi Alevi camiasının önem verdiği isimlerin bu kurumda bulunması bu kurumdan beklentileri arttırmıştı.
Cem Radyo ve Cem Tv.’nin halkın özlemleri olarak bu toplumun sesleri olarak çok büyük kitlelere ulaşması Cem Vakfı’nın da etkisini daha arttırdı.
Koordinatörlüğümde ve birçok insanın emekleriyle yaptığımız 6 uluslarası Anadolu İnanç Önderleri Dedeler Babalar Toplantılarıyla tarihinde ilke kez binlerce dede, baba, ozanın, inanç insanının bir araya gelmeleri, sorunlarını konuşmaları, kararlar almaları bu kurumun daha da ciddi bir taban bulmasını sağladı.
Kitap yayınları yanında, Balkanlar (Rumeli), Orta Asya ve Batı Avrupa’daki çalışmalar, Hükümetlerle Alevilerin yok sayılan haklarının alınması konusundaki müzakere ve diyaloglar, yüzlerce sempozyum ve panele katılımlar, onlarca cemevinde cemlerin yürütülmesi Cem Vakfı’nın etkisini arttırıp hafızalarla yer etmesini sağlamıştı.
Merkezi bir kütüphane ve araştırma merkezinin kurulacak olması, bilim insanlarına verilen değerlerle farklı kesimlerden çok ciddi eleştiriler gelse de zaman içinde Cem Vakfı popülerliğini arttırdı.
İzzettin Doğan’ın Turgut Sulanp’ın yanında sağda siyaset yapması, babası Hüseyin Doğan’ın D.P.’den milletvekili seçilmiş olması, Cem Vakfı kurucu ve yöneticilerinin, şube başkanlarının bir kısmının mevcut iktidarlarla farklı diyaloglara girişmeleri bu kuruma karşı çok ciddi eleştirilerin yapılmasını sağlamış, farklı toplum kesimlerinde Cem Vakfı aleyhtarlığına varacak kadar zaman zaman Alevi kurumlarından, yapılarından tepkiler büyümüş, hatta Cem Vakfı Alevi anma etkinliklerinden dışlanmıştır.
Her şeye rağmen bu kurum uzun yıllar merkezde yer alıp, inanç ve öğreti alanında önemli işlere imza attı.
Alevilerin haklarının alınması yolunda Türkiye’de halen mevcut iktidarın sekter tutumları nedeniyle hukuki mücadeleler verilip, Alevilerin devletin vermesi gereken haklarının verilmesi yönünde baskı gücü oluşturup, iç yargı yolları tükenince, Türkiye AİHM. Şikâyet edilmiş oldu.
Cem Vakfı’nın hukuki mücadelesi sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi Alevilerin örgütlenme özgürlüklerini kısıtladığı, Aleviliğin inanç sistemi olduğunu kabul etmediği, Cemevlerinin Alevilerin inanç merkezleri olarak kabul edilmediği, zorunlu din dersleriyle Alevilere ayrımcılık yapıldığı konularında Türkiye’yi haksız bulup, mahkûm etmiştir.
Uzun lafın kısası, bir kitap boyutunda olacak bu yazıdan sonuç; Cem Vakfı türlü eleştiriler dışında ülkemizde Alevilerin en önemli kurumlarından olmayı başarmış ciddi bir kurum olduğunu göstermiştir.
30 yıl az bir zaman değil, kurumda çok kişiler, çok şeyler, anlayışlar elbette değişti.
Kariyerist bir insan olan, dışa açık, kucaklayıcı birisi olarak görüldüğü halde kendisinden başkasına hiçbir zaman tam güvenmeyen İzzettin Doğan hocamız sonunda kendi yaptıklarının cezasını yine kendisi çekti.
İzzettin Doğan türlü yanlışlarıyla, özellikle bilinçli olarak yönetici olarak tercih ettiği kibirli, bencil, çokbilmiş yöneticileriyle; bin bir özveriyle çalışan bu kuruma gönül vermiş inançlı, birikimli, sevdalı binlerce insanı bu kurumdan küstürerek uzaklaştırmayı başardı.
Tüm Alevi toplumunu birleştirebilecek zekâya, bilgiye, birikime sahipken bunu kendi elleriyle, kendi yanlış kararlarıyla, söylemleriyle yok eden, birliği parçalayan İzzettin Doğan’ın en büyük hatası onca bol lafına rağmen Cem Vakfı’nda ve Alevi yapısında insan yetiştirmemesi, birikimli, iş yapacak, karar alma merciinde olacak insanları Cem Vakfı’nda bulundurmamasıdır. İzzetin Doğan bir Alevi Araştırma Merkezi kurabilecekken bunu kurmadı.
İzzetin Doğan hoca bu hatalarının bedelini hem kendisi ödedi, hem de Cem Vakfı’na ödettirdi.
Cem Vakfı bir sevdadır, Cem Vakfı’nın tabanı bir yanılgının ötesinde; sosyal demokrat, halkçı, özgürlükçü insanlardan oluşur.
Cem Vakfı Rumeli’de, farklı coğrafyalarda bir umut olmuştur. Ama “ne gereği var, zaten televizyon yayınlanacak” diyerek 2003 yılında Cem Dergisi’ni kapatan bir zihniyetin yanlışları sonucunda Cem Radyo’nun, Cem Tv.’nin de şuursuzların elinde kapatılması da zaten kaçınılmazdı.
Elbette Dünya da değişiyor, Türkiye’de değişiyor… Aleviler de değişiyor…
Cem Vakfı da değişiyor ve değişecek…
Büyük zorlukları yenerek, üç kez gidip – geldiğim, fiili olarak 16 yıl asgari ücretle Cem Vakfı’nda çalıştım. Cem Vakfı’nda bir sevdayla ve gelecek güzel günlerin özlemiyle candan sevdiğim insanlarla gece gündüz mesai gözetmeden yol aldık. Dedeler toplantısında bir hafta koltukta yattım. Harcırah almadan binlerce km. yol kat ettim. Yayınlanan 16 kitabın yayın editörlüğün yaptım. Cem Radyo ve Cem Tv.’de 600 programı gönüllü olarak yaptım. Halkın sesi olmaya çalıştım. Tek beklentimiz bir Basın Yayınlı olarak kendimizi orada geliştirmek, akademik yönden bir şeyler öğrenmek, siyasete girişmeden karnımızı doyuracak bir nafakayla sadece ve sadece toplumumuza ve kuruma hizmet etmekti. Ama oralarda yönetici olan çıkarcı adamların engellemeleriyle tüm işlerimize baltalar vuruldu.
Şimdi bakıyorum arada değişen fazla bir şey yok, aynı çıkarcı kafalar halen orada ödüllendirilmeye devam ediyor.
Genel Kurul
Dün; Yenibosna Cemevi, Cem Vakfı Genel Merkezi’nde Cem Vakfı’nın 31. Genel Kurulu vardı.
Ben de oraya gönül vermiş, bir zamanlar binlerce insanın nefesini oraya taşımış bir insan olarak toplantıya katıldım.
Halen hizipçi, çıkar odaklı olaya bakanların buralarda yuvalandıklarını görmek ise çok üzücüydü.
Bir de alttan alta bir kavganın olduğunu orada öğrendim; boşalan “Kurucu Üyeler”in yerine yenilerini yazmak kavgası varmış, bunu bilmiyordum.
Sonra bazı isimler tekrar, tekrar, tekrar okundu, sayıldı, oylandı…
Anladım ki, halen çıkar odaklı olaya bakan zihniyet bitmemiş…
Ama en çok şaşırıp, üzüldüğüm şeyse bir gün o kuruma doğru dürüst uğramamış, Alevi kimliği bir yana, açıklamalarıyla, tutumlarıyla bu topluma ve kuruma katkısı olmayacak isimlerin, aradaki hemen hiçbir çalışmada yer almamışların “Cem Vakfı Kurucu Üyesi” listesine yazılmasıydı…
Gerçekten çok şaşırdım, üzüldüm.
Demek ki, kurumlar kendilerini ve toplumları ileriye götüremeyince kendi kendilerini yok edecek adımları kendileri atıyorlar.
Çoğu Alevi kurumunda yaşananlar burada da yaşanıyor.
35 yılına tanıklık ettiğim bu yolculukta, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bir menfaat beklemeyen bir insan olarak, olaya inanç, sevgi, birlik açısından bakanların her geçen gün buralardan çok bilinçli bir şekilde dışlandıklarını gördüm.
İktidarlarla, belediyelerle ve Avrupa’daki bazı yapılarla bütünleşecek bir kör zihniyetin tüm Alevi kurumlarını ele geçirdiğini, Alevi kurumlarının özgün, köklerine sahip çıkan yapılar olmaktan uzaklaşarak sistemle bütünleşen bazı gurupların çıkar ağlarına dönüştürüldüklerini anladım.
Bu böyle gidecek olursa, Alevi aydınlarının, gerçek Alevi toplumunun kendisine her yönden dayatılan ve çıkar odaklarının eline geçen kurumlara karşı çok daha ciddi çabalara girişmeleri gerektiği anlaşılıyor.
Zülfikar ve Eba Müslüm’ün Teberi elden düşmeye…
Yuh yalancıya, münkire, lanet yol yezitlerine…
Muhabbet yol ehline, gerçek canlara…
Aşk ile…
Ayhan Aydın
30 Mart 2025