Çok Üzüldüm…
Ne diyeyim ki, ortaokuldayken “şair” deyince zihin dünyamda; bunların dünyadaki çok sıra dışı kişiler olduğunu, daha doğrusu bizim gibi yürüyen, konuşan insanlar olmadıklarına yakın derin bir his yapısına sahiptim. İlkokulda başladı ölmez şiir aşkım. Dolayısıyla şairler de şiirleri yazanlar olduklarına göre, onlar bambaşka varlıklardı benim gözümde… Bu ne hikmettir uzun süre böyle devam etti. Çünkü onların yazdıkları büyülü, herkesin değil hemen hiç kimsenin söyleyemeyeceği şeylerdi, onlar belki de filozoflar gibi insanlardı…
Sosyal medyadan da sürekli takip ediyordum, çünkü şiirlerini çok seviyordum. Bizim oradan, Mamak’tan vs. bahsetmişti bir şiirinde, bu can insanla buluşup sohbet etmek isterim, söyleşmek isterim, diyordum.
İnanmak çok güç, yanlış hatırlamıyorsam, geçen aylarda bir imza günü de vardı. Yahu dedim, evdeki kitabı götürür imzalatırım, hem de kitaplarımı götürür, bir vesileyle tanışırım… Evren bir şaka mı, diyorlar. Ölümcül bir şakadan ibaret yaşamlar… Her ölüme çok üzülüyorum, Salih Bolat’ın kaybına da bir başka üzüldüm…
Evrenin sonsuzluğunda birer yıldız gibi parlayan eserleriyle yaşayacak…
Ayhan Aydın
16 Şubat 2022
İLYAS ÖLDÜRMEDİ
dün gece ilyas’la mutluluktan konuşmuştuk
ekvator yağmurlarından süzülmüş bir zenci gözüydü gökyüzü
bir yıldız tutuşarak kaymıştı, ürpermiştik
açlığıyla, uykusuzluğuyla koca kent uykudaydı
yalnız yılanlar, çıyanlar uyanıktı bir baykuş pusudaydı
bütün sular kararmıştı
biz susmuştuk kuşlar ağlamıştı
dün gece ilyas’la mutluluktan konuşmuştuk… (sayfa: 9)
….
GÜN DOĞARKEN DIŞKAPI
gün doğmadan sokaktayım
çiğ düşmüş söğüt yapraklarına ve kasımpatılara
erkenci güvercinlerin kanatlarına
çiğ düşmüş yorgunluğuma, uykusuzluğuma
sızlayan mısralarıma çiğ düşmüş
gün doğmadan sokaktayım
ağzımda acı bir türkü
işte dışkapı’dayım. (sayfa: 22)
….
YOLCU
bir kentin en kalabalık kaldırımında karşılaştım kendimle
gözlerinde açan akasyalarla ürktüm önce
hemen içimin derinliklerine sokuldum
ama her yeri görüyordu o
duvarların arkasını
seslerin ötesini
denizlerin dibini
anladım ki o benim yaramdı
o benim yenilmişliğimdi
artık çıkmalıydım saklandığım sesimden
o benim çaresizliğimdi. (sayfa: 29)
…..
GÜZ ŞARKISI
…..
aralık ayı kim bilir nerede sırasını bekliyor
nerede saklanıyor pazartesi
bulutlar, eğitimden dönen askerlerin postallarındaki toz
karşıda hıdırlıktepe, mamak, hüseyingazi sırtları
sanki yoksulluğu seviyorlar ve öyle kalmak istiyorlar
kimsenin karışmasını istemiyorlar camlardaki saksılara
saksılardaki begonyalara
küpe çiçeklerine, sardunyalara
kimsenin karışmasını istemiyorlar avlularındaki güneşe
güneşte ısınan serçelere
ipteki çamaşırlara
kimsenin karışmasını istemiyorlar sofralarındaki ekmeğe
acılarına, sevinçlerine
iyi – kötü yaşayıp gitmelerine
kimsenin karışmasını istemiyorlar geçmişlerine,
geleceklerine
demirde ve gecede söylenen öykülerine:
o zamanlar şafağın sütüyle uyanırdık
çalışmaktan ve düşünmekten sağılmış
kapıda bizi beklerdi dünden verilmiş söz
tarlalar orda bizi beklerdi ışıklı topraklarıyla
yabanıl bitkileriyle, birazdan sökeceğimiz
saygıyla koklardık kekikleri ve kuşburnu tomurcuklarını (sayfa: 200)
…
(Salih Bolat, İlk Kar, Toplu Şiirler (1983-2014), Varlık Yayınları, Nisan 2016, İstanbul)