OZAN ÇAĞDAŞ
Yüksek yüksek minarelerde kandiller yanar / Kandilin şevkine bülbüller konar… İnsan sevdiğine böyle mi yanar / Bülbülün gül ilen har davası var…
Bir Koçero vardır anam dağ başlarında, dost illerinde.
Zalimin zulmüne karşı biz zulamızda saklarız onu; bağrımızda saklarız, gönlümüzde saklarız, hayallerimizde, umut ülkemizin derin, ancak dostların yerini bildiği sırlı vadilerinde saklarız onu, yalçın yamaçların kovuklarında, insanların sırça köşklerinde yani…
Dağ başlarımız ve meydanlarımız hiç boş değildir hani; Köroğlu’muz vardır, Dadaloğlu’muz, Karac’oğlan’ımız vardır, ozanlar piri Pirim Pir Sultan ve sonra daha niceleri…
Sevda mıdır, aşk mıdır, hasret midir, özlem midir bizimkisi, hiç bilinmez.
Geçip gitmiş, rüzgârlarda savrulmuş, eski tarih kitaplarının sayfalarında silikleşmiş nice olaylar, kişiler, anılar gibi durur bizim hayalimiz, düşümüz ve sevdamız…
Var mıdır insanlık, dostluk, kardeş olmak, kan kardeşi olmak hala?
Pusu mu kurar, düşman, hele de dost bildiklerin en amansız yerlerde, en apansız zamanlarda yoksa? İnsandan umut kesilmez mi Yunus Emre’lerin yurdumudur bu yurt hala?
Kan değmez uçan kuşa, çocuğa, barışa ve ekmeğe, derler, doğru mudur acaba?
Bunca savaş, bu kıyım, bunca zulüm niyedir öyleyse?
Bizim hayaliyle yandığımız bolluk, bereket, eşit paylaşım umut tarlalarımızı kurutmuşlar ve de yemyeşil hayat kaynağı ormanlarımızı ise söküp atmışlar sevgili dost.
Kalmamış, yok etmişler derelerinde akan çaylarımızı.
Göz dikmişler dağlarında süzülen kartalına, ovalarında açan papatyalarına ve insanın kardeşliğine, ikiye bölüp bir soğanı ve ekmeği paylaşmasının tadına, hazzına, ölümsüz insan olma bilincine…
Daha acısı gözyaşlarına bürünmüş anası, kızı.
Açlık almış yürümüş ozanım dört yanı, umutsuzluk karanlığı büyümüş, büyümüş, bir evren kadar kocaman olmuş hani Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Elif’inin gözü gibi büyümüş…
Hani Fakir Baykurt’un zalimlerin elinde kalan Istranca Ana’nın gözü gibi büyümüş yokluk, yoksunluk, çaresizlik, sahipsizlik...
Ekmeğimizi, aşımızı zehir ettiler, tuz hakkını da koymadılar bir yanımıza…
Vay ki vay; anam, atam; ört ki ölem, her yanımdan bizim sığındığımız dağlara karlar yağmış ozanım… Canım ozanım… Ahmet Arif’in dediği gibi bu sefer Pust Zulası sarmış her yanı, insan insanın kurdu, düşmanı olmuş hele hele de insana insanı düşman etmişler… Bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlar olmuşlar ve de devir hiç değişmemiş, bin yılların Anadolu’sunun kaderi hiç değişmemiş meğerki…
Karaktersiz, namussuz, yabancı boyunduruğuna girmeyi Moğallar’ı seven Selçuklu sultanları gibi, halkını köleleştiren Firavunlar gibi, yandaşını zengin eden Muaviyeler gibi sistem düzen hiç değişmemiş meğerki…
Aynı düzen, aynı halkını ezmekten zevk alan düzen hiç değişmemiş demek ki…
Darağaçları gibi şimdi de genç bedenler sallanıyor, işsizliğin karanlığında, hiçliğinde, amansızlığında güzel Anadolum’da…
Ama biz umudumuzu hiç yitirmeyelim, hep dostluk, barış ve kardeşlik türküleri söylemeye devam edelim. Bu aşka, bu davaya, insanlık yolunda yürümeye hep devam edelim…
Bizim sesimiz gür çıktıkça, dostlar bir araya geldikçe, sazlarımız çaldıkça gökteki yıldızlar gibi parlasın karanlıkta aydınlıklar…
Umut çağlayanımız hiç sus susmasın, gönüllerde sevda ateşleri hep yansın…
Analarımızın kınalı ellerinden hep birlikte kardeşçe pay edelim aşımızı, ekmeğimizi, derdimizi, tasamızı…
Her şeyimizi… İnsan olmamızı da…
Ozan Çağdaş, Ozan Çağdaş; sen sesinle çağla, gönlünle çağla, bitip tükenmez umutlarınla çağla başımızda…
Hiç durma sen, hiç büyümeyen çocuk ruhumla dağları bürü, yürü yobazın üstüne, kardeşi kardeşe düşürenin üstüne…
Mazlumların Koçero’su ol, sen bir Köroğlu, bir Dadaloğlu, Kul Himmet ol, bitir anlamsız, amansız kardeş kavgasını. Buluştur yürekleri, şiir denizinde dalgalandır…
Büyük ozan Âşık Veysel’in yolunda damla damla hayat kaynağı olsun eriyen karlarından sızan suyun; öküzümüz, ineğimiz, tavuğumuz, koyunumuz toprağında yeniden yurt bulsun, yuva olsun kimsesizlere, sefillere, çaresizlere…
Filizlensin büyüsün tüm güzellikler; şiirlerinle, sazınla, derin derin ektiğin saf dostluk duygularınla, imgelerinle, hislerinle güzel yurdumda, tüm dünyada.
Sen direncinden geri durma, gücünü ilelebet var et, yaşat içindeki ölümsüz hayat aşkını.
Yen zorlukları, aş karlı dağları, tırman ağaçlarına, havalan özgürce gökyüzünde sonsuzluk hissiyle.
Bir Telli Turna ol; kıtalar aş, o saf, tertemiz, yanık ve içli sesimizi dünyanın her yanına taşı…
Sen bize bakma bizler zincirlenmişizdir belki kaygılarımıza, benliklerimize, rahat döşeklerimize.
Sen serçe gibisin, serçe kadarsın, hakkından fazlasını almazsın, hiç kimsenin hakkını yemezsin, hiç kimsenin hakkına geçmezsin.
Sen bir ceren, sen ak bir güvercin saflığındasın kimseye kin ve nefret duymazsın.
Ozan olmuşsun, yazar olmuşsun, hayatın çilesini çözer olmuşsun.
Dilediğin gibi yaşa, hür yaşa, özgür yaşa…
Sen bakma bizlere, bizler sözde Kalenderileriz, sözde âşıklarız / ozanlarız / sadıklarız; hepimizin korkuları var, endişeleri var, benlikleri var, kibirleri var, rahat döşekleri var, sen bize hiç benzeme…
Her daim, sonsuza kadar olduğun gibi kal sevgili ozanım, olduğun gibi kal, hep böyle kal ve olduğun gibi yaşa…
Sevgi ve muhabbetle kal…
Aynı can, aynı kan, aynı yürek, aynı öz…
Sen bükülmez demir bileğinle insan kal, her zaman var ol sevgili OZAN ÇAĞDAŞ (Veysel Demir), her zaman var ol…
Ayhan Aydın
18 Kasım 2021
OZAN ÇAĞDAŞ
Ozan Çağdaş Ozan Çağdaş
Vur sazına Ozan Çağdaş
Doğruları yaza yaza
Kov yobazı Ozan Çağdaş
Çile çile ezgi ezgi
Anadoludur tek derdi
İnsanlığın beklentisi
Barıştadır Ozan Çağdaş
Zengin, fakir, ağa, köle
Dinli, dinsiz, azap bile
Tüm bunların sonu dile
Adalettir Ozan Çağdaş
Susturulmuştur nefesi
Pusu kurulmuş hayali
Halkın gerçek erdemleri
Umut taşır Ozan Çağdaş
Taşı sıksa suyu çıkar
Yetim büyür derdi giyer
Bükülmez boynu dik gezer
Yiğit durur Ozan Çağdaş
Var olasın sağ olasın
Sen çok çok yaşayasın
Şiirin umut çığlığısın
Gönüllerde Ozan Çağdaş
Ayhan Aydın’ın isteği
Gezmek idi tüm dünyayı
Tokat’ta gördü güzelliği
Ölmez bir er Ozan Çağdaş
Ayhan Aydın,
17 Haziran 2014, Tokat. Ozanın 40. Sanat Yılı Etkinliği
BİR YAZAR, BİR ARAŞTIRMACI, BİR ŞAİR
Bir Çocuk Okudum
Teslim olmayan yılmayan, solmayan, usanmayan.
Bir çocuk okudum.
Yorgun kırgın bir çıkış arayan yaşam bataklığından.
Bir çocuk okudum.
Sevdanın kavganın, mücadelenin yılmaz neferi.
Bir çocuk okudum.
Yüreğinde fırtınalar kopan umutla güneş gibi parlayan.
Bir çocuk okudum.
Tekerleri çamurda patinaj yapan araba gibi vazgeçmeyen gaza basmaktan.motoru yıpratsa bile.
Bir çocuk okudum.
Bazan yorgun, bazan kırgın, bazan küskün, bazen da umut yeşerten.
Bir çocuk okudum.
Günü yaşayan yarına sevdalı bazan kabaran denizler gibi bazan suskun durgun sular gibi mahsun kederli suskun.
Bir çocuk okudum kalbiyle ayaklarına söz geçirmeye çalışan çırpınan tabip kapısında salık evinde.
Bir çocuk okudum.
Bir çocuk okudum yaşamı öğretmen dünya benim diyen.
Bu çocuk Aydın.
Bu çocuk çılgın.
Bu çocuk sevdalı halkına insanlığa bilgiye bilime.
Bu çocuk Ayhan.
Bu çocuk yüklemiş bagajına dostluğu, özgürlüğü, paylaşımı, muhabbeti
Katılmış erenler kervanına
Bırakmam diyor lastiğim de patlasa karbüratör de bozulsa benzin de bitse bırakmam diyor
Bu yolu, bu kervanı, bu kavgayı bırakmam, diyor haramilere.
Tavsiyemdir çocuk bırakma sakın bırakırsan bitersin.
Yalnız bir dost sıcaklığı içtenliğiyle uyarımdır.
Ara sıra motoru dinlendir yorma fazla bu uzun yolda.
Bak yağına, suyuna, seni yolda bırakmaması için.
Rampalarda, yokuşlarda Ozan Çağdaş ve dostların her zaman yanında bunu bil.
Selam sana çocuk.
Sevgi sana çocuk.
TÜRKÜ VE ŞİİR ATELYESİ
Ozan Çağdaş (Veysel Demir)
30 Nisan 2021