Bir Muhabbet Eylemek...

Bir Muhabbet Eylemek...

 

Alevi - Bektaşi Yolu hep muhabbetle var olmuş, bugüne kadar muhabbetle gelmiş. Muhabbet gönülleri birlemek, kendi eksikliğini orada bulunan bir can insandan gidermek, varsa gönlündekini dile getirmek için karşılıklı saygı ve sevgiyle konuşmak anlamına gelir. Bir meydan konuşmak, çalmak, söylemek, soru sormak, aşk haliyle ikrar bent olarak saygıyla tüm konuşulanları dinlemek, o ortam da batın âlemde, gönül gözüyle, hislerle yol almak için yapılır.

Muhabbet meydanları, cem meydanlarıdır, Hakk'ın zikredildiği, Hakk / Muhabbet / Ali aşkıyla bedenden kurtulup, özle, iç âlemle buluşma ve oradakilerin o dünyalarına girme halidir.

O yüzden birbirinden razı olamayan, kafalarda türlü düşüncelerin olduğu yere muhabbet meydanı olamaz.

Muhabbet Meydanı er meydanı, kal'ların / ham'ların piştiği, erdiği ve eriştiği bir eğitim / öğrenim / kültür sahasıdır.

Geçmişte filozoflar derslerini halka açık bir şekilde, gizli / saklı olmayacak biçimde her gelen konuğa yüzü dönük yani bizlerin tabiriyle cemal cemale yaparlardı.

Aslında yeryüzündeki insanoğlunun tümünün inancı da, kültürü de, yaşamı da, öğrenim şeklide benzer evrelerden geçer.

Gerçek bir kâmil insan veya kemaletine inanılan, bilgisine / görgüsüne inanılan bir sevilen / sayılan kişiden nasihatler dinlemek, onun tecrübelerinden, birikimlerinden yararlanmak tüm insanlığın ortak bir buluşu, ortak bir değeri, çıkarımıdır.

Uzakdoğu'da da bu böyledir, batıda da bu böyledir.

Masal / hikâye anlatıları da insanlara çok şey vermişlerdir, hele ellerindeki müzik aletleriyle ezbere çok anlamlı, duygulu, insanlara yararlı şeyler söyleyen sanatçılar da tarihler boyunca o günün hem televizyoncusu, hem yazarı, hem habercisi, bilgi taşıyıcıları olmuşlardır. İşte her nerede olursa olsun eğer halk yoksa bir kişiyi dinleyen bir kitle yoksa o kişinin konuşmaları, anlattıkları ne kadar değerli olursa olsun, bir karşılık bulamaz.

Anlatan, dinleyen, soru soran ve ona cevap veren birileri mutlaka olmalıdır. Onun sözleri hislerde karşısındakine geçmeli onda bir etki bırakmalı, onun karşısındaki de ondan şu veya bu şekilde bir şeyler almalıdır. Veren ve alan...

Artık verenin verdiğine, onun konuşma yeteneğine, samimiyetine, diline en çok da gönlüne bağlıdır bu iletişimdeki verimlilik. Ama en az bu kadar önemli olan da elbette ki dinleyenin durumudur.

İşte tüm bunlar her zaman yaşanmaktadır; Öğretmen / öğrenici, usta / çırak ilişkileri de bunlara benzer.

Ama Alevi / Bektaşi Yolu'nda, değerler sistematiğinde zaten duygusu olmayan hiç bir zaman muhabbete giremez. Çünkü burası sadece belli bazı şeylerin insanlara anlatıldığı, aynı basmakalıplıktaki bilgilerin aktarıldığı sıradan bir okul meydanı değildir.

Bu meydan erenler meydanıdır aynı zamanda, Hakk'ı insanda aynel yakın görünler meydanıdır, doğru gelinen, doğru görünen bir meydandır.

Muhabbet bir cem meydanıdır. Tersinden söylersek muhabbet olmayan bir cem, cem değildir. Cem'in özü hizmetlerin yerine getirilmesi değil, duygu alış - verişinin yaşanması, pir'ler, rehber'ler, mürşitler gerçek erenler, ozanlar / aşık ve sadıklarla orada bulananların gönül birledikleri bir aşk harmanı yeridir. O aşk harmanında yanan ateş insanlığın ve Alevi - Bektaşi Yolu'nun insanlık çerağının yakıldığı, dürüstlük meydanıdır.

O nedenle bu bir seferde olmayacak, hayat boyu sürecek yolculukta, süreçte insan oğlu sürekli ama sürekli kendini yenilemeli, özünü dara çekmeli, içindekini boşaltmalı, başkalarından bir şeyler almalı, başka insanların güzelliklerini ve birikimlerini aldığı kadar, onların dertlerine de ortak olmalı, yaralı gönüllere girmesini başarmalıdır. İnsan ancak insanlıkla bütünleşirse, insan olursa, dertler ortak, Sevinçlere ortak olursa gerçek bir insan olur, gerçek bir Alevi - Bektaşi olur.

Bir Bektaşi Babası'nın söylediği gibi; "benim on tane alacakargam olacağına bir tane bülbülüm olsun, bu bana yeter" derse o orada hata yapmış olur. İnsan beşeri bir varlıktır, toplum içinde var olan bir varlıktır.

Alevi - Bektaşi Yolu'nda senlik, benlik, ayrılık, hırs, bencillik yoktur. Zaten tüm amaç da başta insanın kendisini sonra da hep birlikte birbirini "hale / yola sokması" olayı vardır.

Özünü meydana çıkarmayan, dara durmayan kişi bencil kişidir. Onun da o meydanda yeri yoktur. O tavsiyelerle, öğütlerle, sohbetlerle benliğini, kinini, kibirini, büyüklük taslamasını o meydanda terk ederse bir menzil alır.

Zaten Alevilik - Bektaşi Öğretisi'nin her şeyi ama her şeyi insanın olgunlaşması üzerine kurulmuştur.

Posta oturan mürşit de hayatta her zaman yeni şeyler öğrenir, kendisini geliştirir. Mürşitlerden, pirlerden, gerçeği bulmuş ozanlardan her gün yeni yeni şeyler dinleyen talip, muhip, âşık dediğimiz yola gönül vermiş canlar da her gün yeni şeylerle daha çok bilgilenirler, içlerindeki aşk denizinde kulaç atarken, birbirleriyle hizmette yarışırlar. Onlar da meydana bir şeyler getirirler; bir avuç tuzun da lokmada önemli bir katkısı olduğu gibi, tek bir sözün ve sorunun da muhabbet meydanın da anlamı vardır. Kimisi daha çok hal diliyle, zikriyle, niyazıyla, gözyaşıyla, dikkatli dinlemesiyle bu muhabbete katılır ama kimisi de kendisi de bir şeyler vererek, konuşarak, soru sorarak muhabbet meydanının zenginleşmesini sağlar.

Uzun, uzun konular...

Alevi - Bektaşi Toplumu, temel öğretisini var eden muhabbet meydanını, muhabbet kültürünü terk ettiği için bugün tüm bu sıkıntıları yaşıyor.

Kendisiyle, toplumla yüzleşemeyen kişi gerçek bir Alevi - Bektaşi olamaz; hele hele de onlar adına hiç konuşamaz.

Şimdi ise, Alevi- Bektaşi Öğretisinin tüm değerlerini ayaklar altına alan sözde "pir"ler, sözde yazarlar, sözde kurum başkanları ve temsilcileri Alevi - Bektaşi toplumu adına ahkam kesiyorlar. Çoğunun Alevilik'le de, Bektaşilik'le de ilgisi olmayan bu kadar zevat, bu kadar "önde giden" olunca, geride kalan insanlar da bizim yazdıklarımıza bakıp soruyorlar, Alevilik denen şey varsa niye yaşanmıyor? Yaşanıyor nerede yaşanıyor, biz mi görmüyoruz?

Eğer Aleviliğin değerlerini yok sayanlar bizim adımıza konuşuyorlarsa biz neyiz, biz kimiz o zaman?

Bu yol, bu erkân neden cemevlerinde yaşatılmıyor, neden düşkün, şaşkın dedeler cem yürütüyor, neden Allah'a inanmayan, İmam Ali'ye, İmam Hüseyin'e küfredenler bizim dernek başkanımız oluyorlar?

Neden kurumları ele geçirenler Muktedir ve otokrat bugünün yöneticilerinden bir farkı olmadan 30 yıldır o kurumlardan gitmiyorlar?

Evet, işte tüm bunların da hem gönül sohbetleri bağlamında, hem de sorunların giderilmesi bağlamında "Muhabbet Meydanları"nda konuşulması gerekir.

Aşk ile her daim yazıp söylediği gibi muhabbet ile kalın...

 

Ayhan Aydın

12 Haziran 2021

Rumelihisarüstü / Sarıyer