ALİ RIZA YALÇIN

Ecel gelir Hakk’tan ferman

Can çekilir kalmaz derman

Ekin İdim Oldum Harman

Savursunlar yele beni

 

SİVAS DİVRİĞİ ÇAMŞIHI’LI OZANLAR

ALİ RIZA YALÇIN

Çok sevgili Av. İsmail Metin’in hazırlamış olduğu ve Çamşık Hüseyin Abdal Derneği Yayınları arasında çıkan kitapları ve bu yörenin ozanlarını tanıtmayı sürdürüyorum.

Beni en derinden etkileyen seslerden birisi de Ruhu Su’nun benzersiz sesidir. Bazen hem ılık/yumuşak, bazen de bariton tonuyla meltem havasından çığ düşen yamaçların sert rüzgârlar havasındaki gibi iklimden iklime, diyardan diyara, kültürden kültüre, bin bir ahengi içinde de insandan insana alıp götürür beni Ruhi Su’nun sesi.

Bu Ruhi Su’dur. Yani; Anadolu’nun ta kendisi, Hitit / Urartu yazılı metinlerinden, Şaman avazlarına, Davul / Zurna Halay’ından Pirim Pir Sultan’ın baş kaldırısı’na, Yunus Emre’nin sadece ve sadece ete kemiğe bürünüp insan olarak görünün nurlu cemaline kadar bin bir renk vardır sesinde, sesinin tınısında. Bu toprağın insanının tüm destanları, acıları, haykırışları, yakarışları, çaresiz inlemeleri ve dosttan dosta bir sevdalıya yakılan tüm türküleri vardır onun sesinde, okuduğu şiirlerde… Elbette o da bir büyük ozandır, o da bu toprağın yiğit bir evladı, ölmez bir damarının sesidir.

İşte Ruhi Su’nun çok ama en çok sevdiğim türkülerinden birisi olan “Ekin İdim Oldum Harman” türküsünü yazan bir ozanı anmak benim içinde bir büyük sevinçtir, muştudur.

Daha öncesi bazı yazı ve söyleşilerimin yer aldığı bir derleme kitabıma da, 2004’de bu ismi vermiştim. Ama işte bir yalın gerçek, ben bu şiirin anonim bir halk türküsü olduğunu sanıyordum. Zamanla bu şiiri yaratan büyük yüreğin erenler yurdu Divriği Çamşıhı toprağından olduğunu öğrendim.

Yörenin diğer ozanları gibi benzersiz dizeler yazan bir ozanın da; yine yoklukları yene yene, karanlıkları yara yara, bizleri de kendi çıktıkları aydınlık düzlüklerde karşılayan bu ölümsüz insanlardan birisinin de Ali Rıza Yalçın olduğunu öğrendim.

Sivas Divriği bir ozanlar diyarıdır. Ama Çamşık (Çamşık) bölgesi diğer bölgelere benzemiyor. Çünkü buradaki ozanlar; yine büyük bir ozan olan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir şiirinde dediği gibi, “Çık hele Anadolu’ya kağnılarla gel… O kadar Uzak değil… Baksan eli el değil, ayağı ayak değil…” dediği insanların bizzat kendileriydi. Çünkü yokluklar içinde var olmuş bu büyük yürekler, evrenin yasalarını tersine çeviren bu büyük bilekler, özlerindeki sevda hiç bitmeyen bu ozanlar; en büyük namus işçisi olarak alın terleriyle hayatlarını kazanma uğraşında gerçek anlamıyla tam da halktan insandılar.

Yaşam çilesini, hayatın zorluklarını tam yaşayamayan zaten ne tam yazar olabilir, ne tam sanatçı olabilir, zaten hiçbir zaman da gerçek bir ozan olamaz. Yüreğiyle hissetmesi de yetmez kişinin, kışın ayazını iliklerinde hissetmeyen soğuğun, tarlada tırpan sallamayan ağustos güneşinin sıcaklığının ne olduğunu tam bilemez. Kokusu olmayan naylon güllere benzemez onların nefeslerinden çıkan soluklar. Yaşam vardır, hüzün vardır, dert vardır, öz be öz insan olmak, dürüst bir varlık olmak vardır onların sinelerinde. Gurbet adamıdır onlar, azıklarıyla yayan yürürler on kilometreleri, bir ağaç gövdesinde eğlenir, taşlarla dolu dağ bayırlarından aşarak menzile erişirler…

İşte yaşam öyküsünü yine çok özlü ve özet bir şekilde kaleme alan çok sevgili İsmail Metin’den öğrendiğimize göre; hiç abartısız bir yaşam ustası olan çok değerli ozanımız Ali Rıza Yalçın da, yöredeki hemen tüm dede ve ozanlar gibi bin bir zorluğu yenerek, yaşama tutunmaya çalışmış tam bir gönül eridir.

O çağımızın Yunuslarının, Pir Sultanlar’ın yolunu sürmüş gerçek bir halk adamlarımızdan, gerçek halk ozanlarımızdandır. 

Ali Rıza Yalçın ve onun gibi gerçek halk ozanları; diğerleri gibi, eline sazı alıp, üç beş kafiyeli sözü yan yana getiren kendisini bir de utanmadan tahterevallinin başında gören zavallılar gibi hiç olmamışlar, hiçbir zaman büyüklenmemiş, haddini bilmiş, sürekli bir şeyler öğrenmenin mücadelesinde örnek birer yaşam sürmüşlerdir.

İsmail Metin’in hazırladığı kitaptan öğrendiğimize göre; 1929 yılında Divriği Çamşık Gaygıs (Gölören) Köyü’nde doğan Ali Rıza Yalçın, büyük zorluklar içinde geçen çocukluk yıllarında bile sürekli kendisini geliştiren, sürekli okuyan, dedelerden, diğer ozanlardan her gün bir şeyler öğrenmek için çırpınan bir ezgili yüce yürektir.

Tüm şiirlerini okuyunca zaten belli bir eğitim almayan bir insanın ancak ve ancak kendi gayretiyle ve öz duygularıyla, aşkıyla bu derin şiirleri yazdığını anlarız.

Yıldızeli’ndeki Pamukpınar Köy Enstitüsü’ne okumak için gitse de, imkansızlıklar nedeniyle burayı bitiremeyen ozanımız, hayat boyu hep bilgi peşinde koşmuş, sürekli ama sürekli sosyal yaşamın içinde kendisini geliştirmesini başarmıştır.

İstanbul / köy arasında gidip / gelen ozanımız, sonrasında tekrar İstanbul’da yaşama tutunmak için her türlü işlerde çalışıp yaşamın üstüne giderek, namusuyla yaşam savaşında başarılı olmuş, ailesini geçindirebilmiştir.

Bir öncü olan ozanımız, İstanbul’da hiç boş durmamış, Çamşık Derneğinin kurulması, yöre insanının bir araya gelmesi, çeşitli dergilerde yazılar yazmak, sosyal içerikli şiirler kaleme almak, Türkiye Birlik Partisi’nde çalışmak, insanların ev sahibi olması için mücadele etmek gibi toplum öncülüğü görevlerinde bulunmuştur.

1980’de emekli olmasına rağmen yine kendi açtığı tuhafiye dükkanında daha çok dostlarla buluşup yine sosyal faaliyetlerini sürdürmek adına çalışmalarını sürdürmüştür.

Ali Rıza Yalçın’ın şiirlerine baktığımızda onun; bir yurt sevdalısı, Atatürk ve Cumhuriyet hayranı olduğunu görürüz.

Değerli ozanımız Alevi öğretisini derinlemesine kavramış, bu inanç ve felsefenin değerlerini şiirlerinde çok ustalıklı bir şekilde işlemiştir.

Ali Rıza Yalçın; doğaya, doğup / büyüdüğü yöreye, uçan turnalara, çeşmelere, dağlara, hele de insana ve insanca yaşamaya dair nice ölümsüz şiir kaleme almış, gücünü ve etkisini yazdıklarıyla kanıtlamış gerçek bir halk ozanımızdır.

Çok değerli ozanımız, yanlış ilaç alımı nedeniyle, 23 Mayıs 1990’da sonsuzluk âlemine göçmüştür. Kabri Aşağı Dudullu mezarlığındadır.

Ruhu şad olsun…

Bu büyük ozanın önünde büyük bir saygıyla eğiliyorum.  

 

Ayhan Aydın

19 Ocak 2021

 

(Ali Rıza Yalçın, Av. İsmail Metin, Çamşık Hüseyin Abdal Derneği Yayınları, Sayfa: 34, 2002, Ankara)

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 

ÇAMŞIHI

 

Kısmet olur Çamşıhı’na gidersen,

Çıkarsan Fatmaana düzü görünür

Mübarek toprağa niyaz edersen

Karşıda şirin bir yazı görülür

 

Dokuz pare bir arada köyleri

Şemsettin Sultan’dır ulu soyları

Ezelden Hünkâr’dan gelir payları

Kudretten yeşil eli görülür

 

Coş eylemiş çalınıyor sazları

Oniki İmamlara var niyazları

Semah döner gelinleri kızları

Allı turnaların teli görünür

 

Kırkların meyine benzer demleri

Baş tacı bilirler mihman canları

Coşup figan eder ağlayanları

Gözüne Kerbela çölü görünür

 

ALİ RIZA kurban olam yurduna

Doyamadım yiğidine merdine

Türküleri derman olur derdine

Bülbül gibi ahu zar görünür

 

ÇOK ŞÜKÜR

 

Bu gece mehmanda dost cemal gördüm

Darı divanına durdum çok şükür

Peymancaya durup nefesim aldım

Yüzümü turaba sürdüm çok şükür

 

Vazife verildi hizmetçilere

Pirim destur verdi girdim gatere

Bize nasip oldu erdim didare

Hakk’ın divanına düştüm çok şükür

 

Aşkın ateşine yandım nar idim

Gönül figan eder ahuzar idim

Kudret kazanında piştim arındım

Kaynayı kaynayı coştum çok şükür

 

Kemerbest bağlayıp çıktım meydana

Üç can bir cem olup döndüm pervane

Sakiler badeyi uzattı bana

Kevser şarabından içtim çok şükür

 

ALİ RIZA nur göründü gözüme

Dört kapıda sır göründü gözüme

Halka giden yol göründü gözüme

Muhabbet kapısını açıtım çok şükür

 

EKİN İDİM OLDUM HARMAN

 

Düşürdün aşkın narına

Karıştırdın küle beni

Altın yolun kenarına

Yar geçtikçe göre beni

 

Kırda meleşir kuzular

Yürekte yarem sızılar

Gönül sevdiğin arzular

Götürsünler yâre beni

 

Sabahtan uğradım güle

Figanı vermiş bülbüle

Getir şu bendimi dola

Zülfündeki tele beni

 

Fani çarkı devran döner

Mah cemalin şemsi kamer

Oldum gümüş dallı kemer

İnce bele dola beni

 

Ecel gelir Hakk’tan ferman

Can çekilir kalmaz devran

Ekin idim oldum harman

Savursunlar yele beni

 

ALİ RIZA sızlar yare

Gülistanım döndü hare

Verin tenim zülfigare

Kılsın pare pare beni

 

BENİ

 

Kime arz eylesem garip halimi

Çeker hançer vurur yüzer derimi

Kulak verip dinlemeden sorumu

Tutarlar dışarı atarlar beni

 

Eğilip turaba yüzüm süründüm

Çift koştular evlek evlek sürüldüm

Ekin oldum düvenlere verildim

Ayırıp rüzgâra gattılar beni

 

Dal verip yeşerdim ağaç misali

Tez geçti baharım döktüm gazeli

Sarar mısın dallarımı keseni

Doğrayıp ateşe çattılar beni

 

ALİ RIZA akıl ermez işime

Gelmedik kalmadı garip başıma

Bakmadılar hünerime işime

Çıkarıp mezatta sattılar beni

 

VAR MI

 

Uzaktan yakından çağlayan sular

Coşar nere akar haberin var mı

Gönül kalesinden yükselen surlar

Burçlar nere bakar haberin var mı

 

Âşıklar sohbette ehli dil olur

Talip olan bir mürşitten el alır

Hakk’a giden dört kapıdan yol olur

Delili kim yakar haberin var mı

 

Yokla dükkânından kendi kendini

Pazara çıkarma elin fendini

Eloğlu arayıp bulur kendini

Sallar yere döker haberin var mı

 

ALİ RIZA bilir kendi haddini

Eğer âşık isen etme methini

Ölçtün mü ne kadar yerin katını

Nicelerin çeker haberi var mı

 

CUMHURİYET’E

 

Açtığın ışıklı nurlu yolunda

Bugün Cumhuriyet elli yılında

Cihan gelse evren kopsa yerinde

Emanetin Cumhuriyet bu vatan

Yerinde rahat ol ey şehit yatan

 

Özgürlüğe tüter baba ocağım

Ebedi dalgalan nazlı sancağım

Gerekse uğrunda ben öleceğim

Emanetin Cumhuriyet bu vatan

Yerinde rahat ol ey şehit yatan

 

Atamın uğrunda öldüğü yerde

Ayın inanç gene yüce millette

Bugün torunları güçlü el elde

Emanetin Cumhuriyet bu vatan

Yerinde rahat ol ey şehit yatan

 

Hâkimiyetime, istiklalime

Cumhuriyetime, Hürriyetime

ALİ RIZA kast ettirme bu milletime

Emanetim Cumhuriyet bu vatan

Yerinde rahat ol ey şehit yatan

 

ÇOĞALDI

 

Şuracıkta birkaç söze

Kızan ozanlar çoğaldı

Meyvesiz dal çürük öze

Hezan ozanlar çoğaldı

 

Gayet de dik tutar başı

Kabul etmez üçü beşi

Ölmüş kuzu hazır leşi

Yüzen ozanlar çoğaldı

 

Dişisi var erkeği var

Yalanı var gerçeği var

Ozanların bir çağı var

Fezan ozanlar çoğaldı

 

Bir mürşidi hocası yok

Kafiyesi hecesi yok

Gündüzü yok gecesi yok

Gezen ozanlar çoğaldı

 

ALİ RIZA kes sözünü

Temizle kedi özünü

Bazı bazı perhizini

Bozan ozanlar çoğaldı

 

TURNALAR

 

Çırpınıp semadan dönen turnalar

Alın beni dost eline götürün

Güzeller şahına arzuhalim var

Alın beni dost eline götürün

 

Yol vurdukça dalgalanır tellerin

Hakk, Muhammed, Ali söyler dillerin

Bizim ele uğrar ise yolların

Alın beni dost eline götürün

 

Baharda bürünür yeşile bağlar

Yağmur yağar coşar dereler çağlar

El bağlayıp divan durur şu dağlar

Alın beni dost eline götürün

 

Niyaz edem ağ gediğin başına

Yüzüm sürem toprağına taşına

Bakmaz mısın gözlerimin yaşına

Alın beni dost eline götürün

 

Ağlaşır anasız körpe kuzular

Göz göz oldu yarelerim sızılar

ALİ RIZA gönül dostu arzular

Alın beni dost eline götürün

 

ARADIM

 

Otuz yedi yıl aradım alemi

Kandili kudrette nurda mısın sen

Çağırdım Cebrail aldı selamı

Gönderdin Kırklara darda mısın sen

 

Yuğurdun Adem’i Havva’ya erdin

Devre hükmeyledin Süleyman oldun

Arı iğler hep çiçekten bal verdin

Bülbül zareyledi gülde misin sen

 

Düşürdün derdine verdin figanı

Ah edip yoluna koydum bu canı

Çekildin kenara seçtin seyranı

Bilmen göğ de misin yerde misin sen

 

ALİ RIZA gezdim darul fenayı

Ne yaman döşenmiş gönlüm sarayı

Unuttum yolamadım orayı

Niye ses vermedin burda mısın sen