Hüseyin Aydın:
Akarsuyun Gözyaşı İdik, Bu Zulüm Hiç Yapılır Mıydı?
Uluşıh Ahmet Dede torunlarından Baluşağı Soyundan Hüseyin Aydın’ın Ağzından, Dersim’de Yaşanan Gerçekler…
Sevgili dedem yaşam öykünüzü almak istiyoruz. Nerede ve ne zaman doğdunuz?
Pülümür doğumluyum. Aşkirik Köyü’nde 1930 da doğdum, yeni ismi Kocatepe.
Çocukluk günleri ve köy yaşantısını anlatır mısınız?
Tunceli’de 1331-1332-1333 Ağaoğlu Muşah torunuyum. Enver Paşa, Deli Halit Paşa Ruslar Erzincan’ı işgal ettiği zaman Enver Paşa Dersim’den otuz bin milis toplamıştır. Otuz bin milis Ruslarla mücadeleye girmiştir. Dersim’de bu otuz bin milis Erzincan’da Rusları çok rahatsız ediyor. Rus kumandanları karar alıyorlar biz Dersim’i almadıktan sonra Erzincan’da rahat edemeyiz. Zini Gediği, kalacı Kala Gediği ve Cankurtaran Ruslar buradan Dersim’e cephe açıyorlar. Dersim milisleri karataştan Kalacı Kala Rus cephelerini bozmak için gündüz harekete geçiyorlar. Aşiretler bu baskında 43 kişi şehit oluyor ve 50 kişi de yaralı. Gündüz Ruslara baskı yaptıkları için aşiretler arasında kavga yapıyorlar, biz niye bunlara gündüz baskın yaptık diye. Kalacı Kalada gece Ruslara baskın yapıyorlar. 300-400 Rus askerini esir alıyor Dersim milisleri, diğerleri kaçıyor. Kalacı Kalada vurulan Rus askerlerini bir kısmını kesip kazanlara koyuyorlar ve altına ateş yakıyorlar. Bunu gören Rus kumandanları biz böyle bir şey görmedik Dersimler insan eti yiyorlar. Esir alınan 300-500 Rus askerini de aşiretler kendi aralarında paylaşıyorlar. Bir müddet sonra Rus askerlerini Elazığ’a götürüp kolorduya teslim ediyorlar. Pülümür’ü işgal eden Rus askerleri milis kuvvetleri bu sefer dağlara dağılıyorlar ve akşam olunca her dağın başından Pülümür’e ateş ediliyor. Sabah bakıyorlar ki Rus askerleri kaçmış gitmiş. 1333’de Erzincan’dan düşmanı alıp Mama Hatun’a kadar götürüyorlar. Orada düşman tarafından milislere bomba atılıyor aşiretlerden 84 kişi şehit oluyor, yüze yakın da yaralı var, en çok Abbasuşağı aşiretinden yaralı var. Düşmanı alıp Tiflis’e kadar kovalıyorlar. Benim dedem Ağaoğlu Muşah yedi ay sonra Tiflis’ten dönüyor, çocuklarına ulaşıyor. Vaad ediyor ki çocuklarıma kavuşursam yedi tane kurban keseceğim. Dedem Ağaoğlu Muşah hem Erzincan rabitte Güllü Hanım ile evli hem de Aşkirek’te bir ağa kızı ile evli. Bir zaman sonra Erzincan’a gidiyor orada rabıtta kızı Şehriban var bir de oğlu Ali Rıza var. Erzincan’da dönüşte eniştesi ile birlikte kırmızı taşta aşiretler önünü kesiyor ikisini de öldürüyor.
1938’de ben o zaman çocuktum askerler ve devlet memurları o tarihte Dersim’deki köyleri hep gezerlerdi. Dersim köylüleri de onlara hürmet ederlerdi. Sonra ne olduysa Dersim’in çehresi değişti. Ovacık kısmında Mahsuran köyü var ve Dersim’e yayıldı ki orada muhtarın gelinine ve karısına askerler tecavüz etmiş.
Sizin orada bu Dersim Olayları nasıl yaşandı?
Bizim köyde Aşkirek’te de askerler Ana Gülüm diye bir kadına tecavüz ettiler. Dersim’de bu yaygara olunca kadın denildiği zaman baş tacıdır, Dersimliler namusuna sadık bir millettir. Askerle, devlet memuruyla iç içe olanlar askere de devlet memuruna da ters düştüler. Dersimliler vergisini veriyordu ve askere gidiyordu. Ne olduysa bu arada Dersim’i askeriye ablukaya aldı. Dersim’in karısı kızı yalınayak aşiretler içinden geçemiyorsun çünkü aşiretler birbirine düşman. Elazığ tarafında olan aşiretler o tarafta eşkıyalık yaptılar. Erzincan tarafında da olan da o taraftan eşkıyalık yaptı bu da çocuklarına nafaka getirmek için. Bu olaylar Dersimde zuhur edince devletin askeri insanları kırmaya başladı. Devlete karşı herhangi bir şey yok. Devletin askeri köyleri basınca ormanlara, mağaralara kaçıyorlardı. Çocuklar ağlamasın diye, askerler duymasın diye anneler babalar çocuklarını boğarak öldürüyordu. Kimisi de çocuklarını göllere, derelere atıyorlardı. 50-60 bin insan ölmüşse 100 bin de çocuk ölmüştür. Çünkü anneler babalar çocuklarını boğarak öldürüyordu. Bilinçli bir şekilde Dersim’in kökünü getirdiler.
Dersim’e ilk ayak basan Muhammet Harzemşah’ın oğlu Celalettin Harzemşahtır. Celalettin Harzemşah grubu ile birlikte Erzincan Otlukbeli’ne yerleşiyor. Oradaki Harzemşahlar diyorlar ki; Paşam sen burada durma Moğollar gelir senin yüzünden bizi de mahvederler. Celalettin Harzemşah gitmiyor. Selçuklu Sultanı gidip diyor ki; Paşam sen bu dağların arkasına git Dersim’e. 200-300 hane ile birlikte Ovacık da Tüzük Baba eteklerine yerleşiyor. Celalettin Harzemşahla birlikte giden çok bilgili ve ilim bilim adamları var. Celalettin Harzemşah yaşlanınca Tüzük Baba’nın tepesinde Sultan Baba Dağı’nın tepesine gömüyorlar. O dağın ismini de Sultan Baba Dağı koyuyorlar. Tunceli halkı buraya çok saygı, sevgi duyuyor ve kurbanlar kesiyorlar. Bundan ötürü derler ki Tunceliler biz bin senedir Horasan’dan gelip buraya yerleşmişiz.
Çocukluğunuzda hatırladıklarınız nelerdir?
Bundan sonra Dersim Katliamı 1937-38’de ben çocuktum, hayal mayal hatırlıyorum. Asker Abbasuşağını, Birmanuşağını, Keçeluşağını kovalamıştı, Lolanuşağını Aşkirik Köyüne doldurmuştu.
Askerin önünde gezen Tunceli muhbirciler vardı. Aşkirikte her evde en az 50 kişi vardı. Bu muhbirciler Aşkiriğe geldiler dediler ki siz Zimmet ormanlarına kaçın canınızı kurtarın. Köylü göçebe halinde malı ile davarı ile Zimmet ormanlarına göç etmeye başladı. Mezrayı geçince Zimmet ormanlarına yakın Melikşah’ın Nişahgahı vardı. Oraya varınca ben yengem Hatun’un sırtındayım. Bizim önümüzde giden dedi ki askerdir dedi bu parola veriyor, bizim önümüzdeki adam da dedi ki o ciya astariyo (ateş böceği), biz o nişahgaya girince köylünün üzerine yaylım ateşi başladı. Atlar, katırlar, insanlar bağırıyor ve orada çok insan öldü. Yengemin sırtındaydım ben. Ben o anda bayılmışım kendimi ertesi gün Melikşah mağaralarında gördüm. İki tane kız vardı benim yaşımda iki tane de erkek çocuk vardı üç tane de gelin kadın vardı bir de benim yengem Hatun vardı. Biz orada bir hafta boyunca aç susuz o mağarada korkudan kaldık. Toprak yiyoruz, meşe yaprağı yiyoruz. Ağaçtan yapılma hıdık diyorlar. O çocuklar o kızlar gidip hıdığa işiyorlar getirip ben içiyorum, ben işiyorum onlar içiyor. Yengem dağdan baktı köyde adam var asker çekilmiş dediler. Biz o dağdan aşağı Guyer baba Deresine indik. Guyer Baba Deresinde baştan aşağı boğulmuş çocuklar dolu. Köye gittik annem babam sevindi, kurban kestiler.
Mahmut isminde biri vardı kocaman Türk bayrağı almıştı köyün üst kısmında gelin devlet artık affetti ve asker köylere dolmuştu bizi aldılar göçebe halinde ben yine yengemin sırtındayım. Kafecer Köprüsüne giderken atın üstündeki subay yengemin yorulduğunu anladı beni atın önüne aldı. Bizi Tanzik Karakoluna götürdüler. Fakat karakolun etrafı ana baba günü, sağ kalanları oraya toplamışlar. Ben çocuklarla oynarken karakolun arka kısmına gittim ve bir de baktım ki orada bir sürü insan kellesi var. Fakat ben birini tanıdım. Geldim anneme dedim ki falanca adamın kellesi karakolun arkasında annem de bana sus dedi.
Bizi oradan sürgün ettiler.
Nereye sürgün edildiniz? Orada neler yaşadınız?
Samsun’un içine sürgün gittik. Bizi kara vagonlara koyarak sürgüne gittik. Vagonlarda tuvalet yok, hasta çok, birkaç gün yol sürdü. Vagonlar kalabalık. Samsun’a indikten sonra bizi subaşında Taşan’a götürdüler. Oradan bizi Yaylagebi Köyü’ne verdiler, Sünni köy. Ahşap eski bir binaya verdiler.
Annem Hatun, babam Turan Abdullah, ağabeyim Ali İbrahim, ağabeyim Muhammed, kızkardeşim Zarife ve Fadime.
Biz o ahşap binada duruyoruz ama aç susuz hiçbir şey vermiyorlar. Ahşap binanın karşısında çeşme var. Köylü kadınlar gelip oradan su götürüyorlar. Bize de su lazım olduğu zaman yengem Hatun gaz tenekesini alıyor oraya suya gidiyor. Oradaki kadınlar hepsi kaçıyor. Annem babama dedi ki bu adamlar bizden kaçıyorlar, dedi ki onlar bizi yamyam biliyorlar adam eti yiyen.
Ağabeyim Ali İbrahim, kardeşim Muhammed açız susuzuz dilenmeye çıktılar köylere. Ağabeyimler bu köyleri dolaşırken Ali İbrahimi köpek ısırıyor ağlaya ağlaya geldi elinde iki ekmek var. Ali İbrahim babama dedi ki biz köyü geziyoruz bizi görünce pencereleri kapatıyorlar.
Neçar ve beçare kalmıştık artık.
Aziz isminde bir adam çıkıp geldi. Benim yengem de bekar kocası Hasan da 1938’de Dersim’de vurulmuştu. Aziz Ağa Tercan’lı. Rus Erzincan’ı işgal ederken beş kardeş Samsun’a gelmiş devlet onlara Rum köyünü vermiş. Aziz Ağa bize geldi gitti yiyecek getiriyor. Babamla samimi oldu ve babam dedi ki bizi buradan kurtar köylü bizden kaçıyor, aç susuz kalıyoruz sen olmazsan öleceğiz. Aziz Ağa kafasına koymuş amcamın hanımı Hatun’a göz koymuş. Bir gün babamdan istedi. Babam razı geldi fakat yengem hüngür hüngür ağlıyor ölürüm ama burada kalayım, diyor. Nihayetinde aldı götürdü. Bu çileler günlerce devam ediyor.
Aziz Ağa karakolla konuştu bizim göçümüzü Sinemataş Köyü’ne götürdü.
Gittik oraya bir evin içinde on hane var. Bit, uyuz, hastalık var. Mahmut Ağa isminde birisi gelmişti. Mahmut Ağa’nın iki tane hanımı var, üç beş tane çocuğu var. Mahmut Ağa’nın yetişkin kızı ormana odun getirmeye gidiyor orada bir çoban artık ne şekilde sarkıntılık yapıyorsa kız ağlaya ağlaya eve geliyor. Kız artık, o zaman ben çocuktum, intihar etti galiba sabah dediler ki kız ölmüş, kimse de şikâyet edemedi. O kızı da öyle defin ettiler.
Bir müddet sonra Samsun’un içine indik. Babam gemilere gidiyordu günde bir liraya gidiyordu.
Dersim’de sürgün olan ağalar, paşalar, beyler işçilik yapıyordu. Dersim sürgünü çoktu.
1948’e kadar oradaydık. Sonra Dersim açıldı ama biz 1948’de Erzincan’a gittik. Bizi Tercan’a gönderdiler. Tercan’da halka arazi verdiler babam istemedi. Derviş Cemallerin Şefger Köyü var o kışın bizi orada idare ettiler. Diğer insanlar hep ağaçların altında, bizimle de giden vardı herkes perişandı, İstasyon Altı’na yerleştik. Mezbahadan sakatatları getiriyorlardı. Duyuldu ki memnu mıntıka Ovacık ve Pülümür kısmı açılmamış.
Biz oradan tekrar 1948’de Samsun’a döndük. Selahiye Mahallesi Paşa Hanım’ın evine yerleştik.
Samsun’da iki sene kaldıktan sonra 1950’de Dersim’de yerimiz açıldı, köyümüz Aşkirik’e döndük. Bir ağacın altında konuşlandık. Evimiz kalmamış, yıkılmış. Ceviz ağacının altında kaldık. Babamlar topraktan ev yaptılar orada kaldık.
Fakat ben orada kalmadım.
1950’de kaçtım İstanbul’a geldim.
Bu kadar zulme laik bir millet miydik niye biz Müslüman değil miydik?
Bizim soyumuz İmam Zeynel Abidin’den geliyor. Türkiye’ye ilk gelen Müslümanlardan biriyiz ve Konya’ya yerleştik. Konya’dan Şıh Ahmet Dede’nin oğlu Baba Seyit 1590’larda Aşkir ve Budiğ’e yerleşmiş. İslam’ın özüydük.
Akarsuyun gözyaşı idik, bu zulüm hiç yapılır mıydı?
Ayhan Aydın
5 Mayıs 2014