Ayhan Aydın’dan Aralık Bülteni, 2019

Ayhan Aydın’dan Aralık Bülteni, 2019

Kısa, Kısa Görüş ve Düşünceler

Aralık ayı boyunca günlük gelişmelerle ilgili duygu ve düşüncelerimi, derlediğim bazı şiirleri bir araya getirerek sevgili dostların ilgisine sunayım dedim… Aşk ile, muhabbet ile… (Facebook bir sosyal medya ağı oldu. Burada çıkan yazılar.)

 Gerçekleri Çarpıtan Bir Video…

  • Bir video hazırlanmış, “Şah İsmayılın Azeri Qatliamı”, diye. Şah Hatai ile ilgili. Sözde Şah Hatai, Azerileri kesmiş, biçmiş…

Saldırgan Üslup Her Yere Hâkim Oluyor...
Bugün de bunu izlemek varmış demek ki kaderde... Şah Hatai'ye saldıran saldırana... Şah İsmail Hatai ve Safaviler bugün bildiğimiz manada Şii değillerdi. Her ne kadar onun temelini attı dense de, Anadolu'da bugün Alevi toplumuna o zamanlarda Kızılbaş denirdi. Bunun en önemli nedeni Şah İsmail Hatai ve Erdebil Dergâhı’na bağlılıklarıydı. Türkiye'de bir dönem furya olduğu gibi; "Şah Hatai annesini bile katletti, binlerce Sünni'ye katletti..." tarzında nice nice yazılar, bazı kitaplar yayınlandı... Tarih insanoğlunun geçmişte yaşadıkları gerçeklerin izini bilimsel olarak süren bir bilim dalıdır. Burada kin, nefret ve öfkeyle yazılan yazılar tarihi gerçekleri mi yansıtmaktadır? Bakü İlimler Akademisi'nden Tarihçi Rahmetlik Prof. Dr. Oktay Efendiyev dünya çapında Şah İsmail ve Safaviler uzmanı olan bir büyük bilim insanıydı. Ne acıdır ki, onun eserleri ortayken, buradaki ifadeler tümüyle reddedilirken, bu saldırgan üslüp neye, kime hizmet etmektedir? Üstüne üstelik 500 yıl önceye atıf yapan yazarlar, müellifler, belgeselciler; bugün Ehl-i Hakk'ların boynunu vuran, kendi şeriatını her koşulda dayatan İran'ın Azerbaycan'ı avucunun içine alıp burayı Şiiliğin bir karokolu haline getirmeye çalışmasına neden ses çıkarmıyorlar? Şah İsmali Hatai ile uğraşacağınıza, ülkenize, yurdunuza çok sahip çıkıyorsanız, İran'ın üzerinizde oynadığı oyunlara bakın siz ilk önce... Tarih meseleleri ve kişileri de gerçek tarihçilere bırakın...

 

  • Kalıcı eserleriyle, çalışmalarıyla, kitaplarıyla ülkemizde özellikle sosyal konular, dini meseleler üzerinde önemli görüşler ortaya koymuş saygın bilim insanı, Ahmet Yaşar Ocak çok sevdiğim bir isimdir. Her kim ne derse desin, Alevilik Bektaşilik konusunda da, iz bırakacak, genel geçer ve bu topluma yararlı eserler ortaya koyan, Kalenderiler, Babailer İsyanı, Mülhit ve Zındıklar gibi büyük emek isteyen ürünleriyle her daim anılacak Ahmet Yaşar Ocak ülkemizdeki gerçek tarihçilerden birisidir. Kendisini sevgi, saygı ve büyük bir hürmetle selamlıyorum. Bin muhabbet duygularımı sunuyorum... Aşk olsun... Bizlerin nice Ahmet Yaşar Ocak'lara ihtiyacımız vardır... Alevi Bektaşi toplumu kendi içinden, ne hikmetse sık sık eleştirdikleri bir Ahmet Yaşar Ocak çıkaramamaları bu toplumun da bir eksikliğidir.

 

  • Ne kadar ulema çıktı şu toplumda, ne kadar çok parçalanma var… Hepsinin özü, kökü bir idi. Menfaat çoğalttı biraz da bunları…

 

  • Çileli bir yılın başlangıcıydı. Her yönüyle çok çok zorlandım... Kimseyi de yanımda bulamadım... Hayatın yükünü her zamanki gibi ben yüklendim yine. Bu kadar acının sonucu beş altı gündür iyice çıktı... Biraz daha akıllanacağım bir yıla girerim inşallah... (4 Aralık, Taşınmamın Yıldönümü)

 

  • Alevi Kurumları; birbirlerine karşı nefret dilini kullanıp tabanlarını ayrıştırarak Aleviliğe devletin yapamadı kötülüğü yaptılar.

 

  • Vay be;
    Kafayı çeken, eline saz alan, sabah erken kalkıp- geç yatan, sosyal medyada Alevi uzmanı kesiliyor...
    Bu ne ego, bu ne özgüven, bu ne sahipsizlik böyle ya hu?

 

  • MUHARREM NACİ ORHAN DEDE'yi; Sevgi, saygı ve özlemle yâd ediyoruz... (1 Temmuz 1927 - 25 Kasım 2010)
  • Gözüm açtım beş gül gördüm seherde
    Ehlibeyt’in gülü imiş ne güzel
    Eğer şifa ararsan her derde,
    Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel

Güller Al-i Aba Ali Aba gül,
Seherde ah eder zar eder bülbül
Lale, nergis, nevruz, menekşe, sümbül
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel

Bülbül güle aşık eyliyor zarı,
Gönül gül istiyor neylesin harı,
Gönlümün sultanı, gözümün nuru,
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel

Akıl ermez ol Hüda’nın işine
Bülbül güle gül bülbüle aşına
Elif mim yazılmış kalem kaşına
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel

Muhabbet eyledik her dem İKRARİ
Size sığınmışım ey kerem kani
Kevser Şarabının sırrı esrarı
Ehlibeyt’in gülüymüş ne güzel

İkrari - Muharrem Naci Orhon Dede

 

  • Kapısında bir yazı vardır; Sahipsiz de değil ha... Şahkulu Sultan Dergâhı gönüller durağı... Tarihe bakıyoruz da nice nice dış ve iç çatışmaların da mekânı olmuş... Bazen de diyorum ki, Şahkulu Sultan çıksa yerinden, pürü pak eylese, erenler ocağını... O kudret, o basiret, o yiğitlik, o özü - sözü bir olma, o insanlık, o Alevilik - Bektaşilik bugünkü Alevi - Bektaşi toplumunda var mı?

 

  • Yazık, Yazık, Yazık...
    Bu Topluma Yaranamazsın, Fazla Gelirsin...
    Yıllar yılı koşturursun, çırpınırsın kendi imkânlarının tüm sınırlarını aşarsın, içindeki öz bir sevgi ve aşkla ortaya ürünler koymaya çalışırsın. Olmaz.
    Samimi olursun, için dışın birdir, her yerde, her ortamda aynı şeyleri söylersin. Olmaz.
    Çalıştığın da dahil hiç bir kurum sana bir görev vermemiştir. Hiç bir yerden hiç bir maddi yardım, destek almadan, sırf yol parası elde etmek için dilenci olursun ki, bir şeyleri kayıt altına alayım, araştırayım, yayınlayayım, gençlerimize çocuklarımıza bir şeyler kalsın. Olmaz.
    Ne AB fonlarından beslenip tüm çalışmalara bir proje olarak bakarsın, ne Üniversiteden aldığın paralarla gezip sanki kendin bu araştırmaları yapıyormuş gibi yapıp, ne de TÜBİTAK veya hiçbir yerden kaynak almadan en az onlar kadar iş yaparsın. Olmaz.
    Dişinle, tırnağınla bu işleri yaparsın. Kimse anlamaz, "ne için geziyor, elbette bir çıkarı vardır, bir yerden kaynak alıyordur" der. İçindeki gezme aşkını, araştırmalarını bile sana çok görürler, kıskanırlar. Olmaz.
    Cem Vakfı'nda kendi ilkelerince çalışıp oradeyken de hem kurum için, hem kendi araştırmalarınla ortaya kimsenin koyamadığı ürünleri koyarsın. Olmaz.
    Tüm kurumlar bir olsun, birlikte hareket edelim diye yıllarını geçirirsin, gerçekleri dile getirirsin Cem T.v'de programlarına son verilir, çalıştığın kurumdan dışlanırsın. Olmaz.
    Şahkulu Sultan Dergahı'nı tüm varlığında, özünle, benliğinle kendi ocağın- dergahın bilirsin oraya da hizmet etmek istersin. Burayı Bektaşi Tekkesi yapacak bu adam, derler. Mevcut arşivleri halka açalım, araştırmacılara açalım, bunları burada çürütmeyelim, dersin. Olmaz.
    Pir Sultan Abdal'ın büyük ozanlık yiğit damarını sürelim, ululardan ulu Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Dergahı'nda karar kılalım, dersin. Olamaz.
    Çok hataları oldu, ben de yıllar önce hiç kimsenin yazmadığını, yazdım, eleştirdim ama Avrupa Alevi Birlikleri Fedarasyonu Avrupa'daki varlığımız, özümüz, merkezimiz onu dışlamayalım, dersin. Olmaz.
    İslamsız, Alisiz Alevilik boş tartışmalarının Aleviliğe verdiği zararlar, devletin, Diyanet'in verdiği zararlar kadardır, dersin. Olmaz.
    Alevilik Bektaşilik özüyle, atalarımızdan getirdiğimiz şekliyle yaşasın, yaşatılsın, dersin. Olmaz.
    Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, arşivleri, kayıtları toplama konusunda çok ciddi işler yapıyor, onların yanında da olmak gerekir, dersin. Olmaz.
    Bilimsel araştırmalara ağırlık verelim, bol bol yüksek lisans, doktora öğrencimize ne yapıp yapıp burs bulalım, Alevilik Bektaşilik konusunda çalıştıralım, dersin. Olmaz.
    Bektaşileri dışlamayalım, onlar bizim özümüz, değerimiz, bir ayrılmaz parçamızdır, dersin. Olmaz.
    Trakyadakilere Anadolu gerçeğini, Anadolu'dakilere Trakya gerçeğini anlatırsın. Bir köprü olmak istersin. Babalardaki "dede - Alevilik" ön yargısını yenmeye, dedelerdeki "baba - Bektaşilik" ön yargısını yenmek istersin. Olmaz.
    Balkanlar tümümüzün ortak değeridir; Cem Vakfı, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, Federasyon hiçbir kurum fark etmez, bu ortak davamızdır, hep birlikte hareket edip sorunları çözelim, dersin. Olmaz.
    Bir araştırma merkezi kuralım, hep birlikte bilimsel çalışmalarla geleceğimiz ve gençlerimizi kurtaralım, dersin. Olmaz.
    İnsanüstü bir gayretle alanda iki bin söyleşi yaparsın. Olmaz.
    Beş yüz söyleşiyi insan üstü gayretle deşifre edip - ettirip internet ortamında halkın ilgisine sunarsın. Olmaz.
    Yıllar yılı çekimler yaparsın, kameran bozulur. Yenisini almak mümkün Olmaz.
    Yine hiçbir maddi karşılık beklemeden hazırladığın wep siten parasını veremediğin için kapanır. Kimsenin haberi Olmaz.
    Yıllar yılı işsiz kalırsın, aslan sosyal demokrat belediyelerde herkese iş bulunur, sana bulunmaz, Olmaz.
    En sonunda da, hocam, hocam dersin, sevgini, özünü, yüreğini paylaşırsın. Ama sonunda adam yerine konulmazsın, toplantıya çağrılmazsın. Bu olur işte; neden mi? Bu devirde, dönek olacaksın, oynak olacaksın, her yerin oynayacak tabiri caizse, cilveli olacaksın. Orada ayrı, burada ayrı, şurada ayrı ayrı oynayacaksın oyununu. O zaman devlet de seni sever, Alevi kurumları da seni sever, hocalar da seni sever, Diyanet de seni sever... Sever de sever... Ama bunlar bize OLMAZ... Adım Mesut, Soyadım Bahtiyar; bol bol gezince Mesut Bahtiyar'dan türküler dinliyor bazıları... Yüreğimdeki sevgidir, aşktır beni gezdiren; meraktır, aşktır, bir şeyler yapma isteğidir, çektiğim fotoğraflar, videolar... Çok imrenen, bazen kıskanan, hiç bir destek vermeyen kişiler, kurumlar biraz da siz çekin bu fotoğrafları, videoları, biraz da siz yapın dedelerle, atalarla söyleşiler... Bazılarının bir masa başında verdiği yemek parasına bir öğrenci okur... Avrupa'daki de aynı, Türkiye'deki de aynı, inanmazsınız ama Balkanlar'daki de aynı. Bana ne yardım edeceksiniz, ne öğrenci okutup, araştırmaları destekleyeceksiniz, altında son model jiple gezen, sağdan soldan para toplama şampiyonu olanlara sizler yardım edin...
    Dostlara muhabbetlerimle...
    Ayhan Aydın
    07 Aralık 2019 

 

  • ANIMSAMA

İsmet Zeki Eyuboğlu

Bugün yalnızdım evde
Gün bölünmüş ortasından gitmiş yarısı
Bir umut yok penceremde
Ekmek, beyaz peynir, kavun
Yumuşak bir uyku yığmış içime.

Uyumak: kendinden kopmak
Anlamadan, duymadan
Bir ot gibi yaşamak
Ağır geliyor yüreğe,
Yaşamak uzanmaktır geleceğe.

Birden, uzak dağlardan esen
Çiçek kokuşlu bir yel gibi
Parmak uçlarından sıcak duyguların aktığı
Sevgi dolu bir el sessizliğiyle
Dokunmuş özlemin etime.

Nasıl doğarsa gün yüce dağ doruklarından
Yeşeren bir ovaya yayılırsa sessizce
Nasıl vurursa günün ilk ışıkları bir ormana
Nasıl yansıyıp kırılırsa ışınlar suda
Öyle döküldü belleğimin avuçlarına
Etinle, kokunla
Duydum bir daha yaşadığımı yokluğunla…

 (İsmet Zeki Eyuboğlu, Taşoğulun Başında, Pencere Yayınları, 1998, Sayfa: 79

İstanbul)

  • Gümüşhane'nin aydınlık yüzü Kamil Koç dostlukla Garip Dede Cemevi'nde bir araya geldik. Şiran'daki maden aramaları ve diğer konularda sohbet ettik. Ordulu bir güzel canımız Selçuk Hazinedar'la tanıştık. Alevi Dernekler Federasyonu ve Garip Dede Cemevi Dernek Başkanı Celal Fırat Dedemizle de selamlaştık. (8 Aralık 2019)

 

  • Kanlı Maraş'ta insanlara kıyanlar, bir gider bin geliriz... Pir Sultan'ın torunlarını öldürerek hiçbir zaman yok edemeyeceksiniz. Bunu anlayamadığınızı biliyoruz, "Ben Musa'yım sen Firavun, kaçıncı ölmem bu hain, Pir Sultan ölür, dirilir"... Bu çocukların mazlumluğu ve masumluğu yeryüzünde bir gün faşizmi yok edecektir... Bunu anlayın artık...

 

  • 8. Henri. İngiltere'ye 1500'lü yıllarda hükmetmiş bir kral. O bir kral değil, eşleri olan kadınların başlarını çeşitli bahanelerle vurdurabilecek kadar aşağılık, egolarıyla ülkeyi kasıp kavuran bir pislik. Avrupa bunları gerilerde bıraktı. Bize hâkim olan iktidar olma, hükmetme, kadını ezme anlayışı ne zaman bitecek acaba...

 

  • SULAR BULANIRKEN

Geri dönüyordu dağların doruğundan
Son ışıkları yağarken yeryüzüne güneşin
Bir sessizlik yayılırken dağlara,
Korkunun kara sessizliği çöker ormanlara,
Işıyan çamların iğne yaprakları salkımları
Bölüşüyor ay ışığını,
Emer serinliğin sessizliğin,
Yaylımda anasının memesine asılan bir kuzu gibi
Büyür anıların kucağında bilinmeyen özlemler,
Duymaz suların belleğinde yolcudan bir iz,
Öyledir tadı çıkarılan deniz.
Kara Zıpkalılar ne bir taş, ne bir yazı
Bilmeden, unutulmuşluğun kucağında,
Boşlukta dolaşan bir destan
Maçka yaylalarında.
O günden bu yana nice geceler geçti
Karanlığında geriye yürüyen tutkunun,
Aydınlığa güneş doğmadı,
Bir Kara Zıpkalı’nın günün ilk gülüşünde
Adı anılmadı.
Ben Maçka’nın Ocaklı Köyü’nden
İstanbul’a gelirken
Kara Zıpkalılar geçti gözlerimin önünden,
Destan düşürdüm üstüme
Destana sığmadı.

Sayfa: 9

 

  • YAYLA

Maçka’nın Ağralarsa Yaylasında
Bir tepe vardır
“Kıran” derdik ona çocukluğumuzda
Bir yüzü Meryemana’ya bakar
Bir yüzü kuzeyden Maçka’ya.
Gidersen iki istihkam görürsün orda
Yan yana güneyde,
Birkaç mezar silinmek üzeredir az ötede
Ağlar gibi bakar Trabzon’a doğru,
Ne dağlar söyler adını, ne yaylacılar
Sığırlar bile varmaz otlamaya yeşilin koyusunda
Ürker gibi bakarlar ne vardır orda.
Sessiz, sözsüz diliyle söylüyor ki mezar
Benim dünyam benimle başlar
Unutulduğun gün benimle biter
İnandığım inanmadığım
Benimle gelir benimle gider.
Biz, diyor ölüler,
Yatmasaydık derin uykumuza burada
Sizin gölgeniz bile görünmezdi bu yaylalarda.
Ey Maçka Yaylaları
Ey atarımın da düşmanlarımın da
Kanlarıyla ıslanan yeşil yaylımlar
Zifin kokuşlu sarıçiçekler
Çağırdığım türküleri birbirine yansıtan
Yankılandıran kayalar, Sesli Kayalar
Görkemli tepeler
Ürkünç oyuklar, dik koyuklar,
Bıçak gibi kesen sağlıklı sular
Yeşil ormanlar gürgenler çamlar komarlar
Kitaplara sığmadı Kara Zıpkalılar
Karadeniz’de doruklarından
Kar eksilmeyen dağlara yazıldılar.

Kara Zıpkalı Uşaklar Destanı, İsmet Zeki Eyuboğlu, Sayfa: 11, Pencere Yayınları, 1999, İstanbul

 

  • Her gittiğimiz yere gönlümüzün aydınlığı ve Hakk - Muhabbet - Ali aşkıyla gideriz. Hiç bir karşılık beklemeden hizmet etmeyi bir görev biliriz. Nice ölümsüz anılarla döneriz. 30 yıldır bu hiç değişmemiştir, değişmeyecektir. Geleneği Yaşatanlara muhabbetlerimle...

 

  • Candır, canandır... Aşktır, sevdadır... Ulu dorukların arkasındaki umuttur, Hızır'dır, yarınlarımızdır... Doğa bilincine ulaşanların önünde eğilir niyaz eylerim... (Dersim’de yaban geyiklerini avlayanlara karşı, halk kampanya başlattı.)

 

  • Ben dost ile dost olmuşam kimseler dost olmaz bana
    Münkirler bakıp gülüşür selâm dahî vermez bana

Ben dost ile dost olayım cânımı fedâ kılayım
Ölmezden evvel öleyim dünyâ bâkî kalmaz bana

Terk eyledim cümle işi Hakk yoluna kodum başı
Dost yüzünü göreliden sabr ü karâr olmaz bana

Ben âşık-ı bî-çâreyem başdan ayağa yâreyem
Ben bir deli dîvâneyem aklım da yâr olmaz bana

Aşk odu yaktı cânımı kimseler bilmez hâlımı
Seçemem soldan sâğımı garet ü âr olmaz bana

Sanmanuz beni deliyem dost bahçesinin gülüyem
Mevlâ'nın kemter kuluyam kimse kıymet vermez bana

Ey bi-çare aşık senün kimden korkar acep canın
Korktuğun da dost olıcak hayf ile kar olmaz bana.

Aşkın ile ben tüterem dayim oturup aglaram
Dahi kime yalvarayam, heman derman sensün bana.

Bülbül oluban öterem dost bahçasında biterem
Gül alıram gül sataram bâğ u bostân olmaz bana

Dervîş Yûnus bir nic'edem fânî cihânı terk edem
Yâne yâne dosta gidem perde hicâb olmaz bana

Yunus Emre

 

  • Ben tüm terör eylemlerine karşıyım... Her daim aynı yerdeyim, aynı insanım... Gölgelerde gezmem, çıkar pazarlarında yürümem... Her ortamda aynı kalmak zordur, her renk içine girip kendi renginde kalmak güçtür... Biz de hep böyle kalalım... Bu yolda kendine bakmayıp bizde suç arayacakların gülünç hallerini umursamayalım...

 

  • Sırrı Hakikat, Gönül Yolu gibi nice güzel isimleri kullanıp sayfa açanlar, profil resmi olmayanlar, kendini net bir şekilde ortaya koyamayanlar, bazen olur ya sayfanıza gelen en ufak bir şekilde kadınları aşağıladığını hissettiğim, nefret söylemi olan ilgisiz kişileri de tümden çıkarmak lazım yaşamdan...

 

  • Bazen de düşünüyorum, bu bazı yarı cahil dernek başkanlarının bazen aklını çelen, onları bazı kararlar almaya yönelten; kendi çıkarını gizli tutup insanları maharetli bir şekilde yönlendiren, onlara akıl veren (aklını çelen) kimi sözde akademisyen ve yazarlar mıdır, acaba?

 

  • Etkinlik Olsun Da Ne Olursa Olsun...
    Bir etkinlik, bir anma, bir söyleşi furyasıdır gidiyor...
    Bir ozanı analım, bir söyleşi yapalım... Kişiler, kurumlar bir telaşın peşindeler...
    İçeriği, katılımcıları, dinleyenleri çok önemli değil. Bir dernek başkanı bir faaliyette bulunmuş olmak için, bir yazar kendini gösterip kitaplarını satmak için, sözde sanatçılar da nemalanmak için çırpınıp duruyorlar.
    Bazen "anma" yapılacak kişinin diyelim bir ozanın yakınlarının haberi bile olmaz anmadan, daha doğrusu onlara haber bile verilmiyor, işin tam uzmanı olunmadan söyleşiler yapılıyor. Amaç ne? Bir ozanı anmak. O ozan yeteri kadar anılıyor mu? Felsefesi ortaya konulabiliyor mu? Yok. Derdiniz ne? Bakın biz (ben) etkinlik yaptım bu konulara çok duyarlıyım, bunları en iyi ben bilirim hastalığı.
    İçeriğini tam oluşturmadan etkinlikler yapmak... Bizlerin ortak zaaflarından birisi oluyor...
    Vah ki vah...
    Yazık, yazık yenemediğimiz benliğimize yazık...

 

  • Bu ülke; insanlarını zindanlarda eziyetle, işkenceyle, baskı ve zulümle susturma yol ve yöntemini terk etmediği müddetçe ne demokrasi gelir bu ülkeye, ne terör biter, ne de tam bir barış sağlanır. 12 Eylül faşizminin idamlarının yerini şimdi uzatılıp giden hapisle infazları aldı.

 

  • VEYSEL KARANİ

Bin deveyi bir akçeye güderdi
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde
Anı Hakk yoluna sadaka verdi
Sultan Veysel kara Yemen ilinde

Yastığı taş idi hırkası postu
Ol idi Mevla’nın sevgili dostu
Mümin kullarına eylemez kastı
Sultan Veysel Kara Yemen ilindi

Kırk düğümden kuşağı var belinde
Düğümünü teşbih etmiş elinde
Muhammed kalbinde Ali dilinde
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde

Deve yününden şal hırka giyerdi
Bakmadan görür çağırmadan duyardı
Bin deveyi bir akçeye güderdi
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde

Güdeceği deve binden çoğ idi
Ziyan etmem deyü sözü sağ idi
Bağın bahçenin siperi yoğ idi
Sultan Veysel Kara Yemen ilindi

Bir gün develeri bir bağa doldu
Çubuğunu kırdı yağrağın yoldu
Devecei saklandı bahibi geldi
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde

Bağ sahibi geldi deveci yoktur
Çubuğu kırılmış üzümü çoktur
Ol zaman bildi ki deveci Hakk’tır
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde

Ol zamanda budadılar bağları
Eyalete nişan etti beğleri
Kahve karanfil yetürdü dağları
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde

Meğerse kahvenin yeri ol imiş
Muhammed Ali’nin yâri ol imiş
On seki bin âlem nuru ol imiş
Sultan Veysel Kara Yemen ilinde

Hırka ile tacı gönderdi Bari
Ondadır Muhammed Ali’nin yeri
Veli’m der ki iki cihan serveri
Sultan Veysel Kara Yamen ilindi

İğdecikli Âşık Veli

(İğdecikli Aşık Veli, Hayatı – Kişiliği- Deyişleri, İbrahim Aslanoğlu, Can Yayınları, Sayfa: 41-42, 2014, İstanbul)

  • Seyyid Nesimi Anıldı

Büyük Alevi ozanlardan Seyyid Nesimi, Düşler Dünyası Sanat Topluluğu tarafından, 14 Aralık 2019 Cumartesi günü, Karacaahmet Sultan Dergâhı’nda düzenlenen bir önemli etkinlikle anıldı.
Anmada, Prof. Dr. Armağan Elçi, Gazeteci Ali Naki Özkan, Yazar Ayhan Aydın, Yazar Şah Hüseyin Şahin birer konuşma yaptılar.
Sunuculuğunu Şair İsmail Aydoğmuş'un yaptığı etkinlikte Karacaahmet Sultan Dernek Başkanı Muharrem Ercan Dede, Halk Ozanı - Yazar - Yayıncı Adil Ali Atalay (Vaktidolu), Ali Baba Pir Feyz. Efendi Dernek Başkanı Yahya Aslandaş Dede de günün önemiyle ilgili halkı selamlayan birer konuşma yaptılar.
Paneli Şair Selahattin Yalçın'er yönetti.
Etkinlikte halk ozanlarımız, sanatçılarımız gerek Seyyid Nesimi'den, gerek Kul Nesimi'den, gerekse de ulu ozanlardan ve kendi yazmış oldukları şiirlerden örnekler sundular.
Hakk Muhammed Ali aşkıyla dönülen semahlarla birlikte gönüllerin birlendiği güzel bir etkinlik nihayetlendi.
Etkili şiirleri çok geniş bir coğrafyada Alevi – Bektaşi Yol ve Öğretisi’nin yayıldığı ocaklarda, tekke ve dergâhlarda söylenip, ismi ölümsüz ulu ozanlardan birisi olmasını sağlayan Seyyid Nesimi 1416 (1418/19) tarihinde katledilmişti. Hurufilik etkinsinde kalsa da, kendi özgün kimliğiyle batini İslam Yolu’nun öncü isimlerinden birisi olmasını sağlayan ve “Enel Hakk” düsturunu dile getiren dizelerinde insanlığın evrensel değerlerini de yakalamış olan Seyyid Nesimi, kendisinden önceki ozanlardan etkilendiği gibi kendisinden sonraki ozanlar üzerinde de önemli etkiler bırakmıştır.
Görüşlerini, düşüncelerini korkusuzca dile getirip, bunun bedelini en ağır şekilde ödemiş olan ve derisi yüzülerek Suriye Halep’te katledilen Seyyid Nesimi, geniş halk kesimleri tarafından bu arada İran’da, Azerbaycan’da, bugün de her daim sevgi, saygı ve muhabbetle anılmaktadır. Türbesi de Halep’de Halep kalesinin karşısındadır. Ama maalesef büyük bakımsızlıklar içindedir.
Ozanın 650. Doğum Yılı olarak kabul edilen bu sene de Seyyid İmadeddin Nesimi’ye saygı anlamında yapılan bu etkinlik Alevi Bektaşi dünyası için de önemli oldu.
Alevi Bektaşi toplumu kendi değerlerini tanıdıkça, görüş ve düşüncelerini, eserlerini yaşattıkça kendileri de geleceğe doğru yol alabilirler.
Bu vesileyle katılımcı geniş kitleye Seyyid Nesimi’nin yaşamı, eserleri, mücadelesi ve yaşadığı devrin özellikleri hakkında bilgilerin sunulması çok yararlı oldu.
Bu etkinliği düzenleyen başta Şair İsmail Aydoğmuş olmak üzere Düşler Dünyası Sanat Topluluğu’na, insanlarımıza kapılarını açan ulu dergâhlarımızdan Karacaahmet Sultan Derneği – Cemevi Yöneticilerine ve tüm konuşmacı ve katılımcılara şükran duygularını sunmak bir borç olmuştur.

Muhabbetlerimle.
15 Aralık 2019

Ayhan Aydın

 

  • Bir süredir rahatsız olan köylümüz Yeter Selvi'yi Çeşminaz -Cemal Aydoğan'la birlikte ziyaret ettik. Kendisine sağlıklı nice mutlu günler dileriz. Çok geçmiş olsun.

 

  • Bir Baksak Acınacak Hallerimize...
    Yeni partilerin Türkiye'ye ve bizim Alevi - Bektaşi camiasına verebilecekleri hiçbir şey olamaz. Oralarda yer alacakların kişisel menfaatleri Aleviliği siyasete alet etmenin en çiğ örnekleri olabilir. Aleviliği; sözde Alevi haklarını almak için siyasete girmenin bir aracı yapacaklar her zaman var olacaktır.
    Bu ise onların değil, yıllar yılı buna vesile olan, tüm olup bitenleri sessiz bir şekilde izlemekten başka bir şey yapmayan, eylemsizliğiyle her türlü olumsuzluğu da onaylamış olan bu toplumun bir açmazı ve suçudur.
    Aynen Alevi toplumunun geleceğine ipotek koyar gibi hiçbir yaratıcı ve olumlu vasıfları olmadığı halde türlü yol ve yöntemlerle Alevi kurumlarının başına uzun yıllardır oturup bir türlü gitmeyen başkanlar gibi onlar da yozlaşmanın ürünleridir.
    Ne ilginçtir, bundan vazife çıkaran birileri de olur elbette bu ortamda. Bu durumda sanırım yeni yeni fırsatlar da doğar bazı kurnazlara; Alevileri kullanıp çeşitli partilere transfer olan satılmışların yerine, onların izinde yeni yeni turfandalık adaylar ortaya çıkar Alevi kurumlarının başına...
    İyi ki Ulu Pirlerimiz, Ulu Ozanlarımız bu günleri görmemişler... Onların tüm miraslarına ihanet edip, tüm varlığımıza yazık ediyoruz...
    Kişiliksizleşerek, omurgasızlaşarak, menfaat için yolumuzu satarak adileşiyoruz...
    Yazıklar olsun hepimize; çünkü bu sonuç nihayetinde tümümüzün ortak suçunun ürünüdür...
    Bu yolu atalarımız, kendi kişisel çıkarlarımız için kullanalım diye mi, kurup, bedeller ödeyerek bugünlere kadar getirdiler?
    Hepimizin birbirimizi sorgulamamız, uyarmamız bu yolun gereğidir. Çünkü; Yol Cümleden Uludur...
    Sadece bir iki yazı yazmak, bağırıp çığırmakla da bu iş bitmez...
    Tümümüz, her birimiz birbirimizden sorumluyuz.
    Uyarmak, gerekirse tedbirlerini almak, çözümlerini de ortaya koymak yine bu yolda olanların sorumluluğudur.
    Boş boş konuşup, bazı şeyleri de yazmak yetmez...
    Bugün Alevi Bektaşi toplumunun en büyük açmazı; kollektif akıllarını-hafızalarını çalıştırarak sorunlarını çözecek yöntemleri, yolları, sistemleri ortaya koyamamalarıdır.
    Bu yol bugüne kadar nasıl geldi?
    Sorunları çöze çöze geldi.
    Sorun; sorun çözmedeki yol ve yöntemleri kullanamamaksa, bunun çözümü yine Alevi Bektaşi sisteminin içinde bellidir. Herkes kendini benzersiz ulema zannederse elbette sorunlar çözülmez. Başlar ayak, ayaklar baş oldu lafı herhalde boş bir laf değildir.

Sonuçta; Yüzyılların büyük öğretisi olan Alevi Bektaşi Yolu'nda sorunlarını çözemeyen bir toplum, bu büyük Öğreti'ye de, Yol'a da, geçmişine de, geleceğine de telafisi imkansız zararlar verir...

Sözde değil, özde birlik ve sorunları birlikte çözmek için, geleneksel ve modern mekanizmaları birlikte çalıştırılarak daha ciddi çabalar ortaya koymak gerekir.

Alevi - Bektaşi toplumu, gelecekte var olmak istiyorsa bu gayretler içinde olmak zorundadır.

Muhabbet ehline saygılarımla...

Ayhan Aydın
16 Aralık 2019

 

  • Mutluluk Dağıtan Sözde Büyücüler…

Birisi elinize bir kartvizit sıkıştırdığında iyi bakın o kâğıtlara… Ne çok uzmanı oldu şu Türkiye’nin. Çalışma alanım gereği ben en çok şunları görür oldum: “Alevilik Uzmanı, Alevilik Bektaşilik Uzmanı, Dede – Yazar - Uzman, Tarihçi -Yazar- Ozan…” gibi onlarca kartviziti biriktiriyorum. Afiş, kartvizit biriktirme merakım var. Arşivciyim ya… Hani eskiden, ben de birkaç kez rastlamıştım; seyyar sünnetçiler, berberler vs. varmış; seyyarmışlar yani, sokak sokak dolaşırlarmış ellerinde bavullarıyla. Şimdi yaşasalardı, (belki de örnekleri vardır); mutlaka ve mutlaka kartvizit bastırırlardı; “Acıtmadan En İyi Sünnet Yapılır, Zararsız Yollarla, Acıtmadan Sünnetçi Tanınmış- Meşhur Ali Ağa, Avrupalı Artistler Gibi Traş Edilir, Ustaların Ustası Memmet Usta…” gibi mutlaka kartvizit bastırırlardı. Çok da ucuz hani kartvizit, herkes de yaptırabiliyor nasılsa.
Bir de efendim “Yaşam koçları” sardı piyasayı, hem de bir de Mutluluk Uzmanları.
Her evin bodrumunda muayehane açılmıyor mu güzelim yurdumda, bir oda bulan ders vermeye de başlıyor, her yer dershane, her yer okul, her yer hastane, herkes şifa dağıtıcısı bu ülkede…
Şimdi de mutluluk dağıtıcıları var… Adam oturmuş bir çınar ağacının altına mutluluk dağıtıyor… Baksanız bir beyefendi, bir okumuş, bir kendisini yetiştirmiş… Ne hocası, hocaların hocası o… Büyük liderlik potansiyeli olanları hemen keşfeder, yaldızlı sözleriyle sizi büyüler, kimi düşünürlerin, yazarların altın sözlerini çok iyi ezberlemiştir, not etme kabiliyeti de çok fazladır, bol bol onları kullanır, o güzelim konuşmasıyla hemen size yaşam koçu olur, size mutluluk dersi vermeye başlar…
Bu tip insanlar da çoğaldı son zamanlarda çevremizde.
İnsanoğlu bu… Zaafları var, açmazları var, çıkmazları var, öngörüsüzlükleri var… Hemen tanıyamıyorsun karşındakini… Hele hele ben… Her sakallıyı dedem sanan ben… Her insanı bir eren gibi görüp saygı gösteren, arkasından giden, her sözüne değer veren ben… Ben mi tanıyacağım, ayıracağım insanları? Bazıları herkese akıl, fikir, ders verirler; hayata dair, dürüstlüğe dair, mutluluğa dair, aile değerlerine dair… Aslında darmadağın ve ibretlik öykülerini bilenler bilir, zaaflarını bilenler bilir… Asıl ders alması gereken, akıl alması gereken, bu çıkarcı insanlar bir de yazar olurlar, yaşam koçu olurlar, mutluluk okulunun hocası olurlar…
Gerçekleri dile getirenler ise ”normal değil” olur…
Herhalde sevgili okurlar; onlar gibi bencil, ikiyüzlü, çıkarcı birileri olmaktansa, “normal olmamak” daha iyidir, ne dersiniz?

Ayhan Aydın

(Yüreğimde İnce Dallar Kırılır - Küçük Prense Mektuplar, Bir Yazıdan Bir Bölüm)

 

  • Maraş, Maraş, Maraş
    Kanlı Maraş...

Dostluğu, barışı, kardeşliği, birlikte yaşama güvenini yok etmek için inlerinden çıktılar... Sanki anaları onları hiç emzirmemiş, babaları onların arkasından koşmamışlar yere düşmesinler diye...
Demek ki faşizm böyle bir şey; içtiği sudan, yediği ekmekten, tuz hakkından gerçekten haberdar olmamak, hayvandan da aşağı olmak hali yani...
İçimizde onlara karşı yok edemediğimiz bir nefret, dinmeyen bir öfke var...
Çünkü biliyoruz ki emperyalizmin uşağı olarak kan dökmek, can almak için hala aramızda dolaşıyorlar.
Sevgisizlikten, bilgisizlikten besleniyorlar, bir köpek gibi sahiplerinin istediklerini körü körüne yapıyorlar, vuruyorlar, kırıyorlar, öldürüyorlar.
Bu topraklar her daim katliamların, kırımların, kıyımların yurdu olmuş ne acı ki...
Hep güzellikler dile getiririz ülkemiz için ama ister sermaye deyin, ister emperyalizm deyin, ister faşizm deyin, ister dinci gericilik deyin, ne derseniz deyin...
Her zaman ne yazık ki, bu topraklarda hep Aleviler katledilmiş, Solcular öldürülmüş, Kürtler - Ermeniler - Rumlar çile çekmiştir. Kadınların ezilmesini, çocukların örselenmesi, işçilerin sömürülmesi ise ayrı bir başlık.
Bu ülkede toplumsal kesimler olarak her daim belli kitleler hedefte tutulmuş, onlar yok edilmek istenmiş, onların hakları kısıtlanmış, her zaman onlara daha dar alanda yaşamaları için sonu ölümlerle biten ağır bedelli dersler verilmek istenmiştir.
Bu ülkede sol olmaz, inanacaksan bizim istediğimiz gibi inanacaksın, bizim buyurduğumuz gibi yaşayacaksın, burası hepimizin değil, sadece bizim yurdumuzdur, düşüncesi bunun altında yatan zihniyet.
Bunu bu ülkeye hakim olan güçler yapmışlardır. Bizzat devleti yönetme erkinde olan muktedirler yapmışlardır bu zulümleri, bu baskıları, bu katliamları...
1978 Maraş Katliamı'nda da, en az yüz kişi gözü dönmüş, insanlıktan çıkmış yaratıklar tarafından katledildi.
Vahşi bir hayvandan daha aşağı olan katiller saldırdılar insanlarımıza; vurdular, kestiler, katlettiler...
Çok şeyler söylendi, söylenecektir bu katliamla ilgili...
Planlı, programlı yapılan bir tertip bu katliam, Alevilerin varlığına tahammül edemeyen, Türkiye'de sol düşünceyi yok etmek isteyen devlete hakim olan faşist zihniyetin ürünü.
Acılarını yazsam yüreğim kan ağlar, ellerim tutmaz yazamam...
Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Bu topraklarda bir daha asla Maraşlar olmasın, hiç bir ana'mızın gözünden yaş dökülmesin...

Ayhan Aydın
18 Aralık 2019

 

  • KÖKLERİMİZİ UNUTMAYALIM…
    KALENDERİLERİ DE ANALIM…

İki âlemde sultandır Kalender
Kadim küfrü, imandır kalender
Kalenderdir, hakikat sırr-u göheri
Emir-i hayy-i fermandır kalender

Kalender, Mustafa vü Murtaza’dır,
Zehi cism ile candır kalender.
Cihan içinde ser tapa Burhana,
Şahın aşkına kurbandır kalender.

Mifarler ki mest-i haktı candan,
Visal-i şaha mihmandır kalender.
Cihanın derdini buldu geda buş,
Acaip Ehl-i imandır Kalender.

Keçindi, şöhret-i âlem göründü,
Hesabı cümle ihsandır Kalender.
Velayet kabesini açtı Hatayi,
Gulam-ı şah-ı merdandır Kalender.

 

  • Yunus’u Anlasak…

Bir zamanlar softalar Yunus Emre'yi hiç sevmezlerdi. Ama kapitalist düzende, eskiden kötü dediğine de şimdi iyi de, her kimden nasıl yararlanıyorsan yararlan, zihniyeti vardır. Şimdi ise hepsi bir Yunus Emre, Ahi Evran, Mevlana, Hacı Bektaş uzmanı kesildiler. Tüm değerleri kendilerine mal ediyorlar. Aynı zamanda kendi ideolojik görüş ve düşünceleri içinde bunların düşünce dünyalarını eriterek, asıl yapılarını bozarak yozlaşmış yapılarına payanda yapıyorlar. Bu böyle, hal böyle yani. Ama peki Alevi Bektaşi toplumu, hatta bırakın toplumu bu kesimin aydını ne yapıyor, bu değerlerin değerini tam biliyor mu? Onu da geçelim, her gün cemevlerine çağırmaya başladığımız salya - sümük Şiiliği, Sünniliği dolaylı olarak Alevilik diye anlatan şarlatanlara karşı, yazarımız, dedemiz, babamız, dervişimiz, sözde ozanlarımız bu değerlerin değerlerini gerçekten tam bilebiliyorlar mı? Yunus Emre'nin tüm eserlerini okumuş kaç tane dedemiz var mesela, bunu merak ederim...

 

  • HURİ İLE GILMANI

Ben dervişim deyene, bir ün edesim gelir
Seğir düben sesine, varıp yetesim gelir

Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir

Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
Varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir

da gölgedir deyu, ta'n eylemen hocalar
Hatırımız hoş olsun, biraz yanasım gelir

Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam, biraz uçasım gelir

Andan Cennete varam, Cennette huriler görem
Huri ile gılmanı, bir bir koçasım gelir

Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeker, bir Molla Kasım gelir

 

Diyanet Bu Sefer Kafayı Erkeklere Taktı...
Tabii ki herkesi suçlamak mümkün değil... Nice nice dürüst, insan sever, hoşgörülü ilahiyatçılarımız, din adamlarımız da var... Ama ülke bataklığa gidiyor derken bunda da bir doğruluk payı var... Biraz önce de yine bir haber vardı... Daha önce de duymuştum, Diyanet İşleri Başkanlığı Erkeklere Kısa Pantolon Uyarısı yapmış. Erkeklerin düşük pantolon giymeleri başkalarını "rahatsız" ediyormuş. Bir de "dar pantolon giymeyin" denmişti. Ya bu toplum tümüyle sapıklaştı, ya da Diyanet ve bu kafalar bu toplumu "dine hizmet" adı altında, iyice hasta ediyor. Adli, sosyolojik, psikolojik durumlarla ilgili fetva makamına dönüşen Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkeye büyük zararlar veriyor... Bu yasakçı kafanın arkasında pornografik sapık kafa vardır... Dini perde ederek, her türlü ahlaksızlıklarını örtmek bu pisliklere kaldı... Erkek saçını uzatmasın, küpe haşa, dar pantolon giyme birileri tahrik oluyor, düşük pantolon giyme... Kadınları bıraktılar bu sefer erkeklere kafayı taktılar... Siz ilk önce tecavüz, taciz her türlü iğrençlikle anılan "dinci" yurtlarınızı, dinci vakıflarınızı, Kuran kurslarınızı, ilahiyat fakültelerinizi, imam hatip liselerinizi düzeltin ey şerefsizler, bu toplum sizin söylediğiniz, sandığınız kadar kadar ahlaksız, sapık değil... Bunu körükleyen sizin o ortaçağ yasakçı kafanızdır... Bir sizi inlerinize sokamadık ya, Atatürk size gerçekten az bile yapmış... Ne ırkçıyım, ne barbarım, ne bir katil ruhluyum... Ama iyice anlaşıldı bu ülkenin iyiliği için sizin darmadağın edilmeniz gerekiyor... Siz ne iyilikten, ne güzellikten, ne sevgiden, ne hoşgörüden, ne ilimden, ne bilimden anlarsınız... Bu toplumu hasta eden sizlersiniz... Yazık, yazık, yazık... Ülkemize, ülkemizin geleceğine, gençlerimize yazık...

Ayhan Aydın

23 Aralık 2019

 

Bedreddin’in Düzeninde

Nice gerçek dile gelmiş
Bedreddin’in düzeninde
Halkın yüzü güle gelmiş
Bedreddin’in düzeninde

Birlik olup halk derilmiş
Üretime hız verilmiş
Sömürü yere serilmiş
Bedreddin’in düzeninde

Alın teri değer bulmuş
Boş ambarlar tahıl dolmuş
Zengin fakir eşit olmuş
Bedreddin’in düzeninde

Kara yazı ak edilmiş
Aç karınlar tok edilmiş
Kula kulluk yok edilmiş
Bedreddin’in düzeninde

Bilim denen ışık yanmış
Sağır duymuş kör uyanmış
Açlar doymuş susuz kanmış
Bedreddin’in düzeninde

Herkes kardeş kullar ortak
Meyve veren dallar ortak
Yar dışında mallar ortak
Bedreddin’in düzeninde

Derviş Kemal, Hakk’ın kulu
Yüreğimde umut dolu
Mutluluğun gerçek yolu
Bedreddin’in düzeninde

Hazreti Hüseyin’e

Kerbela’ya doğru giden
Yollar ağlar Hüseyin’e
Şehitleri tavaf eden
Yeller ağlar Hüseyin’e

Hararetten yanık olan
Mezalime tanık olan
Bir anlamda sanık olan
Çöller ağlar Hüseyin’e

Muharrem’de kara giyen
Ağlayarak Allah diyen
Saz döşünde inildeyen
Teller ağlar Hüseyin’e

Kerbela’dan yara alan
Bu acıya maruz kalan
Hakikatta mümin olan
Kullar ağlar Hüseyin’e

Derviş Kemal, göçü seçen
İnsanoğlu gibi göçen
Sayıları bini geçen
Yıllar ağlar Hüseyin’e

20 Ağustos 1987

Kızıl Deli

Cenab-ı Ali’ye gönülden uymuş
Bektaş-ı Veli’ye muhabbet duymuş
Erenler yoluna başını koymuş
Sözünü ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

Hacı Bektaş onu candan severmiş
Her zaman O benim sağ kolum dermiş
Fethetmek üzere Rum’a göndermiş
Sözünü ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

Kırık kişi birleşip girmiş savaşa
Urumu fethetmiş bir baştanbaşa
Kılıcı keskinmiş işlermiş taşa
Sözünü ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

Edirne Paşası bunu işitmiş
O yüce kişiye misafir gitmiş
Bir kap aşla arpa orduya yetmiş
Sözünü ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

Mağrip’ten Maşrık’ı görürmüş gözü
Yaylada var imiş atının izi
Bir etek kum ile bölmüş denizi
Sözünü ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

Pınarı ne kurur ne de taşarmış
İki ayrı yerde Tekkesi varmış
İkisinde birden çerağ yakarmış
Sözüne ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

Derviş Kemal der ki, Urum’a gelmiş
Türklüğü yaymayı vazife bilmiş
Her iki Tekke’de bir anda ölmüş
Sözünü ettiğim Kızıl Deli’dir
Yolundan gittiğim Seyit Ali’dir

10 Mayıs 1983

Kaz Dağında İbadet
(Sarı Kız’ın Aşkına)

Kaz dağında bayram var, Sarı Kız’ın aşkına
Dost iline seyran var, Sarı Kız’ın aşkına

Barışsınlar dargınlar, birlik olsun tüm canlar
Yola çıksın kervanlar, Sarı Kız’ın aşkına

Kaz dağına gidilsin, türbesine girilsin
Arz-ı niyaz edilsin, Sarı Kız’ın aşkına

Okunarak gülbengler, uyarılsın çerağlar
Yansınlar haşre kadar, Sarı Kız’ın aşkına

Dar duruşu sağlansın, eller bele bağlansın
Sürülsün dem-i devran, Sarı Kız’ın aşkına

Ocağa binsin kurban, kadehe dem konulsun
Tüm canlara sunulsun, Sarı Kız’ın aşkına

Saki hazır bulunsun, kadehe dem konulsun
Tüm canlara sunulsun, Sarı Kız’ın aşkına

İnlesin dertli sazlar, dile gelsin düvazlar
Arşa çıksın avazlar, Sarı Kız’ın aşkına

Bakın açıldı saha, canlar durmayın daha
Haydi, kalkın semaha, Sarı Kız’ın aşkına

Bu bayram böyle bitsin, dualar Hakk’a yetsin
Dertler savulup gitsin, Sarı Kız’ın aşkına

Derviş Kemal kul ola, bu nefes makbul ola
Niyazlar kabul ola, Sarı Kız’ın aşkına

1 Temmuz 1980

Şiirler

Şah Nefesi, Derviş Kemal, Şiirler, Yayına Hazırlayan: Kılavuz Bakır, Alev Yayınları, Temmuz 2012, İstanbul

 

  • Ezidiler Bu Evrenin Renkleridirler...
    Yok Sayma, İnkar, Zulüm, Baskı Kar Eylemez...
    • Sarıkamış Bitmedi, Bizi Biçmeye Devam Ediyor...
      Enver Paşa denen bir piskopatın yanlış kararları, Türkiye'nin geleceğini tırpan gibi biçti, tek kurşun atamadan binlerce er'imiz kahredici soğukta telef oldular. Sonsuzluk alemine karışırken acaba bizlere haklarını helal ediyorlar mıydı o ölümsüz er'ler? Onların ruhları dolaşıyor dört bir yanda, hiç kimse bundan bir rahatsızlık duyuyor mu?
      Şimdi geçmişin namertlerine methiyeler dizme zamanı değildir.
      Bugünün ruh hastası, ihtiraslarıyla Enver Paşa'dan farklı olmamak üzere kendi kendisine yeni yeni cepheler icat ederek tüm Türkiye'nin geleceğini tırpanlamak istemektedir.
      Binlerce şehit, birlerce işsiz - umutsuz - intihara eğilimli genç, yok pahasına satılan milli servetler, şuna buna peşkeş çekilen, dökülen kanla kazanılmış bir kutsal yurt...
      Bu saraydaki deli'nin hışmından tüm milletimizi yüce yaratıcı korusun, yeni Sarıkamış'lar yaşanmasından bizi emin eylesin...

 

Ayhan Aydın

22 Aralık 2019

 

  • 1990, Avcılar Öğrenci Yurdu... Köklerimizden hiç kopmadık, her daim okuduk, araştırdık, her türlü yokluğa karşı direndik... Direncimiz, insan sevgimiz hiç tükenmedi, hayat bizi hayli yordu ama tümüyle teslim alamadı... İçimdeki beni ben yapan özü, kimliğimi hiç terk etmedim, öldürmedim. Yaşasın her şeye karşın ayakta kalan yaşama aşkım...

  • Her gün insanlar hiç yere ölüyor, öldürülüyor, hayat basitleşiyor, renksizleşiyor... Umut dağları büyümüyor, küçülüyor... "Bak şu bebelerin güzelliğine kaşı destan, gözü destan, beni öldürmek kurtuluş mu, kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni" Hasan Hüseyin Korkmazgil, belki bambaşka duygularla yazdı bu şiiri ama şiir bu hep doğruyu söyler... Acıdan da öte...

 

  • Komşuluk Başka Güzel...
    Önceki gün çok sevgili komşularım fakirhaneyi ziyaret ettiler... Mahallemizin gül yüzlü can insanları... Şiran'lı can hısımlarım gibi, Sinop'tan, Malatya'dan, Erzincan'dan gelip Rumelihisarüstü'nde sohbet ortamını ve komşuluğu yaşatan bu güzel insanlara can kurban...

 

  • Kapısında bir yazı vardır; Sahipsiz de değil ha... Şahkulu Sultan Dergahı gönüller durağı... Tarihe bakıyoruz da nice nice dış ve iç çatışmaların da mekanı olmuş... Bazen de diyorum ki, Şahkulu Sultan çıksa yerinden, pürü pak eylese, erenler ocağını... O kudret, o basiret, o yiğitlik, o özü - sözü bir olma, o insanlık, o Alevilik - Bektaşilik bugünkü Alevi - Bektaşi toplumunda var mı?

 

  • Tavizsiz Devam...
    Yüksek Tansiyon yere çarpınca tuzu, şekeri ve ekmeği hayatımdan çıkardım. En çok şaşırdığım 20 gündür bir dilim bile ekmek yemezken, tuzsuzlukta bu kadar zorlanmamdı. Demek ki çok tuzlu yemeye alışmışım. Hepsi geride kalacak. Bir de yüksek tansiyon kadar zararlı kişilerden kurtulmak gerekiyor. Bu da zorunlu bir diyet olacak...

 

Düştüm aşılmaz denen karlı dağlara
Yollarımı dost hasreti bağlar mı?
Yana yana hicranımı döküp ağlasam
Yar gelip yanıma yaremi bağlar mı?

Bir yaralı ceylan oldum koşar dururum
Feryat figan edip ilden ile konarım
Dönüp dönüp ben kaderime ağlarım
Mihman dost olan yaremi bağlar mı?

Yana yana kül olmadan öleyim
Erenlerin ulu katarına varayım
Ben de bir gün o vuslata ereyim
Evliyalar durup yaramı bağlar mı?

Hasret dedim, sıla dedim, yurt dedim
Diyar diyar aşk badesi iç dedim
Gel kendini ara bul Cevheri’m dedim
Bir er kişi gelip yaramı bağlar mı?

Ayhan Aydın
24 Aralık 2019

Cevheri mahlası, bir mana âleminde gül yüzlü canlar canı, gönüller sultanı Ali Kaykı tarafından bana verilen bir mahlastır. Geçen sene Fransa Strazburg’da gül yüzlü çok güzel dostlar arasında yaşadığımız o ölümsüz muhabbetleri hiçbir zaman unutamam… Dostluk ve gönül kapılarını açan güzel canlara, aşk olsun…

Fotoğraf: Kameraman Mahmut Akdemir