Sanatçı-Ozan
TUNCELİLİ HELİN (MELAHAT ÇAM)’la bir söyleşi…
Ayhan AYDIN
Sevgili Melahat Çam, toplumumuzun bildiği ismiyle Tuncelili Helin, nerede, ne zaman doğdunuz, yaşamınızı bize anlatabilir misiniz?
Asıl ismim Melahat Çam’dır. Tuncelili Helin, ozanlık geleneğinin bir gereği olarak aldığım kültürel ismim yani mahlasımdır.
Ben, 1968 yılında Tunceli’nin Malazgirt İlçesi’ne bağlı olan Seyitler Köy’ünde dünyaya gelmişim. Çocukluğumu köyümde geçirdim. Okul çağına gelince, ailem okumam için, çevrede okulu bulunan Yeldeğen (Şöbek) köyüne gönderdi. İlkokulu bu köyde (Yeldeğen (Şöbek)) köyünde okudum. İlkokulu bitirdikten sonra ailem okumam için benim ortaokula da devam etmemi çok istiyordu. Bunun üzerine köyümüze en yakın olan Muhundu (Darıkent) beldesine gönderdi. Ortaokulu da bu beldede ki Muhundu Ortaokulu’nda bitirdim. Daha sonra Adana’da Karşıyaka Kız Meslek Lisesi’ne yazıldım ve bu okulu da başarıyla bitirdim. Liseden sonra eğitime devam etmedim. Daha sonra ki yaşamım hayatın rutini içinde gelişti.
Eşim Hüseyin’le evlendim, 3 yıl Babaeski’de kaldık. 1997 yılında İstanbul’a yerleştik. Halen İstanbul’da yaşamımızı sürdürmekteyiz.
Yaşamınızda müzik ne zaman yer almaya başladı?
Müzik, benim yaşamımda her an olmuştur. Özellikle bağlama, deyişler, nefesler, mersiyeler bizim kültürümüzün en temel değerleridir. Ben de bu değerlerden etkilendim.
Ailem, Derviş Gevr Ocağına bağlı Alevi bir ailedir. Babam İmam Hüseyin Erenler’dir. Kendisi Dede soyundan gelmektedir. Buna karşın “Dede” lik yapmamıştır.
Müzik yaşamım da içinde bulunduğum aile şartlarının etkisi çok büyüktür.
Bilindiği gibi, Alevilikte Cem vardır. Cem’ler de Zakirler bağlama çalıp, deyişler okurlardı. Ben de Alevi bir aileden gelmem nedeniyle, çocukluğumda Cem’leri izlerdim. Çok etkilenirdim. Hele bağlamanın sesi beni çok duygulandırırdı. Cem sırasında çok büyük bir haz alırdım. Abim de bağlama çalıp, deyişler okurdu. Cem’ler de zakirlik de yapardı. Abim çok genç yaşlarda Hakk’a yürüdü. Rahmetli abim çalıp söylerken ben çok etkilenirdim. Benim müziğe bu kadar bağlı olmamın en önemli nedeni, abim olmuştur. Çünkü o kadar güzel ve deyişleri o kadar içten okurdur ki… Etkilenmemek elde değil…
Çok erken yaşlarda yitirdiğimiz abimden bağlaması yadigâr kaldı. Bağlama hep duvarda asılı kaldı ve ona hiç dokunmadık. Ben, bağlamayı çok sevmeme karşın o bağlamayı elime alıp çalmadım. Zaten babam da bağlamaya dokunmamızı istemiyordu.
Şunu belirtmeliyim ki, bu kültür içinde yetişen birisi olarak, içimden de gelen büyük bir itici güçle, büyüklerimin yaşadığı veya yaşattıkları kültürden çok etkilendim. Türküyü, ozanları, bağlamayı dinleyen bir kültür ortamına doğdum ve o kültürle yetiştim.
Bu bağlam da, ben de çocukluğumdan beri halk türkülerini ve özellikle ozanları dinlerdim. Zamanla, bağlama çalmak ve dinlemek, ben de bir tutkuya dönüşmüştü. Bu nedenle, bağlama çalmayı ve ozanlar gibi çalıp söylemeyi çok istiyordum. Bu istek ileriki yaşlarda beni, bağlama kurslarıyla buluşturdu.
Bu nedenle, İstanbul, Göztepe’de bulunan Şahkulu Sultan Dergâhında verilen bağlama kurslarına katıldım. Bu kursa 2 yıl devam ettim. Bu dönem içinde oluşturulan Şahkulu Korusu’nun içinde yer aldım. Şahkulu Koro’suyla birlikte birçok etkinliğe katıldım. Farklı Tv. ve Radyolarda türkü programlarına konuk oldum ve türküler, deyişler, mersiyeler vs. okudum. İstanbul’da Özlem Radyo’da yaklaşık bir buçuk yıl süren “Helin’le Türkü Tadı” isimli bir program hazırladım ve sundum. Bu program süresince, türkü severlerle buluştum ve onlara hem kendi eserlerimi hem de ustaların eserlerini yorumladım. Programlara sanatçı ve ozan dostlarımı konuk ettim ve elimde ki türkü arşivinden oluşan eserleri çalarak, halkın türkülerle buluşmasını sağladım.
2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlemiş olduğu “saz (bağlama) ve ses” sınavlarına katıldım. Bu sınav sonunda “bağlama ve ses” kimliğini almış oldum.
MESAM ve MİYOR 1’in üyesiyim.
Bir sanatçı-ozan olarak sizin ilk albüm çalışmanız ne zaman çıktı? Sonra ki çalışmalarınız nasıl oldu?
İlk albüm çalışmam 1998 yılında Bastem Müzik‘de çıkardığım “Gulamın” (Gülüm Benim anlamında Zazaca/Kürtçe) isimli albümümdü. Daha sonra 2002 yılında “Kederdeyim” albümü yaptım. Üçüncü albümün 2004 yılında Nadideyim (GundVirene) ismiyle çıktı. 2007 yılında ise “Sırdan İçeri” albümümle müzik yaşamıma devam ettim. 2015 yılında en son “Birlik Olalım” albümümü çıkardım. Yapmış olduğum müzik sözlerimin (şiirlerin) büyük bir çoğunluğu bana aittir. Bunun dışında birçok ozanın ve şairin şiirlerine de müzik yaptım…
Bugüne kadar kaç tane klip yaptınız?
Bugüne kadar 6 adet klip çekimi yapıldı ve yayınlandı. Bunlar;
-Bavımın
-İsmail Kurban
-Şahım Haydar
-Gurbeti Zoro
-Mamuko (Memet Ali)
-Lımın Dayı isimli eserlerdi…
Küçüklüğünüzden hafızanızda neler kaldı? Köyle ilgili anılarınızı biraz canlandıralım mı?
Her insanın yaşamında belleğinde yer etmiş olan önemli ve etkili anıları vardır. Benim de çocukluğumda beni etkileyen önemli olaylar ve yaşantılar bulunmaktadır. Çocukluğum köyde geçti. İlkler hiç unutulmazmış. Dolayısıyla köyümü hiç unutmadım. Örneğin tarlalarda ekin biçerdim, dağlar da koyun-kuzu-inek vs. otlatırdım. Munzur’un o berrak suları, Munzur Dağı’nın görkemi her zaman belleğimin bir yerindedir. Dağlarda çiğdem toplardım. Çocukluğumda ineklerden süt sağardım. Tüm bunları büyük bir zevkle yapardım. Çocukluğum doğayla iç içe geçti. Onun için ben en mutlu dönemimi çocukluğum sırasında yaşadım.
Dağlar da, harman da, nerede olursam olayım, doğayla baş başa kaldığımda hep türküler okur, müzikle buluşurdum. Çocukluğumda en büyük hayalim, uhdem, büyüyünce müzikle uğraşmaktı. Müzik benim en vazgeçilmezimdi.
Büyüyüp hayata atıldıktan sonra da bu hayalim sürdü. Evlendikten sonra bu isteğim daha da arttı. Bunun nedeni, olanaklarımın daha çok artması ve koşulların oluşmasıydı. Bu istek, bende ki enerjiyi yükseltti ve bu itici enerjiyle ileri ki yıllarda müziğe başladım.
Köyden kente geldikten sonra, kent yaşamında büyük zorluklar çektik. En büyük zorluk yabancılıktı. Onun ötesinde geçim derdi önemliydi. İş bulmak, çalışmak ve yaşamı devam ettirmek çok da kolay değildi. Kente geldiğimiz ilk yıllarda iş bulamadık, yokluk içinde kaldık, soğuklarda yattık vs. Kısacası her türlü sıkıntıyı, acıyı, kederi yaşadık. Ama yaşamdan yılmadık, mücadele ettik. Öyle ki “bir kuru soğan ve bir dilim ekmekle mutlu olmasını bildik.” Çünkü bizlerin kurduğu insan ilişkileri ve dostluklar çok içtendi, doğaldı ve güzeldi.
Helin can, ilk kez bağlamayla buluşman ve albüm yapmaya yönelmen ne zaman oldu?
Ayhan üstadım, benim bağlama çalma isteğim, çocukluğumdan beri vardı. Ama bu isteğimi bir türlü gerçekleştiremedim. Evlendim, çocuklarım oldu. Oğlumun da bağlama çalma isteğini fark ettim ve onu bağlama kurusuna gönderdim ve ona bir bağlama aldım. Oğlumla birlikte ben de bağlama kursuna gitmeye karar verdim ve böylece bağlama çalmaya başladım. Bir gün bağlama kurusuna TRT’den çekim için gelmişlerdi. Ben de bu çekim sırasında solfej yaptım. TRT’den gelen üstatlar sesimin rengini ve tonunu çok beğendiler ve güzel bir sesimin olduğunu belirterek kesinlikle albüm yapmamı önerdiler. Bu öneri beni daha da güdüledi ve bana özgüven kazandırdı ki, onlardan aldığım bu güçle müzik hayatına başladım. Bu konun da eşimin de çok büyük katkısı ve desteği oldu.
Peki, ilk şiir denemen nasıl ve ne zaman başladı?
Benim ilk şiir denemelerim lise döneminde başladı. Bu şiirler daha çok duygusal yönleri ağır basan şiirlerdi. Bu şiirler amatörceydi. Ancak, yaşım ilerledikçe ve hayatın zorluklarını gördükçe, yaşamın gerçekleriyle karşılaştıkça; kısacası hayata atılmamla ve dünyanın gerçekleriyle buluşmamla şiirimin rengi de, biçimi de ve niteliği de değişti. Öyle süreçler yaşadım ki, yaşamın getirdiği zorluklar ve şimdi anlam veremediğim dayatmalar nedeniyle bir ara şiir yazmayı da bıraktım. Ancak, bağlama kursuna başlamam ve orada TRT’de ki üstatların teşvikiyle müzikle yeniden buluştum ve kendi eserlerimi de yapmaya başladım Bu durum da beni yeniden şiirle buluşturdu ve şiirler yazdırdı. Bu hazla birkaç albüm yaptım. Yazdığım şiirlerde ve albüm çalışmalarımda içimde ki sese kulak verdim. Beni coşturan çağlayanı dinledim ve duygularımı, düşüncelerimi, acılarımı, özlemlerimi vs. şiirlerimde yansıtmaya çalıştım.
Şiirlerinizde ki ana tema neydi?
Yaşadıklarım, özlemlerim, duygularım, acılarım, kederlerim, yaşadığım güzellikler, edindiğim dostluklar vs. vardı. Benim şiirlerimin çoğunluğunu yaşanmış acıların yansıması vardır. Ezilmiş insanların duygularından başka ne çıkar ki?
Sizce âşıklar, ozanlar kimlerdir?
Âşık ve ozan bana göre aynı anlama gelmektedir. Ozan veya âşık, ulu önderler, büyük söz ve müzik ustalarıdırlar. Yol gösterici ve ışık saçıcıdırlar…
Pir Sultan Abdal gibi ozanların özelliği neydi ki bu kadar çok insanları etkileyebildiler?
Pir Sultan Abdal, dünden bugünü anlatmıştır. Çok güçlü ifadeleri ve dizeleri olan bir ozandır. O aynı zaman da bir Alevi fikir insanıdır. İnancımızın değerlerini en güzel şekilde işlemiş ve anlatmıştır. Bu nedenlerle Pir Sultan Abdal ölümsüzleşmiştir. Onun gibi ozanlar hep ölümsüz olmuşlardır.
Sizce Pir Sultan gibi ozanlar, neden bu kadar etkili olmuşlardır?
Pir Sultan gibi yüce ozanların etkisi, onların ortaya koydukları evrensel ölçüde eserler üretmesinden ve evrensel mesajlar vermelerindendir. Onlar, kültürümüzü oluşturan önemli değerlerdir. Bu ozanlar, geçmişten bugüne akan ve kültürümüzün yaşatılmasını sağlayan ozanlardır.
Ozanlık geleneği sizce aynı şekilde devam edebiliyor mu?
Ozanlar zaten birer dergâhtırlar. Onlar kültür yaratıcılarının en merkezinde yer alırlar. Bizim inancımızın en büyük sürdürücüleri de ozanlar olmuşlardır. Bizler, ozanlarımızın yaktıkları meşaleyi taşımaya çalışıyoruz ve bu kültüre de bir şeyler katmayı sürdürüyoruz. Bu anlamda da ozanlık geleneğinin sürdüğünü düşünüyorum. Aynı şekilde olmasa da, çağın koşullarına uygun olarak, bu geleneğin devam ettirildiğini görüyorum. Ben de bu kocaman deryaya bir damla olabilirsem ne mutlu bana ve mutlu bu deryaya bir şeyler katanlara…
Günümüz ozanlarının sorunları nelerdir sizce?
Ozanların her dönem sorunları olmuştur. Ozanların en büyük sorunları, en genel anlamda, egemen baskılara olan karşı duruşta çoğu kez yalnız kalmaları olmuştur. Bu sorun günümüzde de sürmektedir. İkinci en büyük sorun, ozanların yaşadıkları dönemde hak ettikleri değeri görememişidir. Bu durumun bugünde sürdüğünü görmekteyim. Bana göre ozanlar gerekli saygıyı görememekte ve hak ettikleri değerleri alamamaktadırlar.
Sizin insanlık idealiniz nedir?
Ben, kimse sokakta kalmasın, açlık-yoksulluk olmasın; herkes barış ve kardeşlik içinde bir arada özgürce yaşasın vs. istiyorum. Benim en büyük idealim budur. Oysa bugün nereye baksak orada bir insanlık sorunu var. Herkes herkese kuşkuyla bakıyor. Açlık-yoksulluk dünyanın her yanında geçmişe göre daha da çoğalmış. İnsanlar insanlıktan çıkmış. Çıkar ilişkileri bozulmuş ve sahte davranış biçimleri hızla gelişmiş. Bozuk bir düzen içinde yaşıyoruz ve böylesi bir düzende de insanlığın bu olumsuzluklardan kurtulması kolay değildir. Oysa insanlık herkesi sevebilmek, herkesi kucaklayabilmek, derdi olanın derdine ortak olabilmek, sevinenin sevgisini, acı çekenin acısını vs. paylaşmak ve herkesin insan gibi yaşamasını savunmaktır. Oysa tüm bu değerleri yitirir olduk.
İçinde yaşadığımız bir doğamız, tabiatımız var. Doğamız hızla yok ediliyor. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz?
Evet, yaşadığımız çevrede ve doğa da yapılan tahribatları görebiliyorum. Doğayı kirlettik. Sularımıza, derelerimize, yeşilliğimize, ormanımıza vs. el attılar. Havayı bile kirlettiler. Nefes alırken bile zehir soluyor olduk… Ülkemizin en güzel, en ormanlık ve sulak alanlarına HES’ler kurulmak isteniyor. Bu akıl gibi değil. Örneğin Munzur Suyu üstünde HES kurmak isteniyor. Siyanürlü altın aramaları yayılıyor. Nükleer santraller yapılmak isteniyor. Ülkemizin yer bir yanı egemenlerin kârı artsın diye talan ediliyor. Sular zehirleniyor, ormanlar yok ediliyor, yeşillik ortadan kaldırılıyor. Ama bunun farkında olan küçük bir gurubun dışında kimse sesini çıkarmıyor. Büyük çoğunluk sessiz ve uyku halinde yasıyorlar. Oysa doğanın zarar görmesi tüm insanları etkilemektedir. Geleceğin yaşam hakkını elinden almaktadır. Devletin yetkili ve etkili kesimleri bu kararları almaktan geri durmamaktadırlar. Oysa doğa yok edilirse, yaşamak da zorlaşır ve insanlar da yok olur. Çünkü doğa düzenini yitirirse, insan da doğayla birlikte kendi kendisinin sonunu getirir. Doğa, yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ve çünkü insan da doğal bir varlıktır. Doğal olan, doğayı yok ederse, kendisini de yok etmiş olur. Çünkü doğa olmazsa, yaşam da olmaz. Acaba insanlar bunun farkındalar mı? Sanmıyorum!
Bugünlerde hangi yazarlarla ve ozanlarla diyaloğunuz var?
Bugünlerde en yakında görüştüğüm yazarlardan birisi sevgili ağabeyim Süleyman Zaman’dır. Siz, Ayhan Aydın’dır. Sizleri seviyorum ve değer veriyorum. Bugünlerde diyaloğum olan şair ve ozanlar da; İsmail Aydoğmuş, Aliye Budak, Kul Duran’dır. Onların, beni etkileyen çok güçlü şiirleri var. Ayrıca yakın geçmişte yaşamış olan, çocukluk ve gençlik yıllarımın önemli ozanları Mahmut Erdal, Mahzuni Şerif, Muhlis Akarsu gibi ozanlar da beni çok etkilemişlerdir. Tabii ki, özgürlüğün ozanı olan Pir Sultan Abdal en çok ilgi duyduğum ozan olmuştur.
Peki, Tuncelili Helin yaşama nasıl bakıyor?
Hayata her zaman umutla bakmasını bilmişimdir. Umudun olmadığı yerde, gelecek olamaz. Umut her şeydir ve yaşamın en güçlü dayanağıdır. Hayat ne kadar acılarla dolu olsa da umut hep var olmalıdır. Çünkü umut, tüm acıların en büyük ilacıdır. Hayat da böyle bakıyorum. Pes etmiyorum ve her türlü acının üzerine umutla gidiyorum. Umut, bugünden yarına akabilmenin adıdır.
Hayatta hedefleriniz nelerdir?
Hayatta en büyük hedefim, umutla yeşerttiğim müzik alanında daha da güzel ve yetkin eserler üretebilmek ve ürettiğim eserleri halkıma ulaştırmaktır. Eserlerimi halka ne kadar çok ulaştırabilirsem o kadar çok mutlu olurum. En büyük hedefim de budur. Ayrıca, sağlıklı bir gelecek ve çocuklarımın kimseye muhtaç olamadan yaşamalarını sürdürmeleri ve bunun için o koşulları var etmek de en büyük hedefimdir.
Tuncelili Helin’de Tunceli sevdası nasıl bir şeydir?
Evet, her zaman söylerler ya “doğduğun yer değil, doyduğun yer senin yurdundur”; Bu belki doğru bir söz gibi gelebilir ama insanın kendisine varlık sunduğu yerleri unutması olanaksızdır. Her insan, doğduğu, çocukluğunun geçtiği, suyunu içtiği, kültürünü edindiği “ana toprağını” unutamaz ve oraya özlem duyar. Ben de doğduğum, büyüdüğüm, kültürünü edindiğim Tunceli’yi unutmadım ve unutmamam. Tunceli sevdası hep yüreğimdedir. Ne zaman Tunceli ismini duysam içim “kıpır kıpır” olur. Bir sevgi yumağı özümü sarar ve özlemim daha da artar. Munzur dağı, Munzur’un suyu özlenmez mi? Oralar, doğduğum topraklar hep gözümde tüter. Her zaman üzerinde yürüdüğüm, dağlarında koyunlar ve kuzular güttüğüm toprakları anımsarım; oraları hep anarım. Tunceli’yi her an anarım ve hiçbir zaman unutamam.
Hayallerin nedir?
Gençliğim de hep polis olmak isterdim. Sanırım abimin polis olması beni etkilemişti. Ben, “polis olmak istiyorum” dediğim de abim hep bana karşı çıkmıştı. Yine öğretmen olmak ve çocukları eğitmek de hayallerim arasındaydı. Fakat bu hayalimi de gerçekleştiremedim. Buna, maddi koşullar ve olanaksızlıklar en büyük engeldi. Daha sonralarıysa ozanlara çok ilgi gösteriyordum. Ben de ozan olmak, eserler üretip türküler okumak istiyordum. Sesim de beğeniliyordu. Diyarbakır da yayın yapan bir yerel radyo vardı. Bu radyoda ki türküler çalan bir program vardı. İsmini anımsamıyorum. Ama bu yayın beni çok etkiliyordu. Bu radyoda bir gün “ses sanatçısı aranıyor” anonsunu duydum. Bu beni çok heyecanlandırdı. Bu benim için bir fırsattı; buraya katılmak ve sesimi duyurmak istiyordum. Ama yine olanaksızlıklar yüzünden buraya da gidemedim. Bu hayalim de boşa çıkmıştı. Ama “insan hayal ettiği sürece yaşar”. Dolayısıyla benim de hayallerim sürdü. Daha sonraki yaşamımda koşullar oluştuğun da müzikle ilgili hayallerim gerçek oldu ve ben bugün bu yolda yürüyorum. Hayaller bitmez ama ben yaşamımdan memnunum. Hayaller bitmez dedim ya; benim şu an geleceğe dönük en büyük hayalim “ Bir Anadolu Kadınının Yaşam Öyküsü” nü ele almak ve bu kitapta, yaşadıklarımı, özlemlerimi, görüşlerimi, acılarımı, sevinçlerimi vs. yazmak istiyorum.
Çok teşekkür ederim Helin Ozan…
Ben de size çok teşekkür ederim. Bana böyle bir fırsat verdiniz. Sizin aracınızla, tüm dostlara, okurlara sevgi ve selamlarımı sunarım. Sağ olun Ayhan Bey. Ayrıca her zaman yakınımda olan ve bana güç katan saygıdeğer Süleyman Zaman hocama da, bizlere eşlik ettiği için çok teşekkür ediyorum.
Söyleşi: 29 Nisan 1015 günü Erikli Baba Dergâhında, Araştırmacı-Yazar dostum Süleyman Zaman’ın da bulunduğu bir ortamda yapılmıştır.
Zeytinburnu/İstanbul
Şiirlerinden Örnekler…
-1-
Nicesini alıp, sarmıştı bağrı
Yüreği yaralı ana diyarı
Görkemli duruşu, karlıdır dağı
Ah güzel Dersim’in karlı yolları
Yiğitler yetişmiş onun bağrında
Gelenler beslenir hep otağında
Issız kalmış gören ağlar kahrında,
Ah garip Dersim’in karlı yolları
Ana ağlar, baba yüreğin dağlar
Yıkılmış evleri virandır bağlar
Yaz bahar ayında, Munzur’u çağlar
Ah yüce Dersim’in karlı yolları
Değişken oluyor insan siması
Viraneye dönmüş, koca binası
Helin’in sevgisi, hem en alası
Ah güzel Dersim’in karlı tolları
-2-
Hayalden hafif gelir dünyayı sar sırtıma
Yar olmuş güle bülbül, sesini duyamadım
Sürükler oldu beni, içimde ki fırtına
Sevdamdır, aşkımdır adını ben koyamadım
Pek ucuza yaşarız hayat ondan pahalı
Sözüne güvendiğim kesti bindiğim dalı
Devran eski, dert aynı, vaktim acıyla doldu
Yine de şu dünyanın tadına doyamadım
Kaderime aldanıp, bahtımı ala sandım
Kurumuş nebat gibi, gözyaşımla ıslandım
Türlü cefa içinde, yaşamadan yaşlandım
Hayatımdan vazgeçtim, sevdama kıyamadım
Helin’in bahtı kara, ne desin ki insana
Canan muhabbet ister, yönelir ondan cana
Bir ömür süresince, bağlıyız koca hana
Yöneldim dostluklara, kendimi alamadım
-3-
Bu nasıl düzendir, nasıl adalet
Barışı savunan, suçlu görüldü
Hep acılar sunar, ayrımcı illet
Hep özgürce kalkan ellere varın
Hep birlikte umut olmak yarına
Uzaklaşmak kinden, gönül arına
Eremedim inan, insan sırrına
Muhabbet yansıtan dillere varın
Doğu, batı, kuzey, güney herkesin
Bir ormana benzer, herkes gönensin
Sevgi ortamında, güzellik sersin
Cana sevgi sunan güllere varın