Şair GÜLFER CEYLAN’LA bir SÖYLEŞİ
Ayhan Aydın
İlk önce sizi tanıyarak söyleşimize başlayalım isterseniz. Nerede, ne zaman doğdunuz, çocukluğunuzun öyküsünü sizlerden dinleyelim?
Tokat Yeşilyurt Doğlacık Köyü’ndenim. 01 Mart 1970’de kendi köyümde doğmuşum. Köyümde büyüdüm. 1988’de İstanbul’a geldim. Kızım 1989’de, oğlum 1991’de doğdu. 1994’de eşimden ayrıldım. O gün bugündür hayat mücadelemi çalışarak devam ettiriyorum. G.C. isimli firmada taşımacılık, dâhili nakliye, lojistik işlerini oğlumla birlikte yürütüyoruz. Daha öncesinde başka işlerde de çalışmıştım, bu konuda tecrübelerim vardı. 2002’den beri kendi işimi yapıyorum. Kendi iş yerimin sahibiyim. Yaşam koşulları içinde mücadeleme devam ediyorum.
Hakk kolaylıklar versin, işleriniz rast gitsin. Köy yaşamının sizin üzerinizdeki etkileri nelerdi? Sizin gözünüzde köyde ne vardı? Oradaki insanlar nasıl insanlardı? Köy yaşamı nasıl bir yaşamdı?
Yaşadığım köy çok küçük olmasına rağmen çok güzel bir köydü. İnsanlarımız her yönüyle kaynaşmıştı. Bizler köyde ve bir mahallede bir evin insanları, bireyleri gibiydik. Bizler orada tümüyle bütünleşmiştik. Sevgi ve özveri konusunda herkes bütünleşmişti.
Bizler maalesef çok küçük yaşta annemizi kaybettik. Ben annem vefat ettiğinde 5 yaşındaydım. Bizler yedi kardeştik. O zamanlar birimiz evliydi. En küçüğümüz 3 aylık, en büyüğümüz 14 yaşındaydı. Çok zor günler yaşadık. 2 yıl kadar babaannem bizlere baktı ama o da genç yaşta vefat etti. Bizleri aslında babam bakıp büyüttü. O büyük bir özveri gösterdi bu konuda. Onun bizler üzerinde çok büyük özverileri vardır. Ayhan Bey, ben aslında yaşamımı yaşamöykümde anlatıyorum, şu sıralar bir kitap hazırladım, kendi yaşamımı anlattığım bir kitap hatırladım. Ayrıntıları orada anlattım. Çok acıdır ki, babamı da tam da kızımın doğduğu gün, 26 yıl önce kaybettik.
Acı hatıralar, insan ömrü nelere kadir!?
Maalesef. Ben 17 yaşında, 1987’de evlendim. 1988’de de İstanbul’a geldik.
Köyünüzde Alevi geleneği yaşıyor muydu?
Evet yaşıyordu. Kendi köyümüzde dedelerimiz yoktu ama dedeler dışarıdan da olsa geliyorlar, cemler yapılıyordu. Cemden bir gün önce millet dedenin huzuruna çıkardı. Küsülüler barışırdı. Cemler önceleri evlerde yapılıyordu, şimdi ise köyümüzde cemevi yapıldı.
Şiire ilgi ne zaman başladı?
Şiire ilgim ilkokuldandır. Köyümüzde küçük bir okul vardı. 5 sınıf bir arada eğitim alırdık. Son iki yılda 4. Ve 5. Sınıflar birbirinden ayrıldı. Okulda, tüm okul etkinliklerinin içinde kendimi bulurdum. Şiire ilgim bir şiir yarışmasına katılmamla başladı. Okumaya tutkum vardı. Ama yıllar boyunca hiçbir şey okumadım. Boşandıktan sonra ise elime hiçbir şey almadım. O zaman yazdıklarımın tümünü ise yırtıp attım. Uzun süre eline kâğıt, kalem hiçbir şey almadım. Son altı yıldır ufak tefek yazılarımı biriktirdim. Sonra yazdığım şiirleri kitaba dönüştürdüm. Yazdıklarımın çok güzel olduğunu söyleyen sevdiğim bir büyüğümün teşvikiyle yazdıklarım kitaba dönüşmüş oldu.
Kitap ne zaman, nerede yayınlandı, nerelere ulaştı?
Sana Başka Sevda Değmiş isimli kitabım, 2014’ün sonunda, Siyah-Beyaz Yayınları’ndan çıktı. Büyük bir sevinçle karşıladığım kitabımın dostlarıma ulaşmasını sağladım.
Yeni çalışmalarımız nelerdir?
İkinci şiir kitabım yayına hazır şu anda. Ama yine şiir yazmaya devam ediyorum. Ayrıca yaşamöykümü kitaplaştırdım. Her ikisini birlikte çıkarmak istiyorum.
Sizce şiir nedir, şiirin belli bir tarifi yapılabilir mi?
Bence şiirin tarifi; şiir yüreğin dilidir.
Özellikle sevdiğiniz şairler, yazarlar var mı?
Nazım Hikmet, Yaşar Kemal (Sarı Sıcak romanı beni çok etkilemiştir), Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turgut Uyar, Oğuz Atay, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Cemal Süreyya, Sabahattin Ali ilk aklıma gelenlerdir.
Bu arada aklıma geldi; benim çocukluğumdan beri radyoya, radyo dinlemeye büyük bir merakım vardı. Bu tutku düzeyindeydi. O kadar ki, radyoda çıkan her türküye eşlik edebilirim. (Tabii ki söyleyemem!)
Peki, hak ozanlığı kavramı var. Halk ozanları kimlerdir sizce? Bir Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu var, bu topraklarda yaşamış…
Bunların hepsi Türk edebiyatıyla bütünleşmiş insanlardır. Âşık Veysel’den etkilenmemek mümkün değil. Mahsuni Şerif bana göre bir çınardır.
Tümünün işlediği temalar farklı olsa da, onlarda haksızlığa bir karşı duruş vardır. Onlar bence her yüreğe ekilebilen şeyin sevgi olduğunu görmüşler. Bence de yüreklere ekilebilen en güzel şey sevgidir. İşte o ozanlar yüreklere ekilen sevgi gibi şiirler yazmışlar, ölümsüz dizeleriyle, ölümsüz ozanlar olmuşlardır. Onlar insanların gönüllerine sevgiyi işlemeye çalışmışlardır.
Peki, sevgi nedir, aşk nedir, gönül nedir?
Sevgi özveri, alçak gönüllüktür. Sevgi insanlarla hoşgörüyle bütünleşebilmektir. Sevgi insanın yüreğinde yeşerir. Sevgiyle tüm insanlar bütünleşebilirler.
Gönül, bana biraz ruh haliyle ilgili bir kavram olarak görülür, yürek çırpınışlarıdır.
Doğa var. İçinde yaşadığımız doğa, tabiat?
Tabiat, doğa yaşamdır. Ben özellikle yeşilliği çok severim. Tokat’a gidip o yeşilliği gördüğümde ben kendimi o zaman tam özgür hissederim. Doğa bana özgürlüğü hatırlatır. İnsanlar yok etmediği müddetçe tabiat çok güzel.
Atatürk’ü çok seviyorsunuz? Bu sevginin temelinde neler var?
Atatürk sevgisi bende bir tutku halindedir. O günün koşullarında ülkemize kazandırdıkları çok önemli. Onun gibi hep ileriyi işaret eden, geleceğe yatırım yapan bir insan bulmak, hatta dünya üzerinde bulmak çok zor. Onun en önemli özelliklerinin başında yenilikçi bir lider olması yatar. O çocukları ve kadınları hep ön planda tutmuştur. O günün koşullarında bir kadın pilot vardır. Ben bugün onun döneminde de geride olduğumuzu düşünüyorum.
Alevilik deyince neler söylersiniz?
Alevilerin yaşam tarzına bakarsanız; onların tüm insanları hiçbirini birbirinden ayırmadan sevdiklerini, herkesi bir bildiklerini görürsünüz. Herkese eşit gözle bakan, herkese aynı can olarak bakan Alevilerin bu özelliği en önemli özellikleridir bana göre. Ama bunu biz Aleviler bugün uygulayabiliyor muyuz? Buna net yanıt veremeyeceğim.
İnsanlar yozlaştıkça Alevilik felsefesi de yozlaşıyor.
Sizce mutluluk nedir?
Ben onu hiç tatmadım. Mutluluk bana çok uzak. Yaşamadığım için tam tanımını da yapamayacağım. Ağız tadıyla yaşayamadığım bir duygudur. Beni yaşama bağlayan tek şey ise çocuklarımdır.
Bir bayan olarak çalışma yaşamında zorluklar yaşıyor musunuz?
Çok fazla. Eskiye nazaran biraz hafiflemiş olsa da yine de zorluklar devam ediyor. Ama ilk başlarda benim içinde daha zordu. Bana göre bir bayan olarak ayakta kalmak çok güç. Mücadeleye devam…
Söyleşi: 11 Eylül 2015, Cuma, Beylikdüzü
Yayınlanan Eseri:
Gülfer Ceylan, Sana Başka Sevda Değmiş, Siyah-Beyaz, 2014, İstanbul
Şiirlerinden Örnekler:
ELİMDE BİR KİTAP
Elimde bir kitap
Karaca oğlan’dan şiirler
Aşkı anlatan dizeler
Radyoda Mahsuni Şerif
Can pare pare
Dolu doludur gözler
Takılırım Veysel’in sazına
Gece gündüz demeden giderim ben
Uzun ince bir yolda
Dadaloğlu gelir aklıma
Közlenir yürekte türküler
Ah bir de Hasret Gültekin var ya
Düştü mü aklıma
Sözler kifayetsiz kalır
Gözler çakmak çakmak
Ağıt olur dökülür dilimden nağmeler
Ya Muhlis
Akarsu’yum böyle miydi ahtınız
Demokrasi nerde ise ordayız
Derdin ya hep türkülerinde
Demokrasinin vicdanına takıldık
Yetmedi gücümüz seni anlatmaya
Yandı yer gök
Duman altında kaldık
Yine yine dost yaralandı
Ah Nesimi can Nesimi
Kurulmadı dostluk köprüleri
Kötülük yok olmadı
Uçmadı barış güvercini
Boğazımıza düğümlendi
Acı acı inledi
Türküler çığlık çığlık
Özgürlük söyledi
Daimi’yim harap benim
Susmaz türküler susmaz
Dillenir yine
Söyler ozan Emekçi
Ben yanarım
Sivas yanar
Istırabı gül suyuna bandılar
Okurum şiir şiir kitapları
Toplarım yüreğimde türkü türkü
Ah şu radyolar yok mu?
Ah şu radyolar
Çocukluğumun tutkusu
Aşk gibi
Özlem gibi
Sıla gibi
Tüter burnumda
Kitaplar buram buram
Her sayfası satır satır sıcacık
Taze ekmek kokusu
Ah şu radyolar
İçli türkülerine sığındığım
Canım yanar her seferinde
Annem gelir aklıma
Sökülür ciğerlerim
Dizelerinde soluklandığım kitaplar
Yüreğimde kanayan bir yara
İçimde kalan düşlerim
Özlemi buram buram
Köy türkülerinin
Gülfer Ceylan
Kurumuş Bağında Güller
Kurumuş bağında güller
Söndü baca sustu diller
Can yanar da bilmez eller
Ah bu yokluk büker beni
Dudu Bacı Elif Nine
Su taşırlar helki ile
Ömür hüzün taşır yine
İçten içe yakar beni
Kahır kaplar yedi arşı
Ekmeği yok bulgur aşı
Gözde dinmez çile yaşı
Dağa taşa döker beni
Bir yokluk ki yığın yığın
Gülsün Hatça Iraz Kadın
Gönül kırgın ruhum yılgın
Mengeneyle sıkar beni
Ne buğday var ne de bostan
Yele gitti orak harman
Tamda gülünecek zaman
Karanlığa çeker beni
Yetmez mi Allah’ım acı
Gülfer’i’nin bağrı sancı
Muhannet denilen avcı
Kör bıçakla yıkar beni
(Gülfer’i - Gülfer Ceylan)
Ali'dendir
Gönüldür Kâbe’si sevgidir yolu
Ali'dendir özü âlim insanın
Hidayet ilmidir, Tanrı'nın kulu
Ali'dendir özü âlim insanın
Hakkı adaleti güzeldir huyu
Edep ve erkândır ilimde soyu
Erdemde sonu yok dipsiz bir kuyu
Ali'dendir özü âlim insanın
Sözünün eridir, er olan kişi
Doğrunun yanında olmaktır işi
Adalet yolunda bulunmaz eşi
Ali'dendir özü âlim insanın
İnsan sevgisiyle dolu Gülferi
Her zaman sadıktır sözünün eri
Gerçeği diyeyim gelmişken yeri
Ali'dendir özü âlim insanın
Gülfer Ceylan
Bana Sevmeyi Öğret Be Usta
Hangi yüreğin eseri söyle bu türküler
Kimin siyah gecesinde ben vuruluyorum
Sevgiyle aralıyorum her bir kapıyı
Kime dokunsan kırılan ben oluyorum
Bana sevmeyi öğret be usta
Bir türlü az sevmeyi öğrenemedim
Hangi gecenin sabahındasın şimdi
Kim bilir kiminle kahve molasında
Fallarda ezberimi bozan sevgili
Hangi umudun kör kuytusundasın
Sevmek nasıl bir duygu bilemiyorum
Bana sevmeyi öğret be usta
Bir türlü az sevmeyi öğrenemedim
Sancısı vurur yüreğimi bir kurşun gibi
Düğümlenir kelimeler boğazıma
Kâr etmez aşka dair hiçbir cümle
Ateş olup yaksan da kül edip bırakma beni
Bu yürek dayanmaz böylesi bir aşkla savrulmaya
Bana sevmeyi öğret be usta
Bir türlü az sevmeyi öğrenemedim
Hazana yüz tutmuşken ömrüm
Ateşin dokunmadan yüreğime
Külleniyorum
Ölü bir gelinim ben şimdi
Avuçlarımda kaldı düşlerim
Ve ömrümün bitiş noktasında
Hangi gecenin yarını olacağını bilmeden
Bedenim titriyor yangınlar içinde şimdi
Bana sevmeyi öğret be usta
Bir türlü az sevmeyi öğrenemedim
Gülfer Ceylan
Anadolu’da
Yaşam buram buram hep umut kokar,
Anadolu’m senin her ocağında.
İçli maniler ki yüreği yakar,
Hasrettir ananın o kucağında.
Güzel insanların bu güzel yurdu,
Bağrımda saklıdır çilesi, derdi,
Bir lokma ekmeğe çırpınır merdi,
Örtüsü onurdur taş yatağında.
Ziyneti topraktır çiçek takısı,
Nasırlı elleri alın yazısı,
Karlı dağlarında bitmez sızısı,
Şefkat ve merhamet tüm otağında.
Sımsıcak güneşi üstünde başın,
Haramda rüzgarla ekmek savaşın,
Motif motif sevgi her bir nakışın,
Özgürlük sancağı hep safağında,
Özgürlük sancağı hep şafaklarında.
Yurduma kurbandır canımla tenim,
Gülferi bu yolda bitmez güvenim,
Memleket türküsü can dudağımda.
Gülfer Ceylan
Köylü Kadını
Türkülerin dili sevdanın rengi
Açar bin bir çiçek köylü kadını
Evrende bulunmaz emsali dengi
Yaşantısı gerçek köylü kadını
Bilmez eyvahları bilmez âmânı
Biçer ekinleri sapla samanı
Çapayla orakla geçer zamanı
Vurur kazma kürek köylü kadını
Eksik olmaz hiç sırtından sopası
Tabi ki karnından bir de sıpası
Onun hakkı bence yılın kupası
Mangal gibi yürek köylü kadını
Gülferi der; onun dilinde ağıt
Dertlerini yazmaz kalemle kâğıt
İki türkü söyle efkârı dağıt
Dinler börtü böcek köylü kadını
Ah İstanbul Ah
Ahhh İstanbul ahhh
Çaresiz yüreklerin zengin başkenti
Kahbe yüreklerin fahişesi,
Kim bilir
Kim bilir
Hangi hikâyenin, koynundasın sen şimdi.
Ahhh İstanbul ahhh
Umudu kırık gülüşü yaralı çocuklar gibi
Tüketilmiş ömürlerin kibirli kraliçesi
Acısı yüzüne vurmuş süslü bir gelin gibi
Hangi el dokundu sana kimler kirletti düşlerini
Bin bir hikâyeye yelken açmış
Koca bir tarihin dünyaya yansıyan sesi
Ahhh İstanbul ahhh
Hangi hikâye süslüyor şimdi düşlerini
Kirli beyin ve sarhoş bedenler içinde
Körpe yüreklerin umut taciri
Çırpınır halicin çığlık sesleri
Yavrusunu yitirmiş bir baba misali
Ahhh İstanbul ahhh
Mustafa Kemal’imin kalbinin şehri
Siyah beyaz gönüllerde yeşeren
Rengârenk kızıl açan goncalar gibi
Acı bir tebessümle yüze yansıyan
Çığlık çığlıya öfkesini haykıran bir neslin direnişi
Söyle hangi hikâye bu hale getirdi seni
Söyle söyle
Hangi hikâyenin koynundasın sen şimdi
Gülfer Ceylan, 14.03.2015
Yakuplu Ambarlı limanı Beylikdüzü / İstanbul
Bazen
Küçücük bir umuda sarılırsın bazen
Küçük bir tebessümle mutlu olursun
Yüreğin taşar bazen en derin sevdalara
Yelken açarsın korkmazsın başına geleceklerden
Tek umuduna sarılırsın
Bir söz duyarsın uzaklardan
Önemsemez hatta kırılmazsın bile
Bazen en yakınından gelir
Küçücük en can alıcı bir cümle
Belki de önemsiz söylenmiş
Bir sözdür sadece Ama kırılırsın
Yaralar yüreğini
Paramparça olmuştur için
Etrafına duvarlar örüp
Kendini hapsetmeye yeter bile
Yaralanır incinirsin
Sevdiğinin sesi dokunur yüreğine
Canını canına kurban etmeye hazırken
Saplanırsın kendi yalnızlığının çaresizliğine
Sarılırsın yeniden umutsuzluk kaplar yüreğini
Başa dönersin yeniden
Canın yanar can çekişirsin
Kıran kırdığını bilmeden
Gülfer Ceylan
İstanbul
Ah İstanbul ah
Sen kazan ben de kepçe
Kimin için İstanbul söyle bu öfke
Tüm umutlarımın kırıldığı yerde
Sanadır bir aşk sana İstanbul
Ah İstanbul ah
Tüm duygularım göç mevsiminde
Senin kalabalık yüzünün bu keşmekeşinde
Ayazda kalmış vurgun yemiş
Kurşun gibi işlemişsin ciğerlerime
Ah İstanbul ah
Bin bir renkte bir masal şehri
Bir yanın mutluluk bir yanın çelişki
Kiminin çatal bıçak sesine karışırken kahkaha sesleri
Kimisi çaresiz gariban bir lokma ekmek derdi
Ah İstanbul ah
Ne ararsan var sende
Bin bir güzellik her bedende
Bir yanın kalabalık insan istifi
Bir yanın da bitik insanlar sureti
Bir yanın hasret bir yanın özlem sanki
Hem lüks villalar hem gece kondu kenti
Ya zengin geçinenler ulaşılmaz insan figürleri
Ya hazır geçinenler sanki bir dilenci şehri
Ah İstanbul ah
Bin bir keşmekeş bin bir çile şehri
Kimine hiç gün doğmaz
Kimine her gün bayram sanki
Ne yaşamlar ne sevinçler sende yitip gitmedi ki
Çilesi bitmemiş ninemin hala Anadolu kokar elleri
Ah İstanbul ah
On sekizinde bir gelinin çalınmış hayalleri
Kimine öz evlat kimine üvey evlat muamelesi
Yıkık harabe düşlerin metropol kenti
Yüreğinde bin bir keder bin bir güzellik gizli
Kimine oldun vefasız bir sevgili
Kiminse düşlerini süsleyen bir masal prensi
Bin bir umut bin bir düşlerle yine de
Taht kurmuşsun gönüllere
Sen sevdalar şehri