AYHAN TUNCER

AYHAN TUNCER

Sürekli bir gizemli yanını hissettiğim ve her konuşmamızda beni haklı çıkarırcasına kısık bir sesle evrendeki yıldızlardan bahseden bir simyacı gibi duyumsadığım, adaşımın sözleri bir şiir gibi. Yazdıkları şairane. İlginç, farklı bir dünyaya yalın, duvarsız, engelsiz bir eşikten geçiyoruz onunla yaptığım söyleşide…

Ayhan Aydın

Sizce ozanlık nedir?

Ozanlık; özünde kalmak ve anı yaşamaktır. Adı üstünde ozan; ozan demek, özde kalmak aynanda kendini görebilmektir. Ozan nefsinin sesine kulak asmaz, ya da onu dizginlemeye kulak asmaz, ya da onu dizginlemeyi başarmıştır. Bu kolay olmaz… Bazen başarmıştır. Ozan farkın farkındadır. İnsanın acaba doğru yolda mıyım, yanlış yolmada mıyım, ikilemi içinde olduğu anlar olur. Evet, ben ozan olmak için çabalıyorum.

Gerçek bir ozanı neler besler? İyi bir ozan olmak için okumak yetiyor mu?

Ozan güncel olaylardan beslenir ve yaşadıklarından da beslenir. Hoşgörülü olmanın da yelpazesi ile zaman zaman iğneleyici konuşabilir ozan. Çok keskin kılıcı vardır. Keskin kılıcın altında bile sevgi vardır, o sevgiyi görebilmek çok önemli.

Dostluk nedir, gerçek dostu bulmak çok mu zordur?

Dost ta ben de, düşman da benimle. Benim bana vereceğim zararı kimse bana veremez, bunu kimse başaramaz… Dostu Ararken isimli eserimde de ben zaten kendimi arıyorum… Onun ürünü bu eser. Bir atasözü vardır: “cahil sözünün esiridir” diye. KAMİL İNSAN da AŞK’ının esiridir. Sizce zor mu, kolay mı gerçek dostu bulmak? Bulanların demine Hü…, diyorum.

Dostluğun içinde gerçek aşk nedir?

Binlerce aşk tarifi okudum ve binlerce daha yazılacak tarif var. Tarifini çok düşündüm acaba aşkı bana anlat deseler, ne derdim? Cevabını net olarak şu anda vermemi istiyorsanız, bence Aşk; eğer insan komple bir aşksa bana göre aşk insanın kalbidir. Serçeşmesi kalbimizdir.

Sizde büyük bir yaradan aşkı var, hep böyle miydiniz?

Yaratanı her zaman merak etmişimdir, hep dünyanın sonunu merak ederdim. Eskiden, çocukken, gençken, hep uzaya giderdim, uçarak dünyanın sonunu aramaya çalışırdım. Rüyalarımda da uçardım. Şimdi anladım ki; bittiği yerde başlıyor ve devam ediyor. Sona geliyorsun bir bakıyorsun yeniden başlamış.

Sizce yaratıcı niye dünyayı ve insanları yarattı?

Bunu da çok düşündüm. Cevabım şu oldu; iyi ki yarattık çünkü bilinmek istedim, der. Bilinmek istedi mi bireye getirecek olursak. Bu özellik hepimiz de var. Bilmek de isteriz.

Niye bilinmek isteriz?

Mikelanjelo (Michelangeli di Lodovico Buonarroti Simoni) yaptığı tabloyu bitirdikten sonra seyrediyor ve tek kelime ile diyor ki; bunu ben yapmış olamam. Burada Mikelanjelo biz birey olarak Tanrı’yı böyle bildik, yaptıklarımız, yazdıklarımız bir ozan, şiir, yazar bunu ben yazmış olamam, der. Burada bilinen yaratıcı biz değiliz. Bizi yaratmamış olsaydı onu hiçbir zaman bilmeyecektik. Onu bilmek, tanımak o kadar büyük bir zenginlik ki.

Ağaçlara, göllere, denizlere, ırmaklara, dünyaya, insanlara yaşama baktığında Tanrı’yı ne şekilde görüyorsunuz, orada ne sıfatla görüyorsun?

Denize baktığım zaman üzerindeki gemileri görmem, denizin içindeki bütün mercanları, renkli balıkları, vahşi balıkları, bütün güzellikleri görüyorum. Bunlar Allah’ın bize vermiş olduğu büyük lütuftur. Ormanın içindeki küçük çamların halini de görebilirsin yaşlanmış halini de görebilirsin. İkisini aynı anda görmek farklı bir şey.

Hz. Ali için ne diyorsunuz?

Küllü aşk. Onu Hz. Muhammed’in dediği gibi; bütün ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa bile tarif Onu edemez. Dünyaya ne sıfatla gelirsem geleyim, fosil olsam bile, Yaratan o küllü aşktan yoksun bırakmasın bizi.

Sizce Alevilik nasıl bir dünya görüşünün ismi, nasıl bir yaşam sunar insanlara?

Dört kapı diyoruz ya; şeriat, tarikat, marifet, hakikat. Marifet ve hakikat kapısında dolaşan bir kesim olarak görüyorum. Fakat şeriat ve tarikat kapısını da geçmemek lazım diye düşünüyorum. Bir insan gemi yapmadan binemez. Gemim yok ama denizde ummanlara açılayım, hakikati göreyim, derdindeysem bu olmaz. Önce gemiyi yapalım yani şeriat ve tarikat aşamalarından geçelim. Onları yok saymayalım, onlara saygı duyalım, namaz kılıyorsa kılsın, oruç tutuyorsa tutsun. Ben saygı duyuyorum.

Hacı Bektaş Veli var büyük bir serçeşme?

Onlar imzalarını yüreklerimize attılar, gittiler. Onlar; Yüreklerimizde hala canlılar. Onun attığı imzayı okuyabilmeyi diliyorum. Tüm kâinatta herkes o imzayı okuyabilse diye düşünüyorum

Atatürk ismi size neyi ifade ediyor? Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri nelerdir?

Türk sözünden başlayalım: Türk; Tarıktır. Yani; Yol Ehlidir. O yılmaz, pes etmez, doğrudur, ileriyi görendir, yol haritasını çizendir. Adil’dir, âlimdir, ariftir. O tam bir TÜRK’tür. ATA’dır da.

Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri; o bir umman, görünen bir güneştir. Doğudan batıya herkes bunun bilincinde, nefis atında koşanlar onu tüketmeye çalışabilirler. Âşıklar, ozanlar var olduğu müddetçe o yaşayacaktır. O ölümsüzdür.

Yaşamöykünüzü almak isterim sizden?

1950 yılında, Yozgat’ta, merkez bir hastane de dünyaya geldim. Ayhan ismi beni dünyaya getiren doktorumun ismiymiş. O da bayandı, bana ismini hediye etti. Ben de ozanlığı tercih ettim. Çok mükemmel bir anne ve babanın evladıyım. Onlar bizi hiç incitmediler. Çok değerli bir gül, çok değerli bir mücevherdik onların gözünde. Babam bana şeriatı, tarikatı küçükken öğretti. İlk hocam babamdı. Üniversite yıllarına kadar küfürlü bir sözü ne babamdan, ne de annemden duymadım, dünyaya o şekilde geldim ki, tamamen incinebilen bir yapım vardı.

İlk küfürü bana okulda eşekoğlu eşek, diyerek bir arkadaşım etti.  Babam çok kâmil bir insandı kafamızı göstererek yukarısı Allah’ta kendisidir kızım, derdi. O zaman algılayamazdım.

Evlendikten sonra dünyanın tamamen hayal ettiğimden farklı bir yer olduğunu; yaşadığımız dünyanın; hiç de anne babamın bana verdiği dünya olmadığını anlamamı sağlayacak çok değişik insanlar tanıdım. Şiddet te gördüm evliliğimde, küfür de. Her türlü hakareti yaşadım eşimden.  Ailemi üzmemek adına ailemle paylaşmadım, onları üzmeye kıyamazdım. Kimseyle de paylaşmadım. Çünkü içimde bunları benimle paylaşan biri vardı ve beni devamlı teselli ediyordu, hatta hep gül, diyordu. Bu evlilik sürecinin tek bir anını dahi yaşayamadım. Ama yaşamak isterdim evliliğimi en azından kötü de olsa, iyi de olsa yaşamak isterdim. Şu anda hafızamda evlilikle ilgili bir şey hatırlamıyorum.

Annelik duygusu?

Ben üç tane çocuğumun çocuğuyum, annelik duygusunu hiç yaşamadım. Her zaman onlar beni çocuğu gibi gördüler, ben de kendimi öyle görüyorum. O kadar ilginç ki evladımın evladı olmak, duygusu bunu anlatmak çok zor. Zor bir evlilik yaşa ve çocuklarımın evladı olayım, burada yine duvara tosladım, çocuklarımı anlamadım ama onlar beni anlamaya çalıştılar. Benim tek çocuğum kitabımdır; Dostu Ararken.

Dostu Ararken ve hazırladığınız yeni kitapta neyi ifade etmek istediniz/istiyorsunuz?

İnsan 18 bin âlemse o zaman burada bir anne var, baba var, çocuk var, aile var,  dost var, düşman var. Bu âlemin içinde bir sürü varlık var. O varlıkların içine büyüteçle ayrı ayrı gözlemlemeye çalıştım; anneliği, babalığı, dostluğu, düşmanlığı hepsini ayrı ayrı kitabımda yazarak, kendimi kendime anlatmaya çalıştım.

Düşman kim?

Bir Çin bilim adamı; düşünce düşmandır, der. Düşüncelerimiz düşmanımızdır.

Kötü düşünce kin ve nefret ağırlıklıysa düşmandır, sevgi muhabbet ağırlıklıysa dosttur.

Benim iki seçeneğim var; ya dost düşüncelerle ya da düşman düşman düşüncelerle yaşamak. Ben dost düşüncelerin etrafında yoğunlaşmaya çalışıyorum.

Cennet cehennem var mı, yok mu, ya da sizin ki nasıl bir cennet, cehennem algısı?

Bir gün 10 yaşındaki Suriyeli bir çocuk bana cennet ve cehennemi sordu. Hemen şu şekilde cevap çıktı: Evlat; şu anda cennette yaşıyoruz, katılıyor musun? O gün Oruç Baba’daydık. Masamıza çaylar geldi, gitti. Biz büyük bir sohbet oluşturduk ve sırası gelen konuştu. O an benim kafamda ölümsüzleşti. Cennet işte şu an, dedim. Hepimiz birbirimizi seviyoruz değil mi? Dedim. Hepsi, evet, dedi. Biz birbirimizi yargılasaydık, birbirimizi öldürseydik, cehennemde olurduk, dedim. Çocuk sanırım anladı.

Üniversiteye devam ettiniz bir dönem. Hangi bölümde okumuştunuz?

Eskiden Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’ydu, Gazi Eğitim Fakültesi şimdiki adı. Nakış bölümüydü, kendimle bağdaştıramadım, onun için bitiremedim. Ben kalem ve kâğıttım. Ama hep öğrencilerim oldu. Kendimi hep öğretmen olarak hissettim.

Resim yapıyorsunuz, güzel sanatlara ilginiz var?

Sergi gezmek hobimdir. Resim de âcizane karalıyorum.

Bir dönem gittiğiniz Almanya’da ne gördünüz, orada kaç yıl kaldınız?

1973’de gittim 1984’de geldim. Bana bir Alman’ı tarif edin derseniz, şöyle derim; onlarda ölülerine büyük saygı gördüm, ölmüş eşine her Pazar çiçek götüren bir kadın tanıdım bu beni etkiledi.

Kitap okuyor musunuz? Neleri okuyorsunuz?

Okumaya gayret ediyorum. Diyelim ki bir OZAN’ın kitabı Elimde. Yazmış, emek vermiş, düşünmüş, yaşamış, o esere vücut vermiş. Ve bu eserler 1300 yıl sonra benim elim de ise… Destursuz başlamam. Anlama gücü dilerim yazmadan Yaradan’dan… Sevdiğim eserleri 7-8 kez okurum. 1001 rengim var, bir rengime kanmayın, diyor ozan. Yol haritasını çizen değil de, kimdir bu ozan?

Tasavvuf hakkında neler söylersiniz?

Bu da zor bir soru. Tasalanma can… Tasavvufçuda tasa ve kaygı yoktur. Alır önüne kâğıdını kalemini, umman mürekkebine dalar, yazar, çıkar konuşur, onların yazacakları, konuşacakları tükenmez. Güneş gibi de ısıtır tüm insanları. Derin ilimdir, anlaşılması zordur ama her canı da etkiler, etkilenmeyen yoktur. Onları anlamayı nasip etsin cümlemize Rabbim.

Yunus Emre, Seyyid Nesimi, Pir Sultan Abdal gibi ozanların şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Onlar yol haritamızı çizen Tarıklardır, Âlimlerdir, Ariflerdir.

Eserlerine gelince, zaman ötesini anlatırlar, eskimezler onların yazdıkları şiirler, her zaman tazedir.

Sizce bu isimler neden ölümsüzler arasına katılmışlardır?

Ölümsüzler arasına katılmak istemiş olabilirler. HZ. Ali Efendimizin sözü benim anahtarımdır; “Bir şeyin yokluğu onu istemekten ehvendir” der.

“İste sen kapı açılır” der ariflerimiz.

Biz de diyoruz ki; “hiçbir şey zor değildir, zor olan istemektir”.

Ozan olmak isterdim, der isen, istemiş olmazsın. Canı gönülden, özden istemeli ozan.

Ben sadece istedim, sadece istedim!

İNSAN olabilmeyi İSTEDİM!

İnsanın tarifini şimdiye kadar tam yapılamamıştır, yapılamaz da…

Şimdi neler yapıyorsunuz, nasıl yaşıyorsunuz?

Aslında bazı noksanlıklarımın olduğunu biliyorum. İnsanın içindeki çocukla yaşaması bir yerde eksik oluyor. Daha çok insan ilişkilerim olsun, dedim. Devamlı içimdekilerle yaşamak birkaç güzel kitap meydana getirebildi. Çok insan tanıyarak yeni bir kitaplar doğacağına inanıyorum. Hedefim de daha çok insan tanımak.

Yayınlanan Kitabı:

Dostu Ararken, Ayhan Tuncer, Can Yayınları, 362. Kitap, Mayıs 2011, İstanbul

AYHAN TUNCER’DEN…

Bis mi Şah Allah Allah!..

Adı güzel, kendi güzel ŞAH!..

Bu satırları sana yazıyorum…

Hem özledim de SENİ!...

Her nefesimdesin…

Güneşten – AY’dan gelirsin…

Ödülümün Tek İSMİSİN!...

Diğer ödüllerimi çözemedim.

Dünyaya gelirken verdiniz…

Yüreğime girdiniz. BEYİN denen İNE!...

Labirentli yollar, ipeklenmiş dolaşırlar…

Dolanırlar cümle KAİNATTA…

 Cümrüm, cismim kadarım. Cesetlenişine seyirciyim…

OL de olayım…

ÖL de öleyim…

Uğruna!...

(Dostu Ararken, Ayhan Tuncer, Can Yayınları, 362. Kitap, Mayıs 2011, Sayfa: 203, İstanbul)

Kerbela Şehidimiz İçin…

Yüreğimi titretti senin adını anmak

                                               Ya İMAM HÜSEYİN!

Yüreğimi yaktı senin AŞK’ın

Ya İMAM HÜSEYİN!

Mervan sandı susuz bıraktı, susuzluktan değil

                                               Ya İMAM HÜSEYİN

Yaktı, yaktı, Sivas’ı, Maraş’ı, kana boyattı

Yangınımız yürekte, akan kanda, damarda sana yakın

                                               Ya İMAM HÜSEYİN

Şahı Merdanım attı bizi yer küreye

Çıngımız çıktı gök küreye…

Ekmeğimiz, suyumuz vardır elbet

Sağdır TOPRAK ANAMIZ…

Yoksa eğer yüreğini titreten bir AŞK’ın

Şah Merdanım size de bir ok fırlatsın…

Titresin bütün bedinin, ya da yansın…

Sönmezmiş bu yangın söyle FATIMA ANAMIZA AĞLAMASIN

                                               Ya İMAM HÜSEYİN

Titresin her zaman böyle sesin

Gök gürlesin, yağmur yağsın

Güneş yansın ya da buysun…

Cennette bak huri – meleklerin…

Cehennemde kaynatılan katran kazanların

Umurumda değil korkutmuyor bizi

                                               Ya İMAM HÜSEYİN

Affet sen bizi, bağla mendilini

Bu kan dinsin, gök küreye…

AŞK’TAN AŞKINLA, AŞK’A gitsin bütün yollar…

Sana gitsin…

                                               Ey EL ŞEHİD!

Yüreğini titretmediğin hiçbir can kalmasın

                                               Ya İMAM HÜSEYİN

 

Söyleşi; 21 Temmuz 2014, Avcılar