(OZAN ÇAĞDAŞ)
Ozan Çağdaş’la hem Cem Radyo’da, hem Cem Tv.’de programlar yaptım. Birçok kez sohbet ettik, söyleştik. Kendisi sıra dışı bir insan. Sıra dışı bir insan olmanın ötesinde sıra dışı bir ozan da. Benzersiz bir coşku var damarlarında. Damarları kabarıyor konuşurken, hele de saz çalarken. Onun beden dili her şeyi söylüyor zaten, gür sesi var, tok sesi var, ama aynı oranda güçlü kararlı bir sesi de var. O bir halk ozanı, halkının ozanı, işsizin, yoksulun ozanı. Ama o bir Çağdaş Ozan. Tarlalarda nasırlı elleriyle çapa yapanların, çapa yapmakla kalmayıp o ürünleri aynı onurla topraktan sofraya taşıyan emekçi kitlelerin de ozanı o. O bir su ozanı. Suyu çok mu çok seviyor. Sırf bu konuda onu dinleyip etkilenen sayın Dilek Karagöz, ozanın tavsiyesine uyarak zor bulunan suyun hikmetlerinin anlatıldığı bir kitabı arayıp, buldu, okudu ve çok etkilendiğini söyledi. Evet sadece bulutlardan ağan, kuruyan toprağa düşen bir su damlasını değil, yanından ayırmadığı şişesinden bol bol da su içiyor, su sağlığın temelidir, diyor Çağdaş Ozan. Ama sadece bu değil Bektaşilerin muazzam bir inanç uygulamaları vardır, bilinir, onlar sofrayı oturunca önce bir tutam tuzla başlarlar, yemeye, içmeye değil hayata da onunla başlarlar. Sanki bu felsefeden etkilenmişçesine Ozan Çağdaş inadına inadına bol bol tuz tükettiğini söyler. Su ve tuz; hayatın, hayatının sırlarıymış, iksirleriymiş.
AYHAN AYDIN
Onu çok dinledim, çok dinledim. Birçok söyleşimde olduğu gibi çok soru sormadan ben onu dinledim. Çok çok soru sormadım, sürekli dinledim onu. Hayata aşkla tutunuşunu, samimiyetini, özünü gördüm söylediği tüm türkülerinde, şiirlerinde. Sazı konuşturdukça, konuşturuyor, uçuruyordu. Bir atın üstünde sanki saz çalıyordu, dünyanın tüm insanlarına, insanlığa sesleniyordu; haykırıyordu işkencenin vahşetini, insan olmanın nasıl onurlu bir mücadeleyle elde edilebildiğini, gerçek bir insan olmanın zorluğunu haykırıyordu. Başak derer gibiydi aynı zamanda sakin, nazlı. Yelesine çocukların bineceği bir attı sazı bazen de. Dingin dingin Tuna akıyordu dizelerinden, mısralarından. Kah kükrüyor, kah cılızca bir ıslık çalıyordu çalıp söyledikçe. Ben onu çok sevdim, o aslında her türlü azalarından tecrit olmuştu. Mücerret olmak öyle çok kolay değildir, birilerinin zannettiği gibi. Nasıl olur, nasıl olur? Duygudan, sözden, histen, etten, kemikten, kandan ayrı nasıl yaşanır, ruhtan nasıl bağımsız olur insan? Olur mu, olur, kim bilir? Çocukları çok sever benim gibi. Sokakların kahramanı kedileri de sever mi bilmiyorum. Ama çocukları çok sevdiğini iyi biliyorum, onları alıp Kaf Dağın’nın ardındaki mutluluk ülkesine götürmek ister; çocuklar aç kalmasın, savaşın sefaletini çekmesinler, şeker de yiyebilsinler der. Gözyaşlarına tercüman olmak ister. Dize dize barış taşımak ister tüm dünya çocuklarına.
O Çağdaş Ozan sanki ne olurdu asıl ismini kullansa, ama olmaz, olmaz bir Veysel var zaten, kendi dilinden söyler, tarih geçen güzelliği azaltmaz ama olsun olsun, bir Veysel var zaten, bu da Ozan Çağdaş olsun, Veysel Demir demesinler istiyor. İstesin, kardeşim, bir sorun mu var, bir soru soran mı var? O da Ozan Çağdaş.
Kükrüyor Ozan Çağdaş, bağırıyor Ozan Çağdaş, yazıyor Ozan Çağdaş, ağlıyor Ozan Çağdaş, gülüyor Ozan Çağdaş. Bol bol su getirin Ozan Çağdaş’a sudan olduk ol dem. Hem sudan, hem yelden, hem ateşten, hem de topraktan!
Ozan Çağdaş’la bağlamanın dirilişini, bin yaşındaki çınarın, cevizin, dallarının sallandığını, Pir Sultan’ın şöylece gelip bulutlar üstünden insanları süzdüğünü hissedersiniz. Onu dinlemediyseniz dinleyin, derim. Şiirlerini okumadıysanız okuyun, derim. İmkanınız varsa tanışın, derim. İnsan olmanın, insanca yaşamanın özleminin, çocuklarımızın yaşayacağı gelecekteki barış dolu dünyanın kapılarının onun sazıyla ve şiirleriyle büyülü kapısının açıldığına tanıklık edeceksinizdir.
Şimdiden Aleviliğe hizmette tarihteki yerini alan Cem Radyo’da bir söyleyişimiz olmuştu da, şunları söylemişti ozanlarla ilgili Çağdaş Ozan: “…Ben ozanlığı bataklık içerisinde açmış bir güle benzetiyorum. Ozanları da kötülere karşı, yanlışlara karşı, haksızlığa karşı, doğruyu, güzeli, yeniyi, haklılığı savunmaya çalışan bir çaba içerisinde insanlar olarak düşünüyorum. Tabi bu sazları silahıdır, yüreği silahıdır, duyguları ise o açacak güldür. Şimdi inançlarla ilgili de, ben Alevi toplumundan gelen bir ozanım. Ama halk ozanı bir mezhebi, ırkçılığı, dinciliği aşar. Herkesi kucaklamaya çalışır. Biliyorsunuz inanç insanlara eğitim, öğretim açısından çok önemli bir kurumdur. Eğer doğru kullanılırsa, özüne uygun kullanılırsa Alevi ibadeti, Alevi kültüründe bu ham madde oldukça çoktur. Yeter ki biz onu işleyebilelim, onun o güzel yanlarını göstermeye çalışalım. Ben halk ozanı olarak topluma bir şeyler veremem, ben toplumdan aldığımı verebilirim. Zaten toplum da mevcut bu ben de o toplumdan bir parçayım. Sözümü fazla uzatmadan dün akşam sizin etkinliğinize de katıldım, biraz izledim yaşamım boyunca da yirmi beş seneyi aşkındır, otuz seneye yakındır kültürel etkinliklerdeyim. Bu birkaç kelimeyi konuşma şansı verdiğiniz için de şahsınıza da teşekkür ederim.
… Şimdi biraz önce arkadaşımız bir türkü okudu bana bir şeyi hatırlattı. O türkü de geçen bir sözcük var eğer namuslu isen alacağım seni, diyor. Yani toplumuzda kültürün içerisinde bu namus kavramı çok yer alıyor ve bence de önemli bir konu. Şimdi örneğin Sivas’ta ben Sivas katliamında ordaydım. Bir genç kızımızı gözlerimin önünde saçlarından sürüklediler o yobazlar, saçları açık, diye. Şimdi toplumda bir kavram var, algılayış var, işte biraz kolu açık ise bu namussuzdur, diye. İşte giyinmiş kapalı her tarafı görünmüyor ise bu namuslu kavramı. Namus farklı bir değer benim şiir kitabımda bir dörtlük var onu size aktarmak istiyorum.
Namus giyim ise, giyim kuşamsa
Çırılçıplak doğdum ben namussuzum
Terbiye bir baskı, ahlak yasaksa
Çırılçıplak doğdum ben namussuzum
Pir Sultanın ben hayranıyım. Pir Sultan benim önderim, kılavuzum….”
(Cem Radyo, Dosttan Dosta Programı, 26.02.2000)
Ozan Çağdaş
(Veysel Demir)
1946 yılında, Baba adı: Ahmet Anne adı: Nazike, baba Tokat / B. Almus Gevrek köyünden gelme. Tokat’ın Darçay mahallesinde oturan Nazike Cirit'le evliliğinden dünyaya gelen, çocukluğunu Tokat’ta geçiren Kızılköyünde, Döllük köyünde çobanlık yapan Zile ilçesinde hizmetçilik yapan Tokat’ın içinde Sıcak Demirci Mıgır'ın yanında körük çeken ve daha sonra berber çıraklığı ile başlayan ilkokul 1. sınıfı Cumhuriyet İlkokulu’nda bir sene arayla 2. sınıfı Namık Kemal İlkokulu’nda okurken babam tarafından okuldan alındım. Babam köylerde düvencilik ve sobacılık yapardı. Bir zaman onunla çalıştım daha sonra babam beni ablamın da orda olduğu Hacı Bektaş'taki Feyzullah Ulusoy'un yanına hizmetçi verdi. Oradan Yusuf Ulusoy'un yanına verdiler daha sonra Zile de hizmetçiliğe başladım.
8 yaşlarındayken evin hanımı oturakla üzerime oturdu. Bir zaman ahırda yattım en sonu Tokat’ta gar dolaba gizlenerek hizmetçilikten kurtuldum. Gittim İstanbul'a 15 sene çalıştığım berber dükkanlarında tahta sandalyeler üzerinde yattım. İstanbul / Kasımpaşa Kulaksız da berber dükkanı açtım. Aşık İsmail Daimi müşterim ve dostumdu.
1974 yıllarında şiir yazmaya başlamıştım. Bir gün Aşık Daimi’ye saz çalmayı öğrenmek istediğimi söyledim. Ve başladım kursa Daimi’nin Unkapanı’ndaki kurs yerinde. İlk sahnemi Tepebaşı’nda Aşık Veysel gecesinde siftah ettim.
İlk turneme Mehrican Baharlar’la çıktım: Tokat, Turhal, Zile 3 konsere… 1976’larda.
Birgün Emekçi bana gelerek: Biz bir grup kurduk, Grubumuzun ismi Çağdaş Ozanlar grubu olarak uzun bir turneden sonra Ankara Cezaevinde buluştuk. Aşık Emekçi, Aşık Garip, Derviş An, Hüseyin Aydın bir sene yattık.
Bugüne kadar ömrümüz bedel ödemekle geçti. 1980 yıllarından sonra konserlerim yasaklandı, bir kaset doldurdum daha piyasaya çıkmadan 6 defa yasak gördü. Ben kelleyi koltuğa almıştım ya bu kaset çıkacak, ya da bu yasak kalkacak, ya da bu kelle uçacak… Yargılama sonrası 3 parçayı kasetten çıkararak mahkeme kararıyla kaseti çıkardık. 4 sene sansürle mücadele verdim.
Ve geldim bugüne. HALKIN TÜRKÜSÜ adlı kasetim gerçek ismimin Veysel DEMİR olması ilk zamanlarda türkülerimde ismimi kullanırken dinleyenler Sivaslı Aşık Veysel ile karıştırıyorlardı. Bu nedenle Ozan Çağdaş ismini sanatçı ismi olarak kullandım ve Bugüne kadar Ozan Çağdaş olarak bilindim tanındım.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
SUS
Yangın var
Yanan belli yakan belli
Seyreyleyip bakan belli
Sanat alevler içinde
Kültür alevler içinde
Bilim alevler içinde
Kızılırmak aka aka
Koca dünya baka baka
Bak arkadaş bak seyleyle
Sus sus sus
Sus sesini çıkarma
Seyreyle inek gibi
Seyretmeye para yok
Seyretmek suç da değil
Konuştu birileri: Ali, Veli, Kezban
Konuştu da ne oldu adı çıktı asiye
Sus sesini çıkarma
Hayat yaşam maçında
Çıkacaksın sahaya
Belki gol de atarsın, ama hangi kaleye
Kale rakipse eğer bedelini hazırla
Hem de ağır cinsinden
Dön geri at golünü
Kendin, kendi kalene
Ödüller yağar, olursun milli topçu
Sus sus sus
Sus sesini çıkarma
Görme tehlikeyi görme
Duyma tehlikeyi duyma
Tıka kulağını tıka
Göre göre, baka baka
Koyun gibi sağıl
Püf deyince dağıl
Üret amma yeme
Benim hakkım deme
Sus sus sus
Sus sesini çıkarma
Sus sus sus sus
Susmana gerek kalmayacak
Gün gelecek gün gelecek
Konuşamayacaksın
Bugün konuşmadığın varlığın
Bur daha da olmayacak
BU ÇOCUĞUN HEDEFİ VAR
Bu çocuğun hedefi var
Hedefi var bu çocuğun
Umut onda
Sevda onda
Yarın onda
Kollarındaki güç yeter
Yaşamı mahvedenlere
Çünkü hayat ondan yana
Gözlerinde yanan ışık
Son verecek karanlığa
Çünkü hayat ondan yana
Ondan yana bundan yana
Senden yana benden yana
İyiyle kötü yanlışla doğru
Yarın olmasa da bugün yan yana
Bu rüzgarın hedefi var
Hedefi var bu rüzgarın
Eser durur sevdasıyla
Hasret aşkları gibi
Buluşmak için sabırsız
Dünyadaki yeller ile
Yıkmak için kötülüğü
Kalın kalın surları
Fırtınalı dehşetiyle
Çünkü gökler ondan yana
Ondan yana bundan yana
Senden yana benden yana
İyiyle kötü çirkinle güzel
Bugün olmasa da yarın yan yana
Bu ırmağın bir hedefi var
Hedefi var bu ırmağın
Toprak susuz ekin cılız
Sel yok eder susuzdur o
Çünkü yağmur ondan yana
Ondan yana bundan yana
Güzelle çirkin yanlışla doğru
Yarın olmasa da bugün yan yana
Bu yolun bir hedefi var
Hedefi var bu yolun
Kayalar sarp engeller çetin
Yolcu yiğit ve kararlı
Çünkü yürek ondan yana
Ondan yana bundan yana
Senden yana benden yana
İyiyle kötü yanlışla doğru
Yarın olmasa da bugün yan yana
HEPİMİZ HEPİMİZ İÇİN
Ağıtlarla
Türkülerle
Ağlayarak geldik dünyaya
Şarkılarla ninnilerle ağlayarak geldik dünyaya
Kara sabana kazmaya küreğe sarıldık toprağa
Sömürü zulüm
Basık işkence
Kölelik ölüm
Hayat bir zindan
Yaşanmaz oldu artık bizlere
İlkel toplumda toplandık
Bir idik binde toplandık
Köle idik ayaklandık
Geldik bugüne dayandık
Omuz omuza
Kıran kırana sarıldık kavgaya
Ben senin için
Sen benim için hepimiz hepimiz için
“ya hep beraber ya hiç birimiz
kurtuluş yok tel başına
zincirden de yumruktan
ya hep beraber, ya hiç birimiz
kurtuluş yok tek başına baskıdan ve zulümden” (*)
Benim senin onun bunun
Hepsi bizim hepimizin
Kavga sevda hayat yaşam
Güzel günler
Fabrikadan atölyeden
Okullardan dairelerden
Köyden kentten tarlalardan
Omuz omuza kıran kırana
Ben senin için sen benim için
Hepimiz hepimiz için
(*) Bertold Brect
YANYANA GEL YANYANA
Kaldır başını yerden
Bak yukarı yukarı
Ver elini elime yan yana gel yan yana
Ver elini elime paylaşalım yaşamı
Ver elini elime mutlu olsun alınteri
Ver elini elime sızlanmasın çatlak taban
Hey….. Hey…. Hey
Madem ki biz emeçiyiz
Hayatı yaratan biziz
Yaşama can batan biziz
Madem ki biz kardeşiz hey
Ayrı ayrı durma öyle
Böyle gelmiş gitmez böyle
Yan yana gel yan yana
Yan yana gel yan yana
Kaldır başını yerden
Bak yukarı yukarı
Ver elini elime paylaşalım yaşamı
Ver elini elime bizim olsun yarınlar
Ver elini elime sızlanmasın çatlak taban
Ver elini elime mutlu olsun alınteri
Yan yana gel emekte
Yan yana gel kavgada
Yan yana gel fabrikada
Yan yana gel tarlada
Ver elini elime
Yan yana gel yanyan
Hey… Hey… Hey
Bir baktık olmuş hayat
Yaşıyoruz bayat bayat
Bataklığı kurutalım
Mikropları öldürelim
Ağlayanı güldürelim hey
Kaldır başını yerden
Bak yukarı yukarı
Ver elini elime paylaşalım yaşamı
Ver elini elime bizim olsun yarınlar
Ver elini elime sızlamasın çatlak tabak
Ver elini elime mutlu olsun alınteri
ÖFKE VAR
Öfke var, öfke var
Öfkeli ana yüreği
Öfkeli kazmayla kürek
Öfkeli susuz tarlalar
Öfke var makinalarda
İsyan var, isyan var
İsyan var nasırlı ellerde
İsyan var çatlak tabanda
İsyan var kara sabanda
İsyan var düşüncelerde
Kavga var, kavga var
Kavga var yüce dağlarda
Yarın daha yukarıda
Kavga var kıran kırana
Bu kavga yaşam kavgası
Korku var, korku var
Korku var yüreklerinden
Korkuyor kan emiciler
Korkuyor işkenceciler
Korkuyor hak düşmanları
Korkutuyor kan onları
Korkuyorlar sokakta çıplak ayaklı oynayan çocuklardan
Birgün öfke olup yakamıza sarılacaklar diye
Korkuyorlar yetmiş yaşındaki ninemden
Yirmi sene de meydana getirdiği evladını işkencede katledenler
Korku var korku var
Ellerimden gözlerime
Gözlerimden yüreğime
Yüreğimden düşünceme
Hücum eden coşkun selden
Korkuyor kan emiciler
Korkuyor halk düşmanları
Baharında filizlenmiş yapraklar
Tarlama gelmeyen su
İşgal altındaki dertli topraklar
Ne kadar özledi özgürlük seni
Zindanda çatılan kaş soluk yüzler
Taş duvarlar arasında güneş görmeyen bizler
Kafese konmuş aslan gibi demir parmaklıklar arasındaki gözler
Ne kadar özledi özgürlük seni
PİR SULTAN
Pir Sultan’ı sultan yapan, sultan yapan, pir yapan
Felsefesi hak sevgisi, yiğitliği mertliği
İnsanlığın kültüründe, yüreğinde yer yapan
Felsefesi halk sevgisi, yiğitliği mertliği
Niceleri geldi geçti sade nefsin kayıran
Çaldı, çırptı, midesini doyuran, yedi içti
Pir Sultan’ı sultan yapan, bu noktada ayıran
Felsefesi halk sevgisi, yiğitliği mertliği
Kimi dedi koca haydar, kimi dedi Pir Sultan
Kimi dedi binbir donda, kimi dedi bir sultan
Zalimlerce büyük asi, yoksullara yar sultan
Felsefesi halk sevgisi, yiğitliği mertliği
O bir seldi dağdan, taştan coşup çağlayan akan
Enginlere dokunmayıp seti engeli yıkan
Çağdaş’ı kendine hayran bırakan
Felsefesi halk sevgisi, yiğitliği mertliği
YORGUN
Kafa yorgun
Beyin yorgun
Beden yorgun
Eller yorgun
Gözler yorgun
Fikir filiz filiz taze
Yarınki günler taptaze
Yarınki dünya taptaze
Susuz
Toprak susuz
Ağaç susuz
Kökler susuz
Dallar susuz
Çöller susuz
Diller susuz
Fikir nemli nemli ıslak
Yarın coşar seller gibi
Derya deniz göller gibi
Heyyyy…
Tarla tavına gelende
Toprak tavına gelende
Saç tohumu eyle hergi
Vur ha, vur ha, vur ha…
Ekin versin cıvıl cıvıl
Yedirme ha hayvanlara
Ezdirme ha zalimlere
KARDEŞÇESİNE
Ne bir figan eden, ne bir üzülen
Yaşam istiyoruz kardeşçesine
Ne bir sömürülen, ne bir ezilen
Yaşam istiyoruz kardeşçesine
Tomurcuk tomurcuk bak yeni yeni
Fark etmiş aynı can birbirine
Düşünce terk etmiş garezi, kini
Yaşam istiyoruz kardeşçesine
Ne bir güvensizlik ne de bir kaygı
Tertemiz bir ahlak dürüst bir duygu
Ne kavga ne döğüş, sevgi ve saygı
Bir yaşam geliyor kardeşçesine
Renk renk bahar gülleri geliyor
Ananın yavruyu kolları gibi
Tıpkı bir ağacın dalları gibi
Bir yaşam geliyor kardeşçesine
Çağdaş olup çağa yettikten sonra
Sömürüyü yurttan attıktan sonra
Düşmanlık gemisi battıktan sonra
Bir yaşam geliyor kardeşçesine
Kitap: Ozan Çağdaş, Ellerim, Şiir