HASAN GÖREN
- KUL HASAN –
(1933 - 12 Mart 2010 Cuma)
AYHAN AYDIN
Günümüzde yaşayan değerli halk ozanlarından birisiniz. Zengin bir kültürel birikiminiz olduğunu biliyoruz. Bizlere kısaca yaşamöykünüzü anlatır mısınız?
1933’de Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesi’nin Emin İlyas Köyü’nde doğmuşum. Babam köyün ağası Kör Sadık’ın çiftçiliğini yapardı. Toprak ağanın, tohum ağanın, öküz ağanındı da emek babamındı. Hasat zamanı Kör Sadık gelirdi, dört teneke verimin birini babama verir, üçünü kendisi alırdı. Babam da o bir tenekelik mahsulü kahya hakkı, muhtar hakkı, bekçi hakkı derken dağıtıp açıkta kalırdı. Geçinemediğimiz için de yorganı sırtlayıp Adana pamuk tarlalarında soluğu alırdı. Babam vefat ettikten sonra bu yaşamı devam ettirmeme olanak olmadığı için, şöyle düşünmüştüm, eğer kendimi büyük şehire atarsam hiç değilse çocuklarım sıkıntı çekmezler. 1963’te Ankara’ya geldim. Müşerref Hekimoğlu sağ olsun ilk işe giriş dilekçemi yazdı. Devlet Tiyatrosu’nda işe girdim. 9 yıl memur olarak burada çalıştım. Sosyal konulu şiirlerimden dolayı, iktidar çevreleri benden rahatsız oldular. Vatandaşın derdini dile getirmek sana mı düşmüş, dediler, bana baskı uyguladılar. Beni işten attılar. 9 yıllık tazminatımı da ödemediler. Anlatsam çok uzun mevzular var da, ne yapacaksın işte. Netice şu ki bu çileli yaşam devam ediyor.
Karşıyaka’da bir gecekondu yapmıştım. Ankara Valiliği ise onu da tekrar kendi ellerimle yıkmak zorunda bıraktı. Okul olacakmış. Bu nedenle üzüntülü değilim.
Büyük halk ozanlarıyla, yazarlarla, çizerlerle yakın dostluğunuz olduğunu biliyoruz. Kendinizi iyi yetiştirmeniz yanında diğer ozanlardan da etkilenerek günümüzün yaşayan büyük halk ozanlarından birisi oldunuz. Etkilendiğiniz kişiler kimler? Parti, dernek, örgüt, kuruluş, kişisel çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
1963’ten sonra İşçi Partisi’nin üyesi oldum. İşçi Partisi’nin büyük desteğini ve yardımını gördüm.
Ben köydeyken de nerede bilgili bir ünlü isim duysam yanına gider günlerce kalırdım. Bu şekilde birçok insan tanıdım. Bunlar benim gelişmemde etkili oldu. Elbistan’ın Gartarna Köyü’nde Tacim Dede vardı. (Arif Sağ’ın gidip ropörtaj yapıp etkilendiği, çok derin bilgileri bulunan dede). Ben çok sık giderdim Tacim Dede’ye. Günlerce yanında kaldığım dededen etkilenmelerimle yazdığım şiirlerim vardır.
Pir Sultan’ın, Şah Hatayi’nin şiirlerinden çok fazla etkilendim. Onların şiirlerini okuyarak büyüdüm, geliştim. Onların eserleri hep anlamlı, ilhamlıdır.
“Özümüzü bire bağlamak gerek / Irmak gibi coşup çağlamak gerek / Haksızın bağrını bağlamak gerek / Diye çağırıyor Pir Sultan Abdal” diyorsunuz bir şiirinizde. Pir Sultan’ın yaşam felsefesi, inanç dünyası, eylemi sizi çok etkiledi / etkiliyor. Nasıl bir etkilenme bu?
Fuzuli olsun, Seyit Nesimi olsun, Osmanlı’nın etkisi altında kalarak dillerini ağır tutmuştur. Bunları okumaya anlamaya tercüman ister. Halk onların şiirini çözemiyor. Pir Sultan bunlardan çok farklı. Öz Türkçe yazıyor tüm şiirlerini, herkes anlayabiliyor. Sözleri çok özlü. Gerçekçi olması, özellikle çok içtenlikle “Enel Hak” felsefesini savunması, bütün güzelliklerin insanda olduğunu şiirinde işlemesi beni etkiledi. Kuran-ı Natık sayılır insan, Alevi felsefesinde. Zaten ilk insan Adem’e meleklerin dahi secde etmesi insanın kutsiyetini gösterir. Tanrı insana ruhundan ruh, lisanından lisan verdiğini beyan eder. Kuran’da “Ben de Adem’in kalbine girdim sır oldum” diye bir ayet vardır. Alevisi Sünnisi “sana bu canı kim verdi” desem, “Allah verdi, ” diyor. Lisanını da Allah vermiş. O halde sen Allah’ın bir kopyasısın dediğimde, “haşa” diyorlar, gerici yobazlar. Melekler insana secde kılıyor. Secde kime kılınır? Allah’a kılınır. Hak Adem’de olmasaydı melekler ona secde ederler miydi?
Yani tasavvufta derinlikleri var, siz de onları görüyorsunuz?
Elbette Hacı Bektaşi Veli’nin görüş ve fikirlerine baktığımızda çağımıza ne kadar yatkın olduğunu görürüz. Özellikle insan sevgisi gerçekten kayda değer derinlikte.
Sizce halk ozanlığı nasıl başladı? Nasıl yayıldı? Günümüze nasıl geldi? Halk ozanlığı nedir?
Bazıları “dost elinden bade” içtikten sonra ozan olduklarını söylerler. Bu bence hurafedir. Bade ise nasıl bir bade bu? Diğer yandan kamil insanın gerçek sözü abıhayat niteliğindedir, diye bir deyim var. Yani kamil insanın gerçek sözü insana abu hayat suyu içmiş gibi neşe, ilham verir. Aşık eder kendini daha doğrusu. Aşıklıkta böyle başlar işte. Yoksa bir kıza sevdalanan aşığa gerçek aşık denemez. Biz ona “Baldır aşığı, karasevda aşığı” deriz. Ben onları “güz çiçekleri”ne benzetiyorum, çünkü güz çiçekleri açar ve hemen solarlar. Rüzgar gelir yapraklarını savurur gider. Ömrü az olur. Fakat insanı kamile aşık olan, gerçek bir pirden nasip alıp yola çıkarsa, Enel Hak aşığı olursa, Pir Sultan, Fuzuli, Kul Himmet, Nesimi, Yunus gibi. Onun aşkı işte ebediyete kadar devam eder.
Siz sevgiyi, insanı, Tanrı’yı, aşkı, aynı özde görüp bunların tümü bir potada erirse gerçek ozanlık olur, diyorsunuz.
Tabii, tabii.
Geçmişte halk ozanlarının bir kısmının (geçmiş ve günümüzde sizin gibi), sosyalist düşüncede en azından sempatisinde olduklarını biliyoruz. Günümüzde ise aşırı milliyetçiler, gericiler gibi ozanların daha fazla ilgi ve merak konusu olduklarını görüyoruz. Bunun sizce nedenleri nelerdir?
İktidar çevrelerinden yararlanabilmek için, TRT kanalından program yapabilmek için, reklamını yapabilmek için gerçekleri, halkın dertlerini dile getirmekten kaçınıyor bu tip ozanlar. Özellikle kaçınıyorlar.
Ahmet Taner Kışlalı Kültür Bakanı iken; “Ozanlar Semineri” olmuştu, Kızılay Türk-İş Konferans Salonu’nda. Orada Mevlüt Ihsani, Aşık Reyhani, Şerif Taşlıova gibi ozanlar “dudak değmez” yaptılar. Dudak değmez, dudaklara iğne koyup atışmaktır. Çaldı söylediler. Birbirlerine “nallarım sana, çullarım seni, koca köpek gibi hırlar durursun, boz merkep gibi zırlar durursun” gibi sözlerle atıştılar. Bunlardan sonra kalkıp birbirleriyle öpüştüler. Çok büyük bir başarıymış gibi bazıları alkışladılar ama, gerçek ozanların da zoruna gitti bu durum. Rahmetli Aşık İsmail Daimi, usül hakkında söz istedi. “Gerek tekke edebiyatında, gerekse halk edebiyatında böyle bir ‘iğneli’ ozan ve ozanlık görmedim” dedi. Onları yerden yere çaldı. Çok uzun alkış aldı. “Ben meslektaşımı köpek yaptıktan, şeytan yaptıktan sonra, besmele çekerek ondan uzaklaşırım” dedi. (Aşık Nesimi Çimen, Aşık Daimi’yle geldik bize. Bir de bir yağmur yağıyordu ki. Sabaha kadar muhabbet ettik, iki kaset doldurduk, bu toplantıdan sonra.)
Sosyal içerikli şiirleriniz hayli fazla. “Bağımsız Türkiye birleşmedikçe / Gerici akımlar körleşmedikçe / Gerçek demokrasi yerleşmedikçe / Özlenen hedefe varılamaz ki” diyorsunuz. Gerici akımların gelişmesinin nedeni sizce nedir? Bunlar nasıl körleşecek?
Ben bu konuda halkı suçluyorum. Fikret Otyam Cumhuriyet’ten emekli olmadan Orhan Kemal’le ilgili anılarını yayımladı. Mektep arkadaşlığından bahsetti. Orhan bana dede, diyor. “Fikret’çiğim insanlara öfkelenme, nedeni ise yüzde 99’u kültürden yoksun olduğundan kafadan hastadır. Hastaların ise kusuruna kalınmaz. ” Geçenlerde de Aziz Nesin de “Halkın %60’ı aptal deyince halk bana kızdı, eleştirdi, fakat şimdi halkın kendisi diyor ki, bu milletin %80’i aptal diyorlar” dedi.
İktidar çevreleri oy kaygısıyla halka demokratik bilinci, çağdaş bilinci vereceği yerde, onları uyutma yolunu seçmişlerdir. Halkın bağnaz, gerici olması siyasetçilerimizden kaynaklanıyor. Halkın suçu yok bence bu konuda.
Propaganda yapıyor siyasetçiler halk üzerinde. Halkı uyutuyorlar. Cennet, melek, öbür dünyayı bol bol işleyerek onların beyinlerine kazıyorlar. Özgür düşünmelerini engelliyorlar. Eğitimi yozlaştırıyorlar. Gericileştiriyorlar. Temiz vatandaşların dini duyguları sürekli istismar ediliyor. Halkı uyutanlar kendi çocuklarını en iyi imkanlarla da okutuyorlar. Avrupa’da okutuyorlar çocuklarını.
Bunlar karşısında aydınlara, yazarlara, ozanlara çok büyük görev düşüyor. Halkın bilinçli örgütlenmeye ihtiyacı var. Sömürü çarkının kırılabilmesi için örgütlenme şarttır.
“Hırsız tilki halk emeğin çaldıkça / İşçi köylü per perişan oldukça / Fikir suçu yürürlükte kaldıkça / Gerçek demokrasi kurulamaz ki’’
Düşünce özgürlüğüne çok önem veriyorsunuz yani?
Fikir suçu ortadan kalkmadıkça ne ozan, ne yazar, halka gerçeği söyleyebiliyor. Söylerse 200 milyon para ve şu kadar da hapis cezası. Bitiyor adam, felç oluyor. Fikir özgürlüğü demokrasinin ön koşuludur, bana göre. Yoksa kandırmaca döner demokrasi.
“Kahpe felek bu mu idi dileğin / Ömür boyu çileyim / Bana gül diyorlar nasıl güleyim / Dost ağlayıp düşman güldükten sonra’’
Bu şiirinizde feleğe bir sitem var. Niçin ozanlar feleğe sitem ederler?
Aslında tabii felek diye bir şey yok. Birçok sorunu halk feleğe yüklemiş. Ozanlar da bunu işlemişler şiirlerinde. Elbette ki düşmanların gülmesi, dostların ağlaması üzülünecek şeyler. Kahredici şeyler, bunları da şiirlerimizde işlememiz adeta bir zorunluluk. Çünkü bizler hep güzelin, iyinin peşindeyiz. Duygu işçileriyiz. Ozanlık duygu işi tabii. Bizler de duygularımızı sazlara, sözlere döküyoruz.
“Vefasız yar mezarıma gelmesin / Boşa ağlamasın öldükten sonra”
Sağ iken kıymetimi bilmezse öldükten sonra ağlamasının anlamı yok ki. Sevgi hayattayken anlamlı, öldükten sonra sevginin de hiçbir anlamı ve önemi yok. İnsandaki güzellik Hakk’ın güzelliğidir. Can Hakk’ın, sıfat Hakk’ın, zat Hakk’ın. Ölününce Hak da çıkmış oluyor bedenden. O güzellik ‘Enel Hak’ görüşüyle Hakk’ın güzelliğiydi zaten. O gidince tümüyle çirkinleşme olur. En sevdiğin de olsa bir kere bakıyorsun bir daha bakamıyorsun. Ürperiyorsun. Çünkü güzellik kalmadı, sevilecek bir şey kalmadı.
“Sırrını verme kalleşe / Özü çürük kalbi boşa / Pervanem düşmüş ateşe / Yanmadan tüter mi dersin” diyor Şah Hatayi. Yani herkese sır verilmez. Bize sır verilebilecek kişi olan dostlardan bahseder misiniz? Dostluk nedir, siz nasıl yorumluyorsunuz dostluğu?
“Canım kurban olsun halden bilene / Beyhude halimden bilmez bilmemiş” insan derdini kamile söylemelidir. Kamil insan seni dinler, gereken nasihatini de verir. Şöyle yap, böyle yapma, diye. Ama sen gider de cahile derdini yanarsan, halden bilmeze yanarsan, dillere destan olursun, seni rezil kepaze eder. Senin kabahatin, suçun olmasa dahi sana bir şeyler de ekler, seni zor durumda bırakır. Onun için Pir Sultan ve diğer ozanların da şiirlerinde geçen “kamille otur, kamille kalk” görüşü çok doğru bir görüştür. Özellikle insan-ı kamile sır açılabilir. İnsan-ı kamil olanlar dost tutulabilir. Cahille yoldaş olunursa menzile yetişilmez. Seni yarı yolda bırakır döner gider.
İsa bence önemli bir insan. Yabana atılmayacak sözleri var. Der ki İsa, “herkesi meyvesinden tanıyınız”. Meyvesi derken, konuşmasından, hareketlerinden, karakterinden, aklından tanıyabilirsiniz demek istiyor. “Koyun libası giyinen kurtlardan sakınınız” der, İncil’de. Yani sana dost gibi yaklaşıp düşman çıkacaklardan sakınınız, demek ister. Seni hüsrana uğratır. Sen dost olarak ona güvenirsin, güven duyarsın ya kalleş çıkarsa, üçkağıtçı çıkarsa, yandın. Hatta bu konuyu işleyen benim bir şiirim var;
Yanıpda yalancıya kandınsa
Sakın yalancıya kanma bir daha
Vefasızın çilesine yandınsa
Boş yere ateşe yanma bir daha
Bu bir uyarıdır.
Arifoğlu’ndan bir şiir okuyorsunuz, “Bana Bana” isimli kasetinizde. “Evme deli gönül giden tez gelir / Maşuktan aşığa cilve naz gelir / Yıl yıl yüze baksam az gelir / Bin yıl daha baksam kanan değilim”. Bu kanılmayan bıkılmayan sevgi ve aşkın gerçek kimliği nedir?
Gerçek aşk böyledir, hiç ölmez olur insan gerçek aşkı tadarsa. İnsan Pir Sultan gibi gerçek bir aşka sahip olursa ölümsüz olur. Gerçek bir sevgiye sahip olan birisi ebediyete kadar ölmez. Ben de o sevginin peşindeyim işte. Ölünceye kadar peşindeyim. Bu konuda da bir şiirim var. “Gül yüzünü döndür bana / Gül beni güldür beni / Ayağa düştüm baksana / Kaldır beni / Ben seni sevdim candan / Gönlüm ayrılmıyor senden / Kurtulmak istersen benden / Öldür beni öldür beni...”
“Gönlüm alçak yükseklerde uçamam / Ağyarin elinden bade içemem / Alem bir yan olsa senden geçemem / Senin sevdan cümlesinden baş gelir bana.” Kim bu cümle sevdalardan baş gelen yar, sevgili, dost...
Esas sevgilidir o, esas aşk, her zaman, her yerde bulunmaz. Yani genel yakalanamayan mükemmeller ötesi bir şey. İşte tüm dünyayla değişilemeyen gerçek aşk ve sevgidir. Hep onun o aşkın peşindeyim. Cennet, gılman, huri hiçbir şey ama hiçbir şey gerçek sevginin yerini tutamaz, tutmamalı da.
Geçmiş sosyalist harekette yer almış kişilere karşı da derin bir sevginiz olduğunu biliyoruz. Peki nedir sizi kendine çeken bu ilgi?
“Bozuk düzeni kökünden, yıkmayınca bayram olmaz / Sömürgecileri toptan yakmayınca bayram olmaz / Hani demokrasi baban niçin işlemiyor, neden / Fikir suçu Türkiye’den kalkmayınca bayram olmaz / Kul Hasan Hüseyin, İnan gözlerimden akan al kan / Deniz Aslanlar mezardan kalkmayınca bayram olmaz. ”
Deniz Gezmiş olsun, Yusuf olsun, İnan olsun diğerleri olsun... bunlar hayatının çiçek baharında, halka feda ettikleri canlarıyla halkın davasını savunmuşlardır, mertçe, yiğitçe. Kendi çıkarları için değil, halkın çıkarları için mücadele ettiler. Halk için verdiler canlarını Türkiye’deki gerici güç, halktan yana olan o fidanları ve onlar gibi olan nice fidanları ezdi. Türkiye’nin tam bir demokrasiye sahip olabilmesi için, tüm düşüncelerin özgür ve serbest olması gerekir. Nasıl mikroplu bir yarayı bir doktor ameliyat edip temizlemezse, halkın iliğini, kemiğini sömürenler de temizlenmedikçe toplumsal sorunlar halledilmez.
Peki şu anda neler yaptığınızı öğrenebilir miyiz?
Ben Avustralya’ya gidip 8 ay kalmıştım, 1991 yılında. Göçmen Türk işçilerinin yaşadıklarını gördüm izledim. Onlarla konuştum, beraber oldum. Orada “devrimciyim” diyen örgütlerin de Türkiye’dekiler gibi çelişkilerini, azmanlarını, çatışmalarını gördüm. Orada konserler verdim. 4 tane kaset yaptım. Orada yazıp söylediğim bir şiirimi aktarmak isterim.
Kurtuluş Savaşı’nı beraber verdik
Kürdümüz Türkümüz Lazımız bizim
Niçin böyle yurtdışına savrulduk
Bu muydu alınyazımız bizim
Bizi yabancıya kul eylemişler
Paramızı geçmez pul eylemişler
Bize başka hal eylemişler
Kaybolan gerçek özümüz bizim
Ayrı ayrı telden çağırır türkü
Bitmezse kavga sömürü çarkı
Kimini kurt yemiş kimini tilki
Çakala yem olmuş kızımız bizim
Kul Hasan’ın vizesiyle düşlerim
Tepemize yaz gülleri isterim
Perdeler bozulmuş teller paslanmış
Akort tutmaz olmuş sazlarım bizim
Şiirim ve şiirlerimde de görüldüğü gibi bugün yozlaşan değerler karşısında tepkimi dile getirmeye çalışıyorum. Gerçekten de üzülüyorum, ülkemizin şu anda içinde bulunduğu duruma. Şu ana kadar 500 şiirim oldu. Bir kitap üzerinde çalışıyorum. Türkiye’de yaptığım iki kaset yanında yurtdışında yaptığım kasetler de var.
Halk ozanlarından bir Aşık Veysel’in, Ali İzzet’tin, Aşık Daimi’nin şiirlerini nasıl buluyorsunuz ?
Aşık Ali Özkan yazdığı sosyal içerikli şiirlerle büyük bir ilgi ve merak uyandırmıştı çevresinde. Değerli bir halk ozanıydı.
Aşık Veysel’le çok karşılaştık, bir çok konserimiz oldu. Bir gün Aşık Veysel’e “Artık yaşayan en yaşlı ozansın, üstat sayılıyorsun. Halkın sorunlarını dile getiren sosyal konulu şiirler yazsan iyi olmaz mı?” demiştim. Gerçekten halk ozanının görevi bu değil mi, çağımızın sorumluluğu için bir şeyler yapmamalı mıyız? Biz gerçekleri söylediğimiz zaman bizi sindirmeye yok etmeye çalışıyorlar. Bu konudaki fikirleriniz nedir diye sorduğumda “Kul Hasan ben korkuyorum” dedi. Veysel güçlü ozanımızdı. Veysel’den beklentilerimiz vardı. Aşık Veysel’in ölümüyle ozanlığın bittiğini söylüyorlar ama doğru değil. İnsanlık devam ettikçe ozanlık devam edecek.
Söyleşi: 1995, Ankara
Kervan Dergisi, Sayı 59, Nisan 1996, Sayfa, 4-5
ESERLERİ
Aşık Kul Hasan, Bana Bana, Can Dost Kasetçilik, 1994 (Kaset)
Aşık Kul Hasan, Yana Yana, Ada Müzik, 1996 (Kaset)
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
Beni Beni
Senden ayrılalı pirim sultanım
Ne hallere düştüm gel de gör beni
Sevdana düşeli arttı figanım
İçin için yandırıyor kor beni
Bağrım yara ciğerimde ok benim
Saymak ile bitmez derdim çok benim
Pirim senden başka kimsem yok benim
Gurbet elde garip koyma sor beni
Hasret gurbet gül benzimi soldurur
Gözyaşlarım ummanları doldurur
Bu dert beni çeke çeke öldürür
Kara toprak karıncalar yer beni
Kul Hasan’ım ağlar yüzü hiç gülmez
Hal ehli olmayan halimden bilmez
Asılsa yüzülse gerçekler ölmez
Gerçeklere yoldaş eyle pir beni
Gerek
Çok sabrın sonu kabir sultanım
Sabır zincirini kırmamız gerek
Hasretleri kavuştursun merdanım
Ölmeden murada ermemiz gerek
Mezar taşımıza baykuş konmadan
Yakasız gömleği giyip donmadan
İçte yara kangrene dönmeden
Tabibini bulup sarmamız gerek
Tabipler tabibi Haydar-ı Kerrar
Aşk derdinin onda her çaresi var
Hacı Bektaş Veli Pirimiz Hünkar
Pirimizden himmet almamız gerek
Gerçek Aşıkların sazı telinde
Muhammed Ali’yi söyler dilinde
Kul Hasan’ım gerçek yolunda
Seve seve can başa vermemiz gerek
Kurulmaz ki
Sermaye düzeni yıkılmadıkça
Halka dönük düzen kurulamaz ki
Yabancı üst yurttan sürülmedikçe
Korkusuz bir rüya görülemez ki
Bağımsız Türkiye hürleşmedikçe
Gerici akımlar körleşmedikçe
Gerçek demokrasi yerleşmedikçe
Özlenen hedefe varılamaz ki
Hırsız tilki halk ekmeğin çaldıkça
İşçi köylü per perişan oldukça
Fikir suçu yürürlükte kaldıkça
Gerçek demokrasi denilemez ki
Kurtuluş savaşı verilmiyorsa
Halka dönük düzen kurulmuyorsa
Mebus işçi gibi yorulmuyorsa
Halkın yaraları sarılamaz ki
Kul Hasan’ım halka danışmadıkça
Gerçekleri tek tek konuşmadıkça
Örgütsel eyleme dönüşmedikçe
Sömürünün çarkı kırılamaz ki
Dünya Uluslarına Çağrı
Yirminci yüzyılın insanlarıyız
Dünya sulh içinde bayram olmalı
Atom tahriplerin kaldırmalıyız
Laiklik dünyaya sultan olmalı
Demokrasi insan öldür demiyor
Açılan gülleri soldur demiyor
Hür bağımsızlığı kaldır demiyor
Herkes hür bağımsız bir can olmalı
Dünya sulh içinde yaz olmalıyız
El ele çalışıp hız almalıyız
İnsan haklarını hak bilmeliyiz
İnsan insanlığa hayran olmalı
Aşık Kul Hasan’ım sinemi yaktım
Halkın derdi ile eridim aktım
Dört kitap okudum Kuran’a baktım
Sağlar hastalara derman olmalı
Gülelim
Aziz dünya halkları günaydın
Ağlayanı güldürelim gülelim
Dünya diktatörü yamyamdan azgın
Fitneleri öldürelim gülelim
Sulh içinde doğu batı bir olsun
Silahsızlanalım dünya hür olsun
Derya gibi kan dökenler kör olsun
Akan kanı dindirelim gülelim
Hukuk dışı diktatörlük süreni
Vicdansızca insanları kıranı
Halk sırtına binip hak sömüreni
Sırtımızdan indirelim gülelim
Laiklik özgürlük hukuk var olsun
Hukuk yasa tanımayan kör olsun
Her fert varsın sevdiğine yar olsun
Kadehleri dolduralım gülelim
Kul Hasan der çalış sulh yap davayı
Özlemim hatamı ey emmi dayı
Doğu kuzey batı güney dünyayı
Yaz bahara döndürelim gülelim
Öldükten Sonra
Çiçekli yaz bahar gelse bana ne
Nidem benim gülüm solduktan sonra
Benim için dünya bir çilehane
Hasret kıyamete kaldıktan sonra
Kahpe felek bu mu idi dileğin
Ömür boyu yaşam boyu çileyim
Bana gül diyorlar nasıl güleyim
Dost ağlayıp düşman güldükten sonra
Aşıkım ya her güzele dost demem
Bülbülüm gül ağlamazsa gam yemem
Cennet huri gılman verse istemem
Ben dosttan ayrı kaldıktan sonra
Kul Hasan ahım yerde kalmasın
İkrarsız pirsizin yüzü gülmesin
Vefasız yar mezarıma gelmesin
Boşa ağlamasın öldükten sonra
Ayrılmayın Türk Gençleri
Ayrılmayın Türk gençleri
Laiklikten kardeşlikten
Ayrılan cahil serseri
Laiklikten kardeşlikten
Gazi Kemal geldi doğdu
Düşmanı vatandan koğdu
Atamız ayrılman dedi
Laiklikten kardeşlikten
Kul Hasan’ım elimde saz
Kardeşlik bahar ile yaz
İnsan olan ayrılmaz
Laiklikten kardeşlikten
Ek:
Ozan
İki bin yılının uygar çağında
Uygarca düşünüp yazmalı ozan
Boğulmasın fikir suçu ağında
Özgürce sazını çalmalı ozan
Ozan halkın gözü kulağı dili
Atomdan güçlüdür sazının teli
Irmak olmuş halkın akan göz seli
Halk ile ağlayıp gülmeli ozan
İletişimi yok ozanlar garip
Yarasın sarmaya bulmalı tabip
Tüm dünya halkına mesaj gönderip
Barış güvercini salmalı ozan
Füze atom tüm silahlar kalkmalı
İnsanca bir yaşamaya bakmalı
Vize yasak duvarını yıkmalı
Halklar ile dostluk kurmalı ozan
Kul Hasan’ım bağnazlıktan geçerek
Gerçekleri anlayarak seçerek
Bütün insanlığa kucak açarak
Kucaklayıp öpüp sarmalı ozan
7 Ekim 2000, Ankara
Eşit Olana Kadar
Sazım alıp tüm dünyayı gezeyim
İnsanlığın yüzü gülene kadar
İnsanlık derdini destan yazayım
Çalayım sazımı ölene kadar
İnsanlık derdine ağlayacağım
İnsanlarla coşup çağlayacağım
Matem tutup kara bağlayacağım
Silahlar denize dolana kadar
Büsbütün dünyayı gezmeliyim ben
İnsanlığın derdin yazmalıyım ben
Haksızlığa mezar kazmalıyım ben
Can veren canımı alana kadar
İnsanla insanca konuşmalıyım
Az iken çoklara karışmalıyım
Haksız zalim ile savaşmalıyım
Tüm insanlar eşit olana kadar
Aşık Kul Hasan’ım sevdalı serim
İnsanlık derdinden ağlar gezerim
Halk bağrına kazmalıyım mezarım
Toprakta kurt yiyip ulana kadar
14 Eylül 1992, Ankara.
Oy Neni Nenni
Nesimi Çimerler yazar ozanlar
Halka gerçekleri söyledi gitti
Halk aşkına diri diri yananlar
Yanarak elveda eyledi gitti
Uyan kalk ayağa oy nenni nenni
Yananın feryadın duy nenni nenni
Türkiye’nin aydın beynin yaktılar
İlgililer seyreyledi baktılar
Sanma Hasret Akarsu’lar öldüler
Halk derdini destan eyledi gitti
Kul Hasan’ım yarem çok derin sızlar
Gönlüm Hasret’le Çimen’i özler
Nice devrimciler nice Denizler
Devrim türküsünü söyledi gitti
17 Eylül 1993, Ankara
Ölmeyeceksin
Uğur Mumcu ölmezliğe eriştin
Gerçekler ölür mü ölmeyeceksin
Ömür boyu haksızlarla savaştın
Tarih boyu yaşa ölmeyeceksin
Sana öldü demek zor gelir bana
Yüz bin kere lanet seni vurana
Basın güneşisin ölüm yok sana
Batmayıp her zaman ışıyacaksın
Halkım seni unutamaz el gibi
Haksızın üstüne aktın sel gibi
Halkın gönül bahçesinde gül gibi
Her zaman açalıp solmayacaksın
Kul Hasan’ım der ki çiğerden yandık
Olayı duyunca deliye döndük
Sen ölmedin halkın kalbine gömdük
Nesilden nesile yaşayacaksın
24 Ocak 1993, Ankara