(AŞIK, REHBER (BABA)
AYHAN AYDIN
Merzifon’a bağlı Gümüştepe Köyü’ndensiniz. Köyünüz hakkında bilgi verir misiniz?
Köyün dört yüz yıllık olduğu söyleniyor. Köyümüzde zaten Sıdkı Baba’nın türbesi vardır. Hanımlarının türbesi vardır. Birisi bizim köyden, diğeri Çorum Alacahöyük’ten Hatice Ana’dır. Onların türbeleri ziyaret edilir. Oğulları da bizim köyde meftundur. Ali Bagı Gül, Hamdullah Gül onlar da şairdirler. Gökçe Dede Türbesi var. Nacaklı Dede Türbesi var. Gökçe Dede’ye bütün millet yağmur duasına oraya çıkarız. Dilek için gelenlerin dileği kabul olursa oğullarının ismini Gökçe koyarlar. Köyün içindeki Türbeler de şunlardır: Kemal Dede Türbesi, Mehmet Dede, Konşu Dede Türbeleri de vardır. Köyümüzde Çıkan Su Tekkesi var.
Evimden çıkıpta seni anarak
Derdime derman ver Çıkan Su Dede
Yalvarırım divanına durarak
Derdime derman ver Çıkan Su Dede
Dergahında vardır pelitler çamlar
Aşkınla niyaz et derinden yalvar
Yüz süren de kalmaz dert ile gamlar
Derdime derman ver Çıkan Su Dede
Yeşerip gidiyor çayır çimenin
Elindedir bu diyarın dümeni
Yaralarım iyi olur çalsan melhemi
Derdime derman ver Çıkan Su Dede
Dergahına geldim yaktım mumumu
Türbende kabul eyle garip kulunu
Sana malum olsun benim durumum
Derdime derman ver Çıkan Su Dede
Bu Ali Duran’ın yarasını dindir
Merhemini sür ki yüzünü güldür
Benim bu ahvalimi tabibe bildir
Derdime derman ver Çıkan Su Dede
Buradaki ziyaretin özelliği kaşıntısı olanlar, sarı yara olanlara, çocuğu olmayanlar kız çocuğu veriyor. İsmi olarak İrem Su ismini koyuyor, kız çocuğu olanlar.
Eskiden iki yüz hane kadarmış, şimdi altmış beş haneye düştü. Geçim kaynakları çiftçcilik, hayvancılık. Kır bir yerdir, sulak değildir. Köyden çıkanlar İstanbul, Merzifon, Ankara, İzmir gibi şehirlere dağılmışlardır. Köyümüzde Sıdkı Baba Derneği vardır.
Sıtkı Baba’nın zamanın da benim dedem Duran “dede” on sekiz yıl babalık yapmış. Dedeme dede derlermiş ama soyca dede değiliz.
Sizin yöredeki babalık nasıl bir babalıktır?
Sıtkı Baba erkenden kalkarmış, teberi eline alır köyün çevresinde dolaşırmış, ne yapıyorsun Sıtkı Baba deyince; köye şeytanlar girmesin diye daire çiziyorum, diyormuş. Cemalletin Efendi’nin aşığı olan Sıtkı Baba. Dergah hizmetlerini yapanlara bizde Baba denir. Hacı Bektaş Dergahı’nda kalıyor, Cemalletin Efendi’nin aşığıymış. Uzun süre Hacı Bektaş’ta Dergah’ta hizmet yaptıktan sonra bizim köye vekil olarak gönderiyorlar, dergahtan. Kendisi Adana’lıymış. Bizim köye gelip birlik beraberliğini, cemini yapıyor. Bizim yörenin Hacı Bektaş Dergahı’nın vekili olarak bir dedenin yaptığı görevleri yerine getiriyor. Ama kendisine Baba deniyor. Çevredeki köylerin hizmetlerini yapıyor. O Hacı Bektaş’ın temsilcisi oluyor, kendisi 1920’de Hakk’a yürüyor. Bizim köyde Ulusoyları (Çelebileri) Eşiğini de Ali biliriz Beşiğini de Ali biliriz, yani küçüğünü de büyüğünü de sayarız, severiz. Veliyettin Efendimle Cemalletin Efendi’min fotoğrafını bir yeşil’e sarıp sandığın tabanına koyup analarımız, bacılarımız o fotoğrafı görünce nur gördük, derlerdi. Bu itikat vardı, şimdi de aynı itikat vardır.
Bir babaya oradakiler nasıl bakıyorlar, ne gözle görüyorlar?
Birlik beraberliği sağlar, sevgiyi muhabbeti sağlar. Cemde bütün müşkillerin halledileceğini dedeye iletir. Efendilerin hizmetine girer.
Siz hangi Ocağa bağlısınız?
Battal Gazi Ocağı’nın muhubiyiz. Bizim köyde Seyyid Battal Ocağı’ndan Cemal Dede bizim dedemizdi, köy dedemizdi. Tarikatın dedeliğini, köyümüzün dedeliği o yapıyor. Hakk’a yürüdü. Şimdiki dedemiz de, Dursun Özcan İdrisoğullarından, yani İdrisoğulları Ocağı’ndan. O da köyde duruyor.
Tohum ekmeden önceden birlik beraberlik sağlarız, milleti bir araya toplayıp birlik kurbanı keseriz. Herkesin katkısıyla bu kurban alınır, herkesin razılığı alındıktan sonra cem yapılır. Öncü baba oluyor, birlik beraberliği sağlamak için. Rehberle baba bizde aynıdır. Bu ilk kurbana düşkün küskün, katil olmayanlar katılabilir. Baba Dede Mürşit olayı vardır bizde. Yani rehberler var; dede var, mürşit olarak Hacı Bektaş’tan gelen çelebiler oluyor. Bizde böyledir. Küsülüler barışıyor, küsülünün parasını alıp kurbana katmayız, barışmazsa. Düşkün varsa, düşkünlükten kalkmadıktan sonra onunda parası katılmıyor. Rıza lokması alarak, birlik beraberliğimiz oluyor. Baba var, dede var aynı zamanda aşıklar var. Bunların olması gerekiyor. Tesadüf ederse mürşitte olabilir ama mutlaka olması gerekmez. Birlik beraberliğimizi sağlayamadığımız zaman mürşidi biz çağırırız.
Görgü vardı?
Şimdi yok ama eskiden ayrı ayrı görgü olurdu. Herkes dedesini getirirdi, herkes dedesine görülürdü. Dedesine görüldükten sonra ceme katılırlardı. Bizde iki ocak dedeleri vardı. Onların talipleri ayrı ayrı görgüye girerlerdi.
Diyelim ki ben görüldüm yani dedemi çağırdım, kurbanımı kestim (Burada kurban şart değil. Düşkünlüğü kaldırmada kurban şart) veya lokmamı, bir horoz da kesebilirim, Ali Aba Pençesi’den geçtikten sonra görgümü yapmış oluyorum. Böyle böyle köydeki canlar görgüden geçmiş oluyorlar. Bu görgülerin sonunda da bir birlik kurbanı kesilir. Bu birlik kurbanına sadece görgüden geçenler katılabilir. Son kurban görgüler bittikten sonra oluyor.
Bir de bizde Abdal Musa Kurbanı vardır. O da ilk “Birlik Kurbanı’nın” hemen peşinden yapılır. Hacı Bektaş Veli Efenimiz demiş ki, senin kurbanın kesilecek ki, benim tarikatım yürüsün, demiş. Biz o nedenle Abdal Musa Kurbanı keseriz. Birlik beraberliği Abdal Musa Kurbanı sağlıyor.
Şimdi ise ayrı ayrı görgü olmuyor. Mekanı Cennet olsun, Haydar Ulusoy Efendi’ye biz dedik ki, biz ayrı ayrı görgü cemi yapamıyoruz, diyince kendisi o zaman hepiniz bir arada görülün, dedi. Biz şimdi hep birlikte görülüyoruz. Düşkünlük olmadığı için kurban kesmek zorunlu değildir. Cumalık Cemi yapar gibi aynı cem yapılır. Görgüden geçilir.
Cemi anlatın biraz?
İlk başta peyikler gezer. İki veya dört tane peyik çıkarırız köye, bugün Cumalık var (Cem Var), deriz. Herkesi ceme davet ederiz. Sadece bu düşkün olmayanlara söylenir. Küskün, düşkün olanlara haber salınmaz. Ceme geldiğimzde, gözcümüz, bekçimiz görevini alır. Bütün herkes görevini yerine getirir yani on iki hizmetliler yerlerini alırlar, bizde her cemde on iki hizmet yürür. Dede postunda, baba dedenin yanında oturuyor. Aşıklar aynı halkada dedenin karşısında otururlar. Erenler bir tarafta, bacılar bir tarafta otururlar.
Babanın görevleri nelerdir?
İlk önce peyikleri çıkarır, köyü gezdirir. Ondan tarikat evinin sobasını yaktırır, temizlettirir, serdirir, hizmet sahiplerini bir araya ayarlar. Dedenin postunu serdirir, dedeyi getirir o posta oturtturur. Bütün bu ağırlıkları baba yapar (rehber).
Cem de ilkin her gelen dedeye niyaz eder, dizine, postuna niyaz eder. Dede tecelli ve tevalla duvasını yapar. O muhip gidip yerine oturur, böylece her muhibe bu duayı yapar. Bir kişi, iki kişi, üç kişi de gidebilir. Gözcü onların nereye oturacağını gösterir. Bütün muhipler geldikten sonra bir daha dede Rızalığa başlar.
Bütün milleti birbirine sorar, eşikten içeri nasılsınız, der.
Komşuyla nasılsınız, razı mısınız, hoş musunuz, der.
Döktüğünüz var doldurun, yıktığınız varsa tamir edin, suda, yolda, yolakta, herkes birbirinden razıysa aşığa nişan dervişe burhan (güzellik) deyip birbiriyle görüşürler, küçükler büyüklerin ellerini öperler.
Süperge çalınır. Abdest için su dökülür. (Kırk gönül bir araya burada geliyor zaten) Çerakçı gelir çerağını yakar.
Aşıklar üç deste bağlarlar.
Dede duasını yapar. Burada bir muhabbet başlar. Muhabbetleri ettikten sonra, Muhabbette Muhammet Ali muhabbetinden başka muhabbet yer verilmez. Yeniden muhabbetten sonra aşıklar bir daha deste bağlarlar.
Ondan sonra miraca gitmeler başlar. Miraçtan sonra Semah dönülür. Sonra sakka suyu dökülür. “Yerden göğe direk – Tarikata tercüman gerek” denir herkes gönlünden ne koparsa, Muhammed Ali aşkına, ortaya koyar. Bu tarikatın hizmetine verilir. Tarikatta ihtiyaçlar giderildikten sonra kalan parayı dergahta oturan posta oturan efendimize göndeririz. Bu Kara Kazan Hakkı’dır. Pir ve Mürşit Hakkı’dır. Tarikatın kabul olması için bu gereklidir. O da bize; ben kabul ettim, Hünkar Efendim On iki cumalığınızı kabul etsin, diye name (kağıt) gönderiyor. Bunu da baba bütün muhiplere okur, muhipler de şaduman olur.
Sizin dedelerinize çelebiler icazet belgesi veriyor mu?
Veriyorlar.
Babalara veriyorlar mı?
Gerek yok. Babaların hizmeti yetiyor zaten. Babanın önemini zaten efendiler biliyor. Çünkü daha çok onu görüyorlar, ağırlık babadadır.
Dede nasıl görülüyor?
Dede Mürşit’e gider görülür.
Kurban keser mi?
Kesmek zorunda değil.
Müsahiplik var mı?
Yok. Eskiden varmış. Benim kendimin var ama ben de kurban kesemedim.
Sonra kesebiliyor musunuz?
İlerde kesebiliriz. Benim çocuklarım müsahib kardeşimi tanıyorlar, biliyorlar.
Sıdkı Baba sizin köyde?
Şu anda Sıdkı Baba’nın torunları da bizim köyde yaşamaktadırlar. Sıdkı Baba bütün çevrenin birlik beraberliğini sağlayan bir zatmış. Hacı Bektaş Dergahı’nın en güzel görevini yapanlardan. Şiirleri şimdi de okunuyor. Torunu Muhsin Gül kitabını bastırdı. Bütün çevrede okunmaktadır. Şiir değil de deyiş diyelim. Duvaz imamları, semahları, mersiyeleri hepsi Sıdkı Baba’da vardır.
Köyümüzde Fehmi Tuz bir yazardır. Şapkalı Yazar olarak kitap bastırmıştır.
Köyümüzde iki aşık vardır; daha önceden Kul Hasan varmış, Derviş Dede olarak adlandırılırmış o Sıdkı Baba’dan önce yaşamış. Şimdi yaşayan Ali Cem Akbulut vardır. O kendisi kitapta bastırmıştır.
Muhsin Gül’ün kitabında Sıdkı Baba’nın bizim köye yerleşmesi şu şekildedir: “1309 (1893) yılında, Çorum'un Alaca İlçesi İmad Hüyüğü köyünden Mehmet Dede evladından Ali Ağa'nın kızı ve Aziz Ağa'nın kız kardeşi olan Hatice, hizmet görmesi için dergaha bırakılmış bulunmaktadır. Cemaleddin Efendi Sıdkî'nin bu kızla evlenmesini münasip görmüş ve teklifi kabul edilerek evlenme töreni yapılmıştır.
Sıdkî bu evlenme tarihini bir defterinin boş bir yaprağına kendi el yazısıyla şu şekilde yazmıştır : "Temmuz sene 1309 tarihli Pazartesi velime-i acizaneme mübaşeret olunup, Cuma gecesi 31 Temmuz biemr-i ilahi visale mülakat olunmuştur. Sıdki."
Sıdki (Pervane) daha bir yılını doldurmayan, taze gelini alarak 1310 (1894) yılında gider Harız köyüne yerleşir. Köylü bu olaydan çok memnundur. Önce muvakkat bir ev tahsis etmişler, kısa zamanda civar köylerin de yardımıyla, köyün kenarında geniş bahçeli iki katlı bir ev yaparak kendisine bağışlamışlardır.
Sıdki ömrünün kalan 34 yılını bu evde tamamlamıştır. Bu köye gelişini bir koşmasının son dörtlüğünde şöyle söylemiştir :
Aşık oldum kaşlarının yayına
Serim verdim ben Ali'nin soyuna
Sene bin üç yüz on Harız köyüne
Geldi de bir aşık Pervane gitti.
Tarikattaki hizmetleri ve kazandığı ilmi derecesiyle Baba'lık sıfatı alan ozanımız çeşitli yörelerde (Aşık Sıdkı, Sıdkı Efendi, Sıdkı Baba,, Cemal Efendimin aşığı Sıdkı Baba) adlarıyla tanınmaktadır.”
Muhsin Gül
Şeyh Cemaleddin Efendi Aşığı Halk Ozanı
Sıdkî Baba Hayatı ve Şiirleri
Ankara – 1984
Sizler Çelebiler’e bağlısınız.
Onların sevgisini muhabbetini daima kalbimizde taşırız. Bizim köyün birlik beraberliğini en son aşamada onlar sağlar. Dileğimizi, isteğimizi hep onlardan isterik.
Bizim köyde ulusoyların barıştıramadığı kişinin derdine derman bulunmaz.
Kimdir Hacı Bektaş Veli?
O serçeşmedir.
Sizden şunu alalım. Ne vakit nasıl başladı aşıklık, ozanlık, şiirler?..
Önce bir aşk uyandı, yandım ateşle. Köylümüz Sıdkı Baba’dan etkilenerek, kitaplarını okuyaraktan, Gümüştepe (Harız)’ın on iki sene babalığını yaptım ben. Benim babalık zamanımda Hacı Bektaş Dergahı’na köylülülerimizin sevgisiyle, birer ağaç vermek şartıyla, yardım amacıyla oraya, Arif Ana’nın (Cemalletin Efendi’nin Hanımı) cemevi yaptık. İki kamyon ağaç götürmek koşuluyla. Hizmette bulunduk yani. Babalığın güzellikleri, aynen dedenin görevleri gibi halka hizmet etmektir.
İlk şiirimi 1978’de yazdım. O zaman sadece bir tane şiir yazdım. O aşk devam etti ama esas 2006’da şiir yazmaya başladım. Evimde kapımın önünde asmanın altında otururkene, ilk önce aklıma, gönlüme gelen ilhamla Timur Efendime bir deyişim oldu.
Bugün Asar Dağı duman
Gel Efendim gel
Bugünler de halim yaman
Gel Efendim gel
Efendim benim Timurcan
İki cihanda adil han
Kalmadı damarımda kan
Gel Efendim gel
Dertler beni bitirmeden
Hep aklımı yitirmeden
Tabutumu getirmededen
Gel Efendim gel
Ecel şerbetini içmeden
Ölüm döşeğine düşmeden
Cenazem evden çıkmadan
Gel Efendim gel
Tabutuma attım eli
Ali Duran verir seri
Hünkar Hacı Bektaş Veli
Gel Efendim gel…
Böylece şiire başladım. Peşi çözüldü geldi.
Ozanlar, aşıklar kimlerdir?
Ozanlar, aşıklar çevrenin dini duygularını, geçinimlerini, bütün sevgisini, muhabbetini dile getiren kişilerdir.
Siz saz çalar mısınız?
Kendi halimce.
Zakirlik yapıyor musunuz?
Cemlerde yapmıyorum.
Yunus Emre, Pir Sultan Abdal var bunlar hakkında neler söylersiniz?
Bütün milletin sevgisini, aşkını, insanlara taşıyan, veren kişilerdir.
Ben on iki senedir diyaliz hastasıyım. Bir buçuk sene sonra eşimden böbrek nakli oldu.
Şimdi haftada üç gün diyalize giriyorum. O zaman eşime bir şiir söylemiştim:
Ben bahçe olurum yarim ise gül
Ben onu koklarım geçer hayli gün
Bahçenin içinde açar çiçekler
İşte böyle olur bütün gerçekler
Kollar havadayken çalsın köçekler
İşte böyle olur neşeli düğün
Kurutmadım has bahçeyi yeşettim
Lale sümbül gonca güller döşettim
Nazlı yari ben kendime eş ettim
İki kızı bir oğlanı büyüttüm
Uçar kuş havada açar kanadı
Ben ona o bana yapmaz inadı
Cenab-ı Allah vermiş bize muradı
Aşkımızı bir eyledik yürüttük
Yarim benden boya cila istemez
O bana ben ona hile göstermez
Ne kadar sevsem de kira istemez
Yetiyor o beni ben onu gördüğüm
Yar seni görünce gelirim aşka
Gözüme görünün daha bambaşka
Vücudundan kestin verdin bir parça
Yetiyor o bana hayat verdiğin
Ali Duran helbet sözün eridir
Ne kadar methetsek de elbet yeridir
Sevgisi olmayan mutlak geridir
Anlasın ki yaşamadan öldüğü
xxxxxxxxx
Gökte uçan turna sesi
Gelir Ali Ali diye
Katarlanmış beşi gelir
Şahı Merdan Ali diye
Telli turna hevesinden
Şahı Merdan nefesinden
Can bülbülü kafesinden
Öter Ali Ali diye
Muhammed Ali’yle bile
Teri sindi gonca güle
Semah tutak döne döne
Coşak Ali Ali diye
Yola gidelim beraber
Zülfikar Düldül’ü Kamber
Önümüzde Ulu Server
Koşak Ali Ali diye
İkrarın veren döner mi
Gönlünü ikiye böler mi
Tutuştu çerak söner mi
Yanar Ali Ali diye
Ali Duran canda canım
Ben kulum şahım sultanım
İncir, Tevrat, Zebur, Kuran’ım
Yazar Ali Ali diye
xxxxxxx
Avcı tutmuş turnanın ayağını kırmış, eşinden ayırmış. Onun üstüne söyledim.
Turnam sana avcı kurşun attı mı
Yazık sana allı turnam vah sana
Ayağın kırıp canın yaktı mı
Yazık sana allı turnam vah sana
Allı Turnam gidemezsin sekerek
Peşin sıra kanlarını ekerek
Beni ağlatma garip garip öterek
Yazık sana allı turnak vah sana
Turnam sesin Şahı Merdan sesinden
Yazık olmuş ayrılmışsın eşinden
Korkma gayri avcı gelmez peşinden
Yazık sana allı turnak vah sana
Turnam senin ayağına bakayım
Kırığını sarıp papuç takayım
Yine seni katarına katayım
Yazık sana allı turnak vah sana
Ali Duran bu açıya dayanamaz
Sardım ayağını gayri kanamaz
Uçup gitki avcı sani bulamaz
Yazık sana allı turnam vah sana
Xxxxxxx
Aşkın kazanına girdim kaynattım
Şah Hüseyin’le Kerbela’ya varalım
Göz yaşımı seller gibi çağlattım
Şah Hüsiyin’le Kerbela’ya varalım
Gelin bu kervana bizde karışak
Hakk Muhammed Ali için çalışak
Ehlibeyt’in yardımına ulaşak
Şah Hüseyin’le Kerbela’ya varalım
Lanet Yezit asker dizmiş Fırat’a
Yetişelim şehit düşmeden 73 Şüheda
Madem seviyorsun ne duruyorsun burada
Şah Hüseyin’le Kerbela’ya varalım.
Gönülleri bir ikrara bağladım
Kellesini keselim İbni Ziyad’ın
Haymegah’a dönderelim Fıratın
Şah Hüseyin’le Kerbela’ya varalım
Yezit’i Şimir’i Ömer saydı
Hepsinden alalım ayrı ayrı hayfı
Ehlibeyt’e dönderelim bu kaytı
Şah Hüseyin’le Kerbela’ya varalım.
Ali Duran bu yürüyen kervanda
Daha çok hıncım var hala Mervan’da
Bu görükür ilk yapılan planda
Şah Hüseyin’le Kerbela’ya varalım.
Xxxxx
Kafeste bülbül kuşum
Bırakın yare gideyim
Nedir bilmem benim suçum
Bırakın yare gideyim
Yarim benim eyler figan
Büyüdükçe büyür çıban
Dalımız kırılmaz fidan
Bırakın yare gideyim
Beni kafeste tutmayın
Kırıp dalımı kurutmayın
Aydınlık dünyamı karartmayın
Bırakın yare gideyim
Yarim durur yar yuvada
Duramıyorum ben burada
Ne olur ereyim murada
Bırakın yare gediyim
Ali Duran kuşu kurtar
Sana yardım eder serdar
Gamlasın dağılsın efkar
Bırakın yare gideyim
CEM TV.
Dünyanın sesi kulağı
Cem Tv. Cem Tv.
Gerçek erenler durağı
Cem Tv. Cem Tv.
Sesini dünyaya duyurdun
Aşıklara sadıklara dedin buyurun
Ne güzeldir senin sesin gururun
Cem Tv. Cem Tv.
Misafir eyledin ihtiyar genci
Muhammed Ali’ye oldunuz elçi
Bütün demokratları Cumhuriyet’e yaptınız bekçi
Cem Tv. Cem Tv.
Ali Duran da erenlerden
Sizi çok sevenlerden
Size doğru gelenlerden
Cem Tv. Cem Tv.
Sizin programlarınızın gerçek hayranıydım. Bizim yörede de çok izleniyordunuz. Biraz ara uzadı, ne oldu hocam?
Her şey kısmetle.
Eskiden bu lafa pek anlam veremiyordum.
Daha doğrusu pek inanmıyorumdum.
Kısmet ne demek?, diyordum; Herkes kendi kısmetini kendisi yaratır, diyordum.
Şimdi şimdi ne olduğunu anlıyorum gibi.
Kısmetten ötesi yalandır, diyorlar.
İyi diyorlar.
Kırk yıldır kısmetimden fazlasını yiyemedim, hedeflerime ulaşamadım, muradıma eremedim...
Ya kısmet!
Ya kısmet!
Ya kısmet!
(Ayhan Aydın)
SIDKI BABA’DAN İKİ ŞİİR
Aşk atına süvar olan aşıklar
Ölünceye kadar yorulmaz imiş
Hakkı can gözüyle gören sadıklar
Bu fani dünyaya sarılmaz imiş
Arifler mal için etmez teftişi
Cümlenin muradın veren bir kişi
Bir gerçeğe taktıranlar kirişi
Değme tokmak ile kırılmaz imiş
Kiraman katibi cümleyi yazan
Berhudar mı olur doğrudan azan
Fırsat elde iken sermaye kazan
Eli boş divana varılmaz imiş
Bahçesini serçeşmeden suvaran
Muhabbet meyvesi biter firavan
Ehl-i Beytten çerağını uyaran
Kıyamete kadar kararmaz imiş
SIDKI der yar olma kavl-i yalana
Sakın emeğini verir talana
Bunda al-evlada muhib olana
O divanda sual sorulmaz imiş
Bir selam göndermiş o nazlı yarım
Yüz sürüp payına gitmeyinc'olmaz
Artar bülbül gibi Ah ile zarım
bostun bahçesinde ötmeyinc'olmaz
Cennet bahçesinde Huri kızları
Hayal oldu, gözlerime gözleri
Keman ebruları güneş yüzleri
Sükker leblerinden tatmayınc'olmaz
Abdal oldum hırka giydim şal gibi
Aceb gülermiyim ben de el gibi
Bahçede açılmış gonca gül gibi
Canımı canına katmayınc'olmaz
Daha ne gam yarı bulduktan sonra
Sinem sinesine sardıktan sonra
Dost yolunda abdal olduktan sonra
Ar namus hırkasın atmayınc'olmaz
Kul PERVANE'm gitmez oldu hayalin
Ne yaman yeğindir derd ü melalin
Hublar serfirazı Nur-i Cemalin
Ulaşıp destine yetmeyinc'olmaz
(Ali Arslan’ın verdiği bilgiye göre Ali Duran’ı 13 Mart 2013 kaybetmişiyiz. Çok üzgünüm. Ruhu ışıklar içinde olsun.)