- OZAN NAÇARİ -
AYHAN AYDIN
“Anadolu Kültürü ve Ozanlarımız” isimli eseriniz, zaten çok az sayıda olan halk ozanlarıyla ilgili çalışmalara bir yenisinin eklenmesi açısından önemli. Birçok ozanımızın yaşamı, ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER bulunan bu eserinize benzer eserlerin artması ise en büyük dileğimiz. Yine benzer yeni bir eser hazırlığınız var: “Anadolu’yu Gezen Ozanlar: Anadolu Ozansız, Ozan Anadolusuz Olamaz” diyorsunuz yeni eserinizde de. Burada da yine yurdumuzun değişik il ve ilçelerinde, yörelerinde bulunan kimi zaman bilinmeyen, duyulmayan yeni değerlerimizi bize tanıtmış oluyorsunuz. Bu önemli bir hizmettir. Hele bunu bir ozanımızın yapmaya çalışması da ayrı bir takdir konusu.
Bu değerlerimizi bize kazandıran, bunları kitaplaştıran Ali Çetin, (Naçari) çocukluğunu, yaşamını bize nasıl anlatır?
Gerçek bir halk ozanı olarak, bundan da şunu belirtmek istiyorum: Günümüzde eline bir saz alan ozanım diye, ortaya çıktı. Halk da kimin ozan olup olmadığını anlayamaz oldu. 1947 yılında Çorum İli’nin Alaca İlçesi’nin Şıh Hasan Köyü’nde gözlerimi dünyaya açmışım. Ben de her köylü çocuğu gibi çayırda, çimende oynayarak büyüdüm. İlkokulu köyümde bitirdikten sonra, sazımı omuzuma vurarak, gurbetin yolunu tuttum. Önce Ankara’ya geldim. Gündüzleri inşaatlarda çalışıp amelelik yaptım. Geceleri ozanların yoğun olduğu Samanpazarı’ndaki Aşıklar Kahvesi (Kıraathanesi) denilen bir kahveye gidiyordum. Orada çok değerli ozanlarla tanıştım. Bu arada da en çok Maraşlı Kul Ahmet’ten etkilendim. Onunla dost ve yaren oldum. Onu kendime usta edindim. Naçari olan mahlasımı da ondan aldım. Bir süre sonra ise Adana’ya geçtim. Orada rahmetli Aşık Ferrahi’yle tanıştım, iki yıl kadar da onunla gezdim. Böylece halk ozanlığına adım atmış oldum.
Adım attım derken, nasıl bir adım atmaydı bu? Çocukluğunuzun geçtiği ortam nasıldı?
Çocukluğuzda köylerimize gelip giden aşıklar olurdu. Onlardan çok etkilendim. Bir gün köye gelen bir aşıkla derme çatma bir saz yaptık, onu çalmaya başladım.
Ben yaşadığınız süreci merak ediyorum? Eskiye gitmenizi, o dönemi hatırlamanızı istiyorum. İlk heyecanlar, içinizdeki ilk kıpırtıların seslere, sözlere dönüşme sürecini merak ediyorum? İç dünyanızdan ilk kez dışa nasıl sözler dönüştü? Çocukluğunuzdan biraz daha bahsetmenizi istiyorum?
İlkokul çağlarında geçmişteki halk ozanlarının şiirlerini, anlatılarını dinliyor ve seviyordum. Köy odalarında hikaye kitapları vardı. Onlar okunurdu. Karacaoğlan, Kerem ile Aslı biz bunları dinlerdik. Ben de o kitapları okudum. En çok Karacoğlan’-dan etkilenmiştim. Biz de genç olduğumuz için en çok aşk şiirleri bizi etkilemişti.
Aşkın temaları türlü türlü, sizin duygularınız daha çok hangi aşk teması üzerinde yoğunlaşmıştı?
Ben bir kıza aşık olmuştum, komşu köyden. İlkokul çağlarındaydı. Ona da şöyle bir şey yazmıştım:
Güllere bezenir al yeşil dağlar
Engine sis iner dağlar kan ağlar
Bülbülün sesinden iniler bağlar
Taze güllerine kurban olduğum
İnsanlar aşık oldukları zaman, aşık olduğu şeyden ilham alırlar. Ben de ilk ilhamımı o kızdan almıştım.
Büyüdüğünüz köyünüzden bahsedebilir misiniz biraz da? Alevi köyü müydü, köyünüz?
Yetiştiğimiz köy Alevi - Bektaşi köyüydü. Cemlerde aşıklardan çok etkileniyorduk biz. Onları dinliyorduk, devamlı.
Dedeleriniz hangi ocaktandır?
Dedelerimiz Ağuiçen Ocağı’na bağlıdır. Başka yerden gelirlerdi. Bizim köyde dede yoktu. Çorum’un Alaca İlçesi’ne bağlı Nesimikeş Köyü’nden geliyorlardı. Ben cemlere katılırdım. Ben o cemlerde büyüdüm.
Alevilik insanlara neler sunuyor?
Alevilik insanlara birçok şeyler sunuyor. Alevilik bir yaşam felsefesidir. Bugünün toplumundaki düzensizlik yoktu o dönemde. Biz mahkeme bilmezdik. Dedeler sorunları hallederlerdi.
Sizin hatırladığınız cemler, siz hangi yaştayken yapılıyordu?
Altı/yedi yaşlarında ben ilk cemleri gördüm. On yaşına kadar cemlerde bulundum.
O dönem on yaşında olmanıza rağmen cemlerden bahsedebilecek misiniz?
Cemlerin tam yürüdüğünü biliyorum. Mesela kurbanları dua okuyup tığlarlardı. Düşkünler kaldırılıyordu. Suç işleyenlere cezalar veriliyordu. Mesela ceza alan o ceme üç yıl giremiyordu. Bizde suçu kalkerken yani düşkünlüğü kalkarken ceza verilirdi. Kurban kesmesi istenirdi mesela. Boynuna bakır helkiler asılıyordu. Kızgın saca bastırılırdı. Ben bunları gördüm. Tanık oldum.
Ozanlık geleneği köklü bir gelenek, siz de bu damarın bir temsilcisisiniz. Bu yolda uğraş veren birisiniz. Halk ozanlığının tarihi kökleri, anlamı, günümüzdeki durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Halk ozanlığı yüzlerce yıldan bugüne sürüp gelen köklü bir kültürdür. Bu köklü kültürü geçmişteki ustalarımız yaşamışlar, yaşatmışlar. Kendinden sonraki kuşaklara da aktarmışlar. Biz de onlardan aldığımız bu güzel kültürü yaşayıp yaşatmak ve bizden sonraki kuşaklara aktarmak için de sazımızla, sözümüzle, bandımızla, kitabımızla var gücümüzle çalışıyoruz. Tabii bunu yaparken de çok engellerle karşılaşıyoruz. Bazı eserlerimizden dolayı tutuklanıyoruz, bazı eserlerimiz sansürleniyor. Bir örnek vereyim. Bir tarihte Amasya’da arkadaşlarımız bir konser düzenlemişler, programda olmadığım halde, beni programa dahil etmişler. Elime bir kağıt tutuşturdular. Vatandaş gerçek halk ozanı olduğunu, burada irticalen bir dörtlükle ifade et, diyor. Ben de sazı aldım ve şiirimi söyledim.
Bundan ötürü tutuklandım. Altı ay hapis yattım. Sinop Cezaevi’nde, Alaşehir, Çorum’da, Ankara’da yattım. Yattığımdan da şikayetçi değilim. Ben görevimi yaptığıma inandığım için gönlüm rahat.
Siz kimin sesinden, sözünden, şiirlerinden etkilendiniz ilk önce; yaşayan ozanlardan, Kul Hasan’ın dışında?
O dönemin taş plaklarında Aşık Veysel’den çok etkilenmiştim..
Sömürüyü, zulmü, işkenceyi eleştirmek, halkın yanında olmak, haklının yanında olmak. Hakk’ın yanında olmak, ozanın görevi, diyorsunuz. Günümüzdeki durumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi sorunları yaşıyorsunuz? Yaşadığınız sorunlar içinde öne çıkanlar hangileri?
Bir yaraya parmak bastınız. Günümüzde halk ozanlarında da her kesimde olduğu gibi bölünmeler, horlanmalar var. Ben halkın içindeyim. Çok gezen bir ozanım. Birisi şu ozanı tanıyor musun diyor, tarif ediyor, isim veriyor. Onun ozan dediği saz çalan insan sadece. Halk ozanlarını ben üçe ayırıyorum. Birinci: Ev ozanları. Bu ev ozanı arkadaşlarımız 55-60 yaşında bir devlet dairesinden emekli olurlar, iki saz çalarlar, iki de şiir yazmakla, ben halk ozanıyım, derler. Fakat telefonu açarsın, yengeye sorarsın, bizim bey ozan değil, der. Hanımı dahil onu ozan olarak görmez. İki: Devletin ozanları. Bunlar yağcılık, yalakalık, devletten maaşını, harcırahını alan, devletten sosyal güvencesini sağlayan, halk adına bir şey yapmayıp suya sabuna dokunmayan arkadaşlarımız. Üçüncüsü de gerçek halk ozanları. Kul Hasan, Hüseyin Çırakman, Osman Dağlı, Mahzuni, Şahturna, Zamani, İhsani gibi arkadaşlarımız da mazlumun yanında yer alan, haksızlığa karşı çıkan, hiçbir zaman yağcılık yapmayan, hiç kimseye boyun eğmeyen gerçek halk ozanlarıdır. Böylece üçe ayırdığımız halk ozanlarının işlevini de anlatmış olduk.
En başta söylediğim eserleri nasıl hazırladınız? Amacınız neydi, amacınıza ulaşabildiniz mi?
1994 yılında iki arkadaşımla yola çıktım. Bu iki arkadaşım da ev ozanı, yaşlılar, devlet memurları. Üç ay sonra bu işin zor olduğunu görüp geri döndüler. Ben yoluma devam ettim. On yedi ay devam ettikten sonra, Anadolu Kültürü ve Ozanlarımız isimli 76 ozandan oluşan kitabı çıkardım. Fakat yayımladıktan sonra, ilk kitabım olduğu için, Fransa’dan bir profesör bir mektup gönderdi. Çok iyi bir çalışma yaptığımı, ama kitabı çok acemice hazırladığımı, ozanların kendi kendilerini anlattıklarını, bunu benim yapmam gerektiğini yazıyordu. Şiirlerini kendilerinin seçmelerinin yanlış olduğunu söylüyordu. İkinci kitabımda bu hataya düşmememi istiyordu. Bir başka profesör de bir dergide iki sayfa benim kitabı eleştirmiş sonunda da, “Ozan Naçari bizim için çok güzel bir güldeste hazırlamış, bu kadar ozanı almış, hataları var ama ikinci kitabında bu hataya düşmez, ” diye yazdı.
Şu anda hazırladığım, Anadolu’yu Gezen Ozanlar’da, kesinlikle o hataya düşmemek için daha dikkatli oldum. Gerçek ozanları almaya çalıştım. Anadolu insanı bağrı ezik insan. Büyük ustalardan daha etkili şiirler yazan insanlar olabilir, Anadolu insanında bu var. Ama bu onun ozan olduğunu göstermez. Çıkaracağım mevcut kitabımda buna çok dikkat ediyorum.
Bu eserleriniz bir katkıdır bu alandaki araştırmacılığa, bir başlangıçtır. Tabii ki, üniversitelerin, bu konuyla ilgili kurum ve kuruluşların, Kültür Bakanlığı birimlerinin olayı ciddiyetle ele alıp eserler ortaya koymamaları sonucunda sizinki gibi amatör ruhla yapılan çalışmalarda elbette hatalar olacaktır, eleştiriler elbette yapılacaktır. Önemli olan eleştirinin insanı teşvik edici, yapıcı eleştiri olması. Baltalayıcı, engelleyici eleştiriler ise zararlıdır. O zaman buyur kardeşim, daha güzelini sen yap, derler adama. İnşallah yeni eserlerinizi görürüz.
Bunların dışında söylemek istediğiniz şeyler var mı?
Ben diyorum ki halk ozanı, bir altın madenine benzer. Altın madeni toprak altındadır. Ancak ustasını bulup işlendiği zaman 24 ayar değer taşır. Bunla ilgili bir şiirim de var:
İlim deryasına daldık dalalı
İşlenilmiş maden altın gibiyiz
Bir gonca gül için olduk ahu zar
Aşkı figan eden bülbül gibiyiz
Ozanın elinde silah saz olur
Gerçekleri söyler ömrü az olur
Maşuku bulunca gönlü yaz olur
Baharda açılan sümbül gibiyiz
Naçari dünyaya bir daha gelmez
Zalime haksıza hiç boyun eğmez
Haklı olmayana haklısın demez
Özü sözü gerçek birli gibiyiz
Halk ozanı budur; her zaman dünya barışından yanadır, tüm dünyadaki ezilen halkların yanındadır. Bunlarla iç içedir. Din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmez.
Güzelim insanlar şad olup gülsün
Birleşelim dünya barış gününde
Tüm analar gözyaşlarını silsin
Birleşelim dünya barış gününde
Yeter artık aç insanlar tok olsun
Atom, savaş, füze kökten yok olsun
Dünyanın kara günleri ak olsun
Anlaşalım dünya barış gününde
Hem güller açılsın bülbüller ötsün
Yuvalar şenlensin bacalar tütsün
Terör hiç olsun katliamlar bitsin
Anlaşalım dünya barış gününde
Bir kökten gelmedir insanlık ırkı
Arabı Almanı Japonu Türkü
Menfaattir dil din renk inanç farkı
Uzlaşalım dünya barış gününde
İsterim herkes tabuları yıksın
Hep okyanuslar birbirine aksın
Barışı sevenler seyahate çıksın
Dolaşalım dünya barış gününde
Hey canlar son verelim bu gidişe
Gelin yaşayalım kardeş kardeşe
Hemi de insanlar yanmasın ateşe
Kaynaşalım dünya barış gününde
Dostlar doğa cennet misali kala
Arayan mahsulü rahatça bula
Dünyalı çocuklar oyuna dala
Oynaşalım dünya barış gününde
Her demde barışı getirdim dile
Ozan Naçari’yim ey güle güle
Savaşlar dünyayı koydu ne hale
Barışalım dünya barış gününde
Ozanların en büyük arzusu barıştır.
Ozanlar Vakfı, “barışa bir şans verelim” diyor. Türkiye’de maalesef barışa şu ana kadar hiçbir şans verilmedi. Düşünce özgürlüğü lafta kaldı. İşkence devam ediyor. Bugünlere geldik. Umarım ozanların bu tatlı dili, tatlı sözü bu devrimci sazı, devrimci teli oldukça geleceğe dönük umutlarımız da yaşayacaktır. Umutlarımız yeşeriyor, umutlarımız yeşerecek ve yaşayacak. Barışa şans verileceği günleri de yine siz ozanların sayesinde inşallah göreceğiz.
Efendim ozanlar yaşarken ölüdür, öldükten sonra yaşarlar. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ozanlara sahip çıkmıyor. Niye sahip çıkmıyor? Ozanlar adına bir yasa çıktı; 7-9-1993 tarihli. 4624 sayılı yasayla “Halk Ozanları Topluluğu” kuruldu. Türkiye genelinde 450 ozan varsayıldı. Her sene 30-40 ozana kadro verilerek, halk ozanları güvenlik şemsiyesi altına alınacaktı. Fakat ne yazık ki 93-98 bugüne kadar hiçbir ozan alınmadığı gibi, ozanlar yakılıp yıkılıyor. Sivas, 2 Temmuz 1993 bunlara bir örnektir. Bununla ilgili o canları anmış olalım:
Şu kahpe yobazlar kanlı Sivas’ta
Nasıl anlatayım canlar ben sizi
Hep cayır cayır yaktılar Temmuzda
Unutur mu dostlar hiç halkım sizi
Nesimi curayla sarhoş ederdi
Akarsu çağlayıp çeker giderdi
Edibe Sulari ikrar güderdi
Unutur mu dostlar hiç halkım sizi
Hasretiyem taze güller açmıştı
Kokusunu tüm dünyaya saçmıştı
Bu törende ozan yazan coşmuştu
Unutur mu dostlar hiç halkım sizi
Cumhuriyet laik laik kalacak
Bak Naçari sizi niçin çalacak
Daha nice Pir Sultanlar doğacak
Unutur mu dostlar hiç halkım sizi
Onlar gitseler de, yansalar da sade bedenleri gitti. Yapıtları, fikirleri, daima bizimle yaşıyor. Yaşayacaklar, yaşatacağız, bizden sonraki kuşaklara da aktaracağız.
Dilinize, elinize, sazına sağlık. Telinize kuvvet, sazınıza uzun ömürler.
Cem, Mayıs 1999, Sayı 90
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
Anadolu'yu Gezen Ozanlar Düştü Aklıma
Kalk gidelim gönül bu Ankara'dan
Şimdi bizim köyler düştü aklıma
Yağmur yağıp yollar çamur olmadan
Güzel ilim Çorum düştü aklıma
Sungurlu ovası bir baştan başa
Hele kar yağmadan kalmayak kışa
Ünlü halk ozanı Çırakman Paşa
Dertli aşık Şekip düştü aklıma
Eller çekip gitsin yıldıza aya
Ortaköy İlçesi’nde kaldık yaya
Mihman olduk ozan Ali Başkaya
Hem yayla havası düştü aklıma
Alaca ovası küre belinde
Hatap köprüsünün geçsem selinde
Bir su içsem Mecitözü elinde
Aşık Sefil pir de düştü aklıma
Köyün yiğitleri silah atarlar
Kızlar allı yeşil çalım satarlar
Gelip pehlivanlar güreş tutarlar
Şampiyon Atalay düştü aklıma
Çanışa deresi bağ ile bostan
Donansın güzeller giysin al fistan
Çok göresim geldi seni Şıh Hasan
Sevdiğim gül yüzlüm düştü aklıma
Naçari gurbetin kahrı güç olur
Ya zaman geçerse ömür heç olur
Ozanların ziyareti hac olur
Yine baba yurdu düştü aklıma
Hani Sılam Nerede
Ah çeker ağlarım hep gurbet elde
Hani köyüm hani sılam nerede
Uzun yıllar özlemini çekerim
Hani köyüm hani sılam nerede
Gurbet ellerinde tutuldum derde
Astım hastasıyım doktor nerede
Dağlar sıra sıra durmuşlar perde
Hani köyüm hani sılam nerede
Ora senin bura benim dönerim
Dost hasreti çeker çeker yanarım
Kırıktır kanadım nere konarım
Hani köyüm hani sılam nerede
Çok kahır çektim de hiç gülemedim
Geçti gitti yıllar ben bilemedim
Felek ile hoş zaman geçiremedim
Hani köyüm hani sılam nerede
Ozan Naçari'yim sözden dönemem
Güzeller şahını hem terk edemem
Güller açmayınca bülbül dinlemem
Hani köyüm hani sılam nerede
Sor Sual Eyle
Mürşidi Kamile ereyim dersen
Varıp bir geçmişin sor sual eyle
Eğer ki gerçeği sorayım dersen
Kamili Mürşide var sual eyle
Gerçekleri bir bir görmek istersen
Hakk’ı da Adem’den hem kastedersen
Sadık aşıklardan ikrar güdersen
Dara serin veren Pir Sultan eyle
İnsan hakikaten gerçek sır gibi
Yaşam istersen beyhude kör gibi
Eğer cahil isen Hayyam gör gibi
Enel Hak diyen de Nesimi eyle
OzanNaçari’yim naçar kalmışım
Gönüller demine ben de varmışım
Onların aşkına serim vermişim
Hakk’a serin veren Hüseyin eyle
Zar Ağlar
Hilebazın pazarından
Günüm zar ağlar zar ağlar
Münafıkın sözlerinden
Dünüm zar ağlar zar ağlar
Usandım zalim elinden
Haksız yalancı dilinden
Şu sahte düzen elinden
Dinim zar ağlar zar ağlar
Ozan Naçari çok naçar
Bozuk düzen bir gün kaçar
Her gün yeni yara açar
Tenim zar ağlar zar ağlar
Devrimlerin Oldukça
Hiçbir güç bu topraklara giremez
Bizde kalan devrimlerin oldukça
Hiç kimse dil uzatıp el süremez
Özde kalan devrimlerin oldukça
Kökenimiz Oğuz Türkmen boyumuz
Tam Orta Asya'dan Türktür soyumuz
Ezelden özgürlük bizim huyumuz
Bizde kalan devrimlerin oldukça
Liderler içinde en büyük güçsün
Barış güvercini devamlı uçsun
Tarlamda tohum harmanımda geçsin
Gözde kalan devrimlerin oldukça
Güzel çağdaşlığın gerçektir yüzü
Güçlenmekte demokrasinin özü
Tabii ki kutsaldır Ata’nın sözü
İzde kalan devrimlerin oldukça
Vatanla toprağın temel taşıyız
Tüm birliğiz bu ülkenin başıyız
Ulu çınarların gözde yaşıyız
Feyzde kalan devrimlerin oldukça
Sözümden hisse alan beri gelsin
Teknoloji ile dağları delsin
Kendini bilmeyen boşuna yelsin
Düzde kalan devrimlerin oldukça
Dostlar OzanNaçari'nin emeli
Hem çok sağlam atmış Ata’m temeli
Özgür düşünceye kim ne demeli
Tezde kalan devrimlerin oldukça
Sözde Adalet
Bireylerin toplumlaşan tabusu
Var demokrasi özde adalet
Çelik kalelerin gerçek kapusu
Yar İnsan Hakları Gözde Adalet
Bir gövde üstüne serilen dallar
Candan cananına sarılan kollar
Aşuktan maşuğa yorulan yollar
Zor insan hakları sözde Adalet
Anadolum oylum oylum yanarken
Ortadirek yaraları kanarken
Kültürümüz günden güne sönerken
Dar insan hakları bizde Adalet
Yazar çizer her gün öldürülünce
Nasıl dirlik birlik hani güvence
Dönüşmedikçe duygular sevince
Car insan hakları sizde Adalet
Sevgiyle hoşgörü bilgiyle başlar
Güzellik toplumsal sevgiyi aşlar
Avrupa Birliği bizleri dışlar
Zar insan hakları körde Adalet
Çağlayıp coşunca yüce dağlarım
Şirindir üzümü yüklü bağlarım
Dostlukla barış özgürlük çağlarım
Her insan hakları izde Adalet
İnsanlar şad olup ilham dolunca
OzanNaçari’yim özün bulunca
Üreten emekçi hakkın alınca
Kar insan hakları düzde Adalet