ERBAY KILIÇ BABA
2002 yılında Hakkı Saygı Baba’nın arabasıyla yaptığımız ve benzin parası dışında, kendi imkânlarımızla gerçekleştirip, elde ettiğimiz tüm adres kayıtları ve bilgileri Cem Vakfı Arşivine kazandırdığımız büyük Trakya ve Anadolu gezisinde ben hiç boş durmadım. Kendi paramla aldığım filmlerle, kasetlerle devamlı çekimler yaptım. Bize verilen görevde olduğu gibi gittiğim yerlerde sırf dede, baba adresi kaydı yapacak değildim. Şimdi görüyorum ki ne iyi yapmışım. Sadece bizden isteneni yapsaydık ortaya fazla bir şey çıkmayacaktı. Birileri sadece bunu istemiş olsa da ben tüm gezi boyunca söyleştim, konuştum, çekim yaptım.
Bu söyleşilerden birisi de Edirne Merkez Köşen Çiftiliği Köyü’nde Erbay Kılıç Baba’yla ve canlarla yaptığım söyleşi ve muhabbet çekimleriydi…
Hakk bu yola gönül vermiş, emek vermiş cümle canlardan razı olsun…
Yapılan hizmetleri narkörce inkâr edenlere de Hakk akıl, fikir, izan versin…
Dünya malına konmak için bizleri kullananlara da Hakk şifa vere…
Ayhan Aydın
Nasılsınız, iyi misiniz?
Çok sağ olun, var olun iyiyiz, haliniz keyfiniz iyidir. Geldik, gördük postunuza niyaz ettik, şeref duyduk yolun erkânın sürüldüğünü görmek mutluluk verdi, sizler nasılsınız iyi misiniz?
Bizler de iyiyiz Allah’a şükürler olsun. Geldiğiniz yerler nasıl, gezdiğiniz yerler?
Gezdiğimiz yerler güzellik, doğruluk, dürüstlük, yolun, hizmetin sürüldüğü Hak Muhammed Ali‘nin isminin zikredildiği yerler, o nedenlerle bu Trakya gezisinde şad olduk. Ruhumuz maneviyat bahçesinde beslendi, Hakkı Saygı babayla biz çok şeyler öğrendik. Çok şükür ki bugünleri gördük. Köşan Çiftliiği’nde de Erbay Babamızı bulmak, Erbay Kılıç‘ı bulmak bizim için ayrıca bir mutluluk.
Bizleri de onure ettiniz.
Bu onur bize ait. Sevgili babacığım böyle güzel bir mekânda canların toplandığını görmek, duymak bizi ziyadesiyle sevindirdi ki, halkımızın inancına, kültürüne bağlılığında bir göstergesi oldu.
Evet, sahip çıkıldığının bir göstergesi.
Eyvallah. Canlar, mihmanlar gelmeden önce biraz sohbet edelim, yol erkân hakkında bir parça konuşalım dedik. Her şeyden önce burasının ismi Köşan Çiftliği değil mi?
Evet, Köşan Çiftliği.
İdi. Köşan Çiftliği idi şimdi çiftlik dağılınca köy oldu.
Peki, kaç haneniz var?
120 hane. 60 –65 hane Alevi canımız var. Burada Babailer ve Bektaşiler var. (Babailer bir Alevi gurubu olarak kabul ediliyor, Bulgaristan’da kendilerini Kızılbaş olarak da nitelendiriliyorlar. Bektaşi ise farklı bir Alevi Bektaşi gurubu için kullanılıyor.)
Ne kadar Bektaşimiz var?
Bektaşi olarak 15 çift, Bektaşiler o kadar toplanır.
Onların hizmetlerini kim görüyor?
Onların hizmetlerini Musulca köyünden Mustafa Baba gelip görüyor.
Şimdi gelelim buraya; siz Babai babasısınız, Babailik çok köklü bir sosyal yapı sizlerin kökeni her halde Haskova’dan geliyor.
Haskova.
Nereden gelmişsiniz Haskova’nın neresinden?
Dedemler Alan Mahalle’den gelmiş.
Ali Karakuş: Biz Haskovalı’yız. Vilayetimiz Haskova, kazamız Harmanlı.
Sizi tanıyalım sevgili büyüğüm, isminiz nedir?
Ali Karakuş.
Kaç yaşındasınız.
74 yaşında, 1928 doğumluyum.
Siz Harmanlıdansınız. Şimdi burasının Babaileri Haskova bölgesinden Alan Mahalle’den… Başka hangi köylerden gelmiş?
Karalar köyü, Pullucak köyünden var. Burada toplanmış işte zaten aynı yörenin insanı.
Oraları gördük fakat şunu görmek gerekiyor farklı köylerden, mahallelerden de gelse kaynaymış. Fakat bu Alevi kimliğiyle mümkün olmuş. Ama tümü Alevi mi köyün?
Ali karakuş: Sizin doğuşunuz buradan Türkiye’den değil mi?
Evet. Peki, sevgili baba Sünni varlığınız da var.
Evet, var.
Yerleşik mi sonradan mı gelme?
Bizim köyümüz.
Ali Karakuş: 1949 senesinde arazi verildi ondan önce 1946-47 senelerinde köy kurulmadı. Köy kurulmadan arazi verilmezmiş dediler çiftliği dağıttılar. Ankara’da toprak reformu çıktı çiftlik dağılacak diye.
Erbay Baba: Taksim ettiler köy kuruldu.
Ali Karakuş: İcarla çalışıyorduk, köy kurulmadan arazi verilmezmiş, dediler muhtar tutmadan. Muhtar da tutuldu, köy de kuruldular. Ondan sonra çiftliğe yazıldık yüzlerce araziye yazıldık o zaman gelip gördüler, 1949 senesinde de verdiler.
Erbay Baba: Şimdi bizim köyümüzün halkının buraya toplanması Bulgaristan’dan ve Yunanistan’dan gelme. Yunanistan’dan gelenlerin hepsi Sünni. Fakat Bulgaristan’dan da gelenlerin bir kısmı Sünni ama çok az.
Yunanistan’ın neresinden gelmiş ki Sünni varlığı?
Erbay Baba: Tam bilmiyoruz. Huduta yakın.
Peki, siz Otman Baba süreğini sürüyorsunuz.
Evet, Otman Baba süreğini sürüyoruz.
Devam ettiriyorsunuz.
Devam ettiriyoruz.
Peki, bu Otman Baba süreğini sürenler sizin hatırladığınız 1946-47 yılında köyler kurulmuş ama ilk babalarınız kimlermiş?
Erbay baba: İlk babalarımız benim yetiştiğim dönemde benden önce baba olarak İbrahim Baba vardı. O vefat edince Kadir babamız geçti Kadir Karakuş. Kadir babadan sonrada canların önerisiyle beni işte baba seçtiler.
Kaç yılında babalık postuna oturdunuz?
1994 yılında.
Şimdi ben bu sistemi bir anlayayım bakayım diğerleriyle aynı mı? Yani bir nasip alma var sanırım.
Evet, bir nasip alma var.
Nasibi bacıyla beraber yani eşinizle beraber alıyorsunuz?
Şimdi bizde ana baba tutulur.
Ana baba tutma nedir?
Rehberdir. Rehber tutulur yol gösterici. Baba erenler ayrı rehber tutar, ana bacının rehberi ayrıdır. İkrar almadan önce ana bacıya ayrı kurban kesilir, baba erenlere ayrı kurban kesilir her iki cana da ikrar alırken kurban kesilir.
İki ayrı kurban.
Evet. Kadına ayrı kurban, erkeğe ayrı kurban kesilir.
Yani sizin rehberleriniz sizi getiriyor mürşit huzurunda.
Mürşit huzuruna getirip teslim ediyor.
Size güveniyorlar çünkü zaten güvenmezlerse getirmezler. Ve herhalde cemaat karşısında da posta oturan baba sizi almış oluyor.
Tabi.
Ama siz oradaki posta girecek nasiplilerde bir söz veriyor herhalde ne sözü veriyorlar?
Nasip alacak canlar işte ara bul meselesiyle canlar öce gelirler rehberini bulurlar rehberini bulduktan sonra mürşidin karşısına ikrar eder, teslim eder. Teslim ettikten sonra babanın da görevlerini yerine getirir. Cem içinde tabi canlara sorulur canların kabul etmesiyle ikrar verilmiş olur.
Canlardan onay vermeyen olursa?
Canlardan onay vermeyen olursa zaten önceden görüşülür. Önceden diyaloglar kurulur, diyaloglar kurulduktan sonra meydana gelinir.
Meydan açılmadan önce meseler halledilir?
Meydan açılmadan önce. Zaten buraya gelen insanlar hepsi birbirini tanıyan insanlar. Cemin içinden olan canlar yani.
Peki, hiç bilmeyen bir insan ben gelsem nasıl, ben olsam nasıl olacak bu iş?
Sen gelsen bizim istediğimiz şartları yerine getirdikten sonra biz kabul ederiz.
Beni tanımıyorsunuz ben dışardan dedim ki ben bu Bektaşiliğe girmek istiyorum yani güzel bir yol. Benim köküm Alevi veya Sünni veya başka bir şekil. Yani siz ne duydunuz babalardan, büyüklerden. Diyelim ki, birisi bu yola belki böyle bir durum olmadığı için bu insanlar bunu düşünmedikleri yönde.
Bunu düşünmedik de.
Şehir olmuş olsa bunu düşünürler. Çünkü Sünnilerde bu işler çok yaygın o yüzden kesin bir şey bilemiyorsunuz.
İlk önce on iki imamları toplarsın onlara danışırsın, canlara söylersin, canlar o.
On iki imamlar dediğiniz nedir?
On iki post.
On iki post sahibini toplarsınız?
Evet, toplarız ilk önce onlara sorarız. Onlarda karar veremezse, tüm canları toplarız, tüm canlara danışılır.
Ali Karakuş: Bilmeyene sorduktan sonra mezhep sorulur ondan sonra Hak Muhammed Ali arasında İmam Cafer mezhebinde onlara o kadar söyledin mi kâfidir, o zaman belli olur.
Bu on iki imam dediğiniz on iki imamlar yani on iki post sahibi hangi postların sahibi, hangi hizmetler var? Sırasıyla hangileri var?
Erbay Kılıç: Kurbancı, Çırakçı, aşçı, zakir, gözcü, kapıcı, lender anamız var, süpürgeci anamız var.
Lender mi?
İbrik.
Lender ana mı diyorsunuz, kadın mı oluyor.
Evet, süpürgeci anamız var.
Ali Karakuş: Canlara haber eden okuyucu, derler buna.
Şimdi bu on iki hizmet okuyucu dedi sevgili Ali Karakuş böyle bir dokuz oldu.
Erbay Kılıç: Saki, dış gözcüsü.
Sevgili babacığım yani bu on iki hizmet sahibinin hepsi hizmetlerini yerine getiriyorlar mı siz toplandığınız zaman?
Tabi hepsi hizmetlerini yerine getirirler.
Yani her cemde oluyor mu?
Her cemde oluyor. Onlar gelemezse de onların yardımcıları vardır, onun yerine yardımcısı meydana geçer.
Bunlar neye göre bu görevi alıyorlar? Soydan mı geliyor, liyakat mı var (layık olan mı), istek mi var? Mesela zakir olmak için siz mi görev veriyorsunuz birine yoksa o zaten o gönüllü mü?
Hasan Özer: Şimdi zakirlik soydan benim sülalemde var dayım zakirdi, dedem zakirdi.
Sizi bir tanıyalım bakalım erenler.
Hasan Özer. Sülaleden gelen bir şey dededen beri. İçten gelen bir şey.
Tabi dedeniz, babanız soydan bir yatkınlık var ve siz de küçükken öyle bir ilham aldınız?
Dayımdan sonra ben aldım işte benden sonra da yardımcı var gene.
Siz layık olduğunuzu babaya söylediniz mi baba mı zaten size teklif etti, gel bu işi yap, diye.
Teklif yani kendi aramızda anlaşma oldu.
Meraklıydınız bu işi yapmaya?
Daha önceden küçükken beri meraklılardı sonra ikrar almaya gittik dayımızda ihtiyarladı arkadan yetişmiyor zakir.
Siz de başladınız?
Biz bu işi daha öncede amatörce yapıyorduk.
Yani kökten var. Diğerleri mesela onlar da aynı şekilde.
Erbay Kılıç: Şimdi onlarda aynı şekilde de zakire benzemiyor. Duasını öğrendi mi yapar.
Mesela onlar hizmet alırken kurban kesiyorlar mı?
Kesiyorlar.
Her biri kesiyor mu?
Şimdi bu on iki hizmet sahiplerinin birçoğu kurbanlarını kesti.
Burada da varmış demek ki uygulama. Şimdi İbrahim Baba varmış, Kadir Baba varmış. Erbay Baba sizin hatırladığınız babalar böyle. Kadir Karakuş Baba Hakk’a yürüdükten sonra mı halk sizi baba olarak istedi?
Bizi istedi.
Ne yaptılar mesela?
Öneride bulundular.
Kendi aralarında toplanmışlar karar vermişler.
Kadir babamız da önerdi canlara.
Sağlığında mı önerdi?
Sağlığında yardımcı olarak dedi gel, beraber olalım, bazı şeyleri öğren, dedi.
Sağlığında sizi biraz yetiştirdi?
Yetiştirdi.
Vefat edince halkın isteği üzerine siz posta oturdunuz. Herhangi biri mi oturtturdu siz, kendiniz mi yoksa halk mı oturttu?
Yok, bizim geleneğimiz olarak bizim halkımız Cafer Baba vardı Çorlu’da.
Hangi Cafer?
Cafer Baba ama soy ismini hatırlamadım.
Herkesin bir yeri var, bağlı olduğu bir öncü var, öyle mi? Nasip alma yaşına göre mi?
Nasip alma yaşına göre.
Cafer Baba, sizi postta oturttu siz kurban kestiniz?
Evet, kurbanımızı kestik canlarımızı, eşimizi, dostumuzu davet ettik.
Davet ettiniz. Siz hangi günler toplanıyorsunuz?
Biz işimize uygun olan günde toplanıyorsunuz. Çünkü birçok çalışanımız olduğu için Cumartesi günü akşam.
Hasan Özer: Şöyle söyleyeyim; Çarşamba Perşembe.
Erbay Kılıç: Yok öyle değil bizim kendi içimize hangi gün müsaitse Cumartesi gününün akşamüzeri bize müsait oluyor. Hem işten güçten kalınmıyor şehirde oturan canlarımız var bu canların çocukları okula gidiyor. Birçoğunun memuriyeti var.
Şartlara göre uyum sağlaması için. Peki, Cumartesi günü her Cumartesi günü mü yoksa arada mı?
Bizim her Cumartesi değil de mesela özel günlerimiz vardır. Nedir? Sultan Nevruzumuz vardır mesala. Sultan Nevruzdan, ağustos ayı gelince o ay içinde TOHUM BİRLİĞİ yaparız biz. Çünkü babalarımızdan, dedelerimizden öyle gördük biz. Hasadı topladıktan sonra tekrar ekine başlayacağız ya ekine başlamadan önce tohum birliği, yaparız.
Ali Kakakuş: Ekin ekmeden önce yaparız, bir birlik ondan sonra herkes.
Ne zaman ekiyorsunuz?
Erbay Kılılç: Ekim ayında. Hasat toplandıktan sonra orada bir boşluk olur o boşlukta tohum ekme zamanına yakın toplanırız birlik yaparız ve hem de cemimizi açmış oluruz.
Hakkı Saygı: Tohum birliği, diyorsunuz.
Erbay Kılıç: Tohum birliği, diyoruz. Biz eskiden beri bir gelenek olmuş tohum günü.
Evet, yani başka hangi günler var?
Hasan Özer: Ölümden sonra yapılan kırkını yaparız.
Erbay Kılıç: Kırkı olur, yılı olur.
Hasan Özer: 12. ayda gene ufak bir tam teşekküllü olmuyor ama yine toplanıp geleneği yaparız.
Hasan Özer: Ya iki sofralık insan toplanıyor.
Ama baba diyor ki on iki hizmet hepsi yürüyor.
Erbay Kılıç: Şimdi on ikisinde, yedisinde, on ikisine kadar on ikisinde fazla kişi çağırmazlar. Yine bütün canlara söylerler birer kişi gelir. Kurbansız olduğu için o yemeksiz.
Anladığım kadarıyla burada kurban belirleyici.
Erbay Kılıç: Tabi.
Peki, bunlar dışında, kendi isteğinize göre mesela adak oluyor mu?
Erbay Kılıç: Adak oluyor.
Adakta on iki hizmet yürüyor mu?
Erbay Kılıç: Doksan dediğimiz Otman Baba için toplanırız ve canlar buraya adak adarlar. O gece Otman Baba anılıyor. Canlar yine ayrıyeten kurban alır adağı olanlar yine adarlar o doksan dediğimiz Otman Baba’yı anma gününde kurbanlarını keserler.
Çok güzel bunlar böyle inancınız yerli yerinde her zaman sürüyor devam ediyor diyorsunuz. Peki, muharrem ayında neler yapılır?
Muharrem ayında muharrem ayı girdiğinde oruç tutan canlarımız oruçlarını tutarlar. Ve on bir gün on iki günün sonunda çorba kaynatırlar ve yine tüm canlar gelir. Aşure çorbamızı pişiririz.
Her zaman Otman Baba anılır, çağrılır.
Evet, aynen öyle, hep Otman Baba’nın ismi anılır, o çağrılır.
İzin destur olursa tabi bizim kesinlikle bugüne kadar on yıldır bu işin içindeyiz zoraki olarak ne kimseden bir görüş aldık, ne fotoğraf çektik ne kamerayı açtık. Bu bir rızadır rızalık olmadan hiçbir şey olmaz. Çünkü gittiğimiz yerlerde bazı dedeyim, babayım, yazarım diyenlerin oralara gidip halkı istismar ettiğiniz, kandırdığını, sömürdüğünü, maddi manevi yönden maalesef üzülerek gördük, tanık olduk. Bize bunu bizzat söylediler orada ki babalar. İşte bunlar yanlış şeyler tabi yani buraya gelip bu canların duygularını istismar etmek ekmeğini yedikten sonra farklı bir şekilde yansıtmak onursuzluktur. Yani bunu söylemek gerekiyor bizim yolumuzda da, töremizde de bu yoktur. Canlar eğer birisi bile şey olursa kamera bile benim için çok önemli değil, o arşiv için yani kişisel arşiv için çekiyorum onu kapatabiliriz. Seslerde zaten onu bir sakıncalı yanı yok herhalde.
Erbay Kılıç: Ayhan Beyin soracağı sorular varsa onları teker teker yanıtlayalım da.
Şimdi sorular tabi hepinizi aşkı niyazla selamlıyorum dostlar, bacılar, babalar. Tabi Hakkı baba çok güzel özetledi insan güzel fikirli olunca güzel şeyler üretir. Bugüne kadar atalarımız yani bugünlere bu yolun gelmesini sağlayan dedeler babalar âşıklar, kamberler yolun sahipleri, uluları nasıl ki Otman Baba, Kızıldeli, Demir Baba, Akyazılı Sultan Balkanlarda o güzellikleri yaymış, yaşatmışlarsa Hacı Bektaşi Veli ve onun gibi Abdal Musa, Geyikli Baba ve Doğu Anadolu’da ocak sistemi dediğimiz Anadolu’daki Alevilerin bağlı olmuş olduğu Uryan Hızırlar, Baba Mansurlar bunlarda aynı dili yani Hak Muhammed Ali yolunu yaşatmışlar, yaymışlar bir kök kurmuşlar, bir sistem kurmuşlar. Biz Müslüman’ız İslam dini içerisindeyiz, biz Türk’üz, Türk bayrağının dalgalandığı her tarafta da güzel bir dil olan Türkçe’mizi kullanıp, konuşuruz en mükemmel şekliyle. İşte Türk kültürünü, töresini, inançlarını en güzel Aleviler Bektaşiler yüzyıllar boyunca yaşamış ve yaşatmışlardır. Neden acaba bu böyle olmuş? Tabi ki Sünni kardeşlerimiz de bu ülkenin evlatları fakat Aleviler, Bektaşiler sevgiyle yaklaştıkları için her şeye korkuyla değil de daha gerçekçi olmuşlar hem inançlarında, hem felsefelerinde hem yaşamlarında niye bu böyle olmuş peki bizim genlerimizde mi var acaba diye düşünüyorum. Bizim yöreden bir kadıncağız derdi ki Alevileri, Bektaşileri, canları uzaktan gördüğüm zaman sanki alınlarında zöhre yıldızı parlıyor onu tanıyorum ben yolda bile görsem. Tabi bu bir duygu meselesi insanlar en çok sevdikleri şeye bağlanmışlar tarihleri boyunca. Sevdikleri şey neler olmuş? Onlara doğru yolu gösterenlerin sürdüğü yollar olmuş. Şimdi cemler kurulmuş, muhabbetler edilmiş insanların eline, beline, diline sahip olması dedeler babalar tarafından onlara anlatılmış, onlar bir nevi hamken pişmişler. Mevlana tabi ki, ne olursan ol, bu yokluk kapısı değil varlık kapısıdır derken. Bir gerçeği, bir felsefeyi yansıtıyordu ama hepimizin piri diyebileceğim Hünkâr Hacı Bektaşi Veli de hem okuyun, hem okutun aydınlanın. Bilimden ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Eline, beline, diline sahip olacaksan gel bu meydana derken bu gerçeğin altını çiziyordu. Evet, gelsin insanlar bu dergâha, bu posta bu post Muhammed Ali postu, doluluk postuysa bu içerden gelenler bile yola layık olabileceklerse gelsinler. Herkes o yola girmeye layık mıdır? Aslında layıktır ama yeter ki kendini bilsin, o kapıdan, eşikten içeri selam verdikten sonra bu dergâhta pişeceğinin farkında olarak oraya girsin. Önemli olan o. Orada kazanlarda aşların pişmesi gibi insanlar yürekleriyle. Otman babalardan Uryan Hızırlara kadar o uluların açmış olduğu yolda yüz yıllar boyunca adam olma okulunda yetişen insanların evlatları. Bu adam olma okulu öyle bir okul ki bu Hallacı Mansurların, Şeyh Bedrettinlerin yetiştiği ve Fuzuli gibi büyük ozanların çıktığı bir okul. Sadece saz, sadece söz, sadece muhabbet değil düşüncede var, fikirde var. Yani Alevi Bektaşi düşünen insandır mantıklı insandır, hayatı dünyayı her şeyi mantığıyla aklıyla algılayan insandır aynı zamanda. O zaman düştüğü zorluklar karşısında başına gelen engeller karşısında da düşünebilen, çözüm üretebilen bir insandır Alevi Bektaşi insanı. Onun da yolu dergâhlardan geçmiş tarihler boyunca, dergâhlar insanların gelip orada efendim oturup yemek yediği mekânlar değil, insanların eğitim aldığı mekânlar olmuştur. O gün dergâhların fonksiyonunu bugün evlerimizde cem evlerinde bu hizmeti yürüten dedeler babalar sayesinde buralara gelmiştir. İşte küçükte olsa yetersiz de olsa o sizin güzel ellerinizle inşa edilen bu güzel yerlerde dedenin, babanın huzurunda yine bu yol sürülmüş, yine de tarihler boyunca gelinen mevki sürülecektir. Biz araştırmacılar olarak bu işe kendini adamışlar olarak bir şey yapmak zorundayız. Cumhuriyet dönemine kadar 500 yıl boyunca gerçekten çok ızdırap çektik, çok acı çektik, hiç hak etmediğimiz halde çünkü kanımızda Türk kanı var, kanımız Türk kanı, ruhumuzda bu vatan sevdası var, sevgisi var, bu topraklara ihanet etmeyi hiçbir Alevi Bektaşi içinden geçirmemiştir. İslamiyet ise hangi Alevi Bektaşi Allah’ı inkâr eder, hangisi peygamberini inkâr eder, hangisi kutsal değerlerini inkâr eder. İslamiyet nedir? İslam güzellikler dini değil midir? O güzelliklerin yorumu sadece üç beş hacıya hocaya, fetva makamına, Diyanet İşleri teşkilatına mı kalmış. İslam dinini yorumlamak sadece onların tekelinde mi? Şu anda öyle maalesef. Eğer en başta Kelime-i şehadet getiriyorsa zaten İslam’ın içinde. Yani bunun namazı, orucu diğer şartları birde onu yaşamak sadece bazı ibadetleri yerine getirmekten ibaret değildir. İslamiyet’in felsefesini de anlayabilmek onun derinliğini de görebilmek Alevilere nasip olmuştur. Çünkü şekline değil de özüne, tasavvufi yorumuna gitmiştir Aleviler. Hani derler ya tasavvuf okulunda pişen bu insanlar hiç de hak etmedikleri halde o şeyhülislamların fetvaları altında inim inim inlemişler. Sünni kesime de Aleviler çok yanlış anlatılmış, tanıtılmış. Belki de o karalamalar olmamış olsaydı, o camilerde, o fetvalar oralara kadar girmemiş olsaydı Alevilerle Sünniler arasında bu kadar soğukluk olmazdı. Çünkü ben sanmıyorum ki aynı ekmeği yiyen, aynı köyde yaşayan insanlar birbirine düşman olabilsin ben çok eskilerden bahsediyorum.
Anadolu’da Alevilerle Sünniler birbiriyle hiçbir zaman çatışmamışlardır. Kan gövdeyi götürmemiştir hiçbir zaman. Cumhuriyet döneminde olan olaylar tamamen fanatik, bazı siyasi eğilimlerin Aleviler üzerinde yapmış olduğu oyunlardan ibarettir. Osmanlı döneminde de devletin yanlış yönetilmesinden kaynaklanan bazı kıyımlar vardır. Fakat hiçbir tarih bugüne kadar ispat edemedi ki, Alevilerle Sünniler çatıştı. Hep siyasi oyunlar olmuş, hep bazı çıkar hesapları olmuş bu işlerde. Eğer onlar olmamış olsaydı daha büyük bir yakınlık olurdu. Buna rağmen, baskıya rağmen, inkâra rağmen dağ başlarında gizli, kapaklı çekinerek, korkarak bu dergâhlar, bu cemler sürülmüş.
Şimdi Cumhuriyet döneminde ben buraya geldikten sonra Hakkı Saygı babanın söylediği gibi hem şaşırdım bu kadar büyük bir zenginliği görerek, yaşayarak beş gün oldu biz gece gündüz çalıştığımız için o beş günü bir aya sayın kendisi de sağ olsun Otman Babaya, Demir Babaya Bulgaristan’a yaptığımız ziyarette de büyük bir hizmetti. Belki orada da yedi günlük ziyaretti ve orada bir aylık bir iş çıkardık.
Yoğun görüşmeler sonucunda şu gerçeği gördük en isim altında olursa olsun Bedrettin’i, Gülşeni’si, Bektaşi’si, Babai’si, Trakya’da inancımız gürül gürül çok köklü bir şekilde yaşıyor. Beni asıl sevindiren de köy yerinde olsa, şehir merkezinde de olsa gençlerin ilgisi, alakası, nasip alması, yola girmesi, kurban kesmesi yaşıyor.
Anadolu’da bu işi açıkça söylemek gerekirse bu kadar yoğun yaşanmıyor. Ben Anadolu’yu gezen bir insanım sürekli Anadolu’dayım, on yıldır bu işin içindeyim, Tokat yöresinde çok yoğun bir şekilde yaşıyor. Tokatlılar İstanbul’da da olsa, Ankara’da da olsa büyük şehir, küçük şehir köy hiç fark etmez bu işi sürüyorlar. Fakat onun dışında bir bozulma var, nedir bu bozulma? Köyden kente göç, büyük şehirlere göç. Büyük şehirlerin metropollerin girdapları içerisinde hayat geçim mücadelesi veren bu insanlar kesinlikle maalesef ve maalesef yaşamlarından, kültürlerinden ve inançlarından ödün vermişler.
Dede talibini tanımaz olmuş yani baba muhibini tanımaz olmuş dediği gibi belki nasip alarak yola girmek yok Alevilikte ama mutlaka kurban kesme var, görgüler var, sorgular var yani gerçek otantik Alevilik Anadolu’da yaşadığı dönemiyle bugün Bektaşilikten çok da farklı değil.
Ama savrulma olmuş. Şimdi farklı ocaklara bağlı dedeler hizmet yürütüyor, onlarında talipleri var Anadolu’da sistem bu.
Batıda Trakya’da, Ege bölgesinde ise sistem, liyakat sahibi olan babaların posta oturmasıyla beraber insanların hizmeti yürütmesi esasına dayanıyor.
İki sistem birbirini tamamlıyor fakat ben Doğu’dan olan bir Alevi olarak, yani Şiranlıyım ben Erzincan’ı belki duymuşluğunuz var oraya yakın bir insan olarak hep Anadolu’nun özellikle Doğu Anadolu’nun çok büyük bir baskılığını gördüm. Yani sadece onlar sanki bu olayı yürütüyormuş gibi bir imaj var bunu da yıkmak lazım. Ben de var gücümle bununla mücadele ediyorum.
Yani Trakya’mızda da, İzmir’imiz de, Manisa’mızda, Eskişehir’imizde, Çanakkale’mizde, Batı Anadolu’da da bu büyük kültür yaşıyor şeklinde bunu dergilerde, radyolarda da sık sık işlemek lazım. Ben üzerime düşeni yapıyorum bunda sonra daha da çok yapmak istiyorum.
Erbay Kılıç: Şimdi ben senin sözünü keseceğim. Babalar toplantısına gittiğimizde Trakya bölgesi babalar olarak Anadolu’da babaları bizi hiç tanımıyorlar. Ve ben de bunu şekilde bu gece kabul etmem canlarımı birden toplamam sırf onun için oldu. Gelin, görün Edirne’mizde, Trakya’mızda da Alevi var mı, yok mu, Bektaşi var mı yok mu bu yollarını sürüyorlar mı, on iki imamlara, Muhammed Ali yoluna bağlılar mı? Şimdi bu bağlılığını görsünler diye ben hep çıkıyor Tokatlılar onların semahları, yok bilmem Turhal’ın, yok bilmem neresinin ya biz de varız burada. Bizde Trakyalıyız hem de bu yolu süren kişileriz. Onun için bu kararı ben birden verdim yani orada yaşadıklarımın nedeniyle verdim bunu. Siz bir şey hazırladığınız mı misafirler geldi canlarımız şehirden de gelenler var. Her ne Allah verdiğiyse koyun biraz alalım ve birer ikişer dem alalım fazla uzatmadan ondan sonra semahlarımızı yapalım konuşlarımızı yapalım.
SÖYLEŞİ: AYHAN AYDIN, 12-06-2002, Edirne, Merkez Köşen Çiftliği