Alman Yeşiller Partisi Milletvekili, kendisine yöneltilen eleştirileri yanıtladı:
CEM ÖZDEMİR; benim felsefemi anlamak isteyen Yunus Emre’ye, Mevlana’ya, Hacı Bektaş’a baksın....
AYHAN AYDIN
Türklerin varlığını Batı’da iyice hissettiren unsurlardan birisi de özellikle Batı Avrupa'da gerek siyasi partiler içerisinde, gerek derneklerde, birçok kurum ve kuruluşla artık Türklerin de var olması.
Şu anda Almanya’da parlamentoda Türkleri temsil eden isimlerden birisi olan Cem Özdemir, İstanbul Barosu tarafından 8-9 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen Azınlık Hakları Sempozyumuna katıldı.
Alman Yeşiller Partisi milletvekili Cem Özdemir Türkiye’yle ilgili açıklama ve değerlendirmeleriyle sık sık gündeme gelen bir isim. Türkiye’nin demokratikleşmesi yönündeki engelleri nedeniyle Türk hükümetini de eleştiren Özdemir, bu haliyle de Türkiye bazı çevrelerce eleştirilere maruz kalan bir siyasetçi. Kendisine açık açık sorduk, acaba kendisi gerçekten de; “Sevrsever” birisi mi?
Azınlık Hakları Sempozyumu’nda, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu dağıttığı bir bildiride; “Ülkemizde Sevr planlarının dayatıcısı vakıflarla işbirliği yapılarak gerçekleştirilen bu sempozyuma özellikle Karen Fogg, Viladimir Goati, Slobadan Milacic, Cem Özdemir vb... İnsan Hakları adı altında Yeni Sevr dayatıcılarına platform hazırlanmaktadır...” deniliyor. Siz bir Sevr dayatmacısı mısınız? Azınlıklar, demokrasi, insan hakları konularına duyarlı olmak, sempozyumlar düzenlemek, her zaman ulusal birliğe zarar vermek manasına mı geliyor, sizin böyle bir kastınız mı var? Hayır, hiç de öyle değil, benim felsefemi anlamak isteyen bu toprakların geçmişine baksın; Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş felsefesini anlayan herkes aslında bu tutumu aşmadan korkmamalı, kaçmamalı. Ben o felsefeyi yaşatmaya çalışıyorum.
Türkiye’deki konulara çok duyarlı bir insan olduğunuz gibi Avrupa’daki Türk hareketlerine de çok duyarlısınız. Oradaki dernekler, vakıflar araştırma ve incelemeler çerçevesinde ki Türklerin Alevi olsun, Sünni olsun, onların çalışmalarını sürekli destekleyen bir pozisyonunuz var. Ama aynı şekilde sizi Türkiye’de de sık sık görüyoruz ve Anadolu’da tarihi bağlarımız var, diyorsunuz. Şu anda bir azınlık statüsün de olmasa bile haklarını alamayan geniş bir toplum var Türkiye’de: Aleviler. Milyonlarca insan inançlarını, ibadetlerini tam yerine getiremiyor. İnsan hakları çerçevesinde Batı’da bu hareketler içinde bulunan bir insan olarak nasıl yorumluyorsunuz bu durumu? Kendimden yola çıkarak tarif etmeye çalışacağım. Hacı Bektaşi Veli’nin dediği gibi; 72 millete eşit gözle bakmak, bu benim benimsediğim dünya görüşü. Bu şu demektir; ben insanları dini kökenlerine göre ayırt etmiyorum. Benim seçim bölgemdeki büroma Yunan kökenli bir arkadaş bir sorunu ile geliyorsa ona da kapım açık, Türk kökenli gelirse ona da kapım açık, Alman kökenli gelirse ona da kapım açık, ben insanları etnik gruplarına göre ayırt etmiyorum. İnsanlara bu gözle bakıldığında sorun çıkacağını zannetmiyorum. Ben Almanya’da davet edildiğim camiye de gidiyorum, cem evine de gidiyorum, kiliseye de gidiyorum ve bu felsefeyi yaşatmaya çalışıyorum. Bizim en büyük eksiğimiz çok yapılı bir toplum olarak herkes özgürlüğü, demokrasiyi kendisi için ister; farklı düşünen, farklı inanan kesim için bunu fazla görür, bunu geçmişteki yönetimlerde gördük. Örneğin Refah Partisi iktidara geldiği zaman kendisi için hep özgürlük ister. Acaba kim kendisi gibi olmayan için özgürlük mücadelesi, demokratik mücadele verdi? En büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi de bu, ben Alevi değilim, ama Alevi köylerine zorunlu olarak cami kurulmasına kimse seyirci kalamaz. Ya da zorunlu din derslerinin istemeyenlere, bu dersi alanlar Sünni dindarlarsa başka, bu derslerin zorunlu olarak Alevi çocuklarına verilmesine hiç kimse seyirci kalamaz. Bu konuda hiç kimsenin vicdanı rahat olmaz.
Almanya’da özellikle şu günlerde çok yoğun tartışma konusu din eğitimi dersleri meselesi var. Aleviliğin de okul müfredatına alındığı eyaletler var sanırım ki bu konuda ders kitapları da hazırlanıyor. Üniversiteler de yoğun çalışmalar var. Alman hükümeti inanç yönünden, din derslerinde Aleviliği koyarak tavrını göstermiş mi oluyor, bu konuda başka ne gibi çalışmalar var, sizin Yeşiller Partisi olarak bu konudaki tutumunuz nedir? Almanya’da eğitim politikası tamamıyla eyaletlere ait biliyorsunuz. Almanya federal bir sisteme sahip bir devlettir. O yüzden 16 eyalet eğitim politikası belirliyor, din dersi konusunda eyaletten eyalete farklılıklar görülüyor. Bazı eyaletlerde din dersi hiç yok, bazı eyaletlerde Hıristiyan din dersi vardır. O yüzden Müslüman toplum kalabalık olmasından öte onlar da bir din dersi girişiminde bulundu. Almanların Alevilik konusunda yeterince bilgisi olduğunu düşünmüyorum, çok ciddi bilgi eksikliği var bu konuda. Bundan ötürü Sünni din dersi olsun mu, tartışması egemen bence. İmkânlar doğrultusunda Müslümanlık geniş bir çatıdır, bunun altında farklı gruplar vardır, bunlara mutlaka yer verilmesi gerekir. Protestanların, Katoliklerin nasıl ayrı bir din dersi varsa, eğer bir Müslüman din dersi olacaksa; Aleviler için de ayrı bir din dersi söz konusu olmalıdır diye iddia ediyorum. Ve bunun çalışmaları başlatıldı bir eyalette ilk Alevi din dersi gerçekleşecek. Böyle bir şey Türkiye’de olsun, diye düşünüyorum, çünkü Almanya’da Aleviler azınlıkta yaşamakta ve Almanya gibi bir ülkede Aleviler ilk defa özgür bir şekilde din dersleri ile karşılaşacak ve Türkiye bunu hala yapamadı.
Diyanet İşleri Teşkilatı sadece Sünni İslam yorumunu ön plana çıkaran bir kurum devlet içinde bir devlet pozisyonunda. Devletin yanlış yorumlanması sonucunda gericiliği de hortlatan tekelci bir yaklaşım içerisinde ülkemizde. Türkiye’de böyle bir politika yürütürken Avrupa’da çok önemli gelişmeler oluyor. Avrupa’da çok önemli gelişmeler oluyor, bunu kabul etmek mümkün değil diyorsunuz. Türkiye’nin alacağı mesafe daha çok. Gerek insan hakları, gerek demokrasi, gerek inanç özgürlüğü konusun da mı, ne dersiniz? Tek kimlik zamanı geçmiştir, bir milli sınırlar içinde ortak bir devlet içinde, farklı kimlikler barış içinde, huzur içinde yaşayabilir. Avrupa bunu göstermiştir.
Alevi Bektaşi kimliğinin araştırılmasına, yaşatılmasına yönelik kurumlar var; vakıflar, dernekler, yayınlar, kitaplar, dergiler, radyolar var. Bu çalışmaları nasıl yorumluyorsunuz? Bu kurumların belli bir mesafe kat ettiği doğru, batıyı örnek alırsak, demokratikleşme yönünde, hak arama yönünde, bu kurumların işlevi ne olabilir? Bence bunlar çok önemli şeyler. Çünkü demokrasi çoğulculuk demektir. Herkesin kendisini özgür bir şekilde ifade etmesi bile geç kaldı. Ben Sünni arkadaşlarımdan biliyorum; Alevilik hakkında halen az bir bilgiye sahiptirler. Bundan böyle artık bizim çok zengin topraklardan geldiğimizi anlatacağız insanlara. Bizim ülkemizde, kökenimiz olduğu ülkede, Alevi kökenli insanların olduğunu, Sünni kökenli insanların olduğunu, Yezidi kökenli insanların olduğunu, İsa Peygamberin dilini konuşan insanların bulunduğunu, beş yüz sene önceki İspanya’da konuşulan İbranice’yi ve İspanyolca’yı konuşan Musevi kardeşlerimizin olduğunu anlatacağız, Almanlara. Ve bunun da ne kadar zengin bir kültür olduğunu anlatacağız. Avrupa Birliğine giden yolun Alevi kimliğini tanımaktan geçeceğini düşünüyorum.
Siz Alevi kökenlisiniz? Ben Alevi kökenli değilim. Ama derneklere ve cem evlerine gittiğim zaman arkadaşlar bana sen Alevisin, ama saklıyorsun, diyorlar. Ama babamın en iyi arkadaşı Alevi kökenli idi. Ben de Alevi kültürünü çok iyi yaşayanlar arasındayım.
Felsefeyi bu kadar iyi gören insan olarak bu Batıda çok yayılıyor ana, baba Alevi olmayabilir ama felsefe, inanç bakımından getirdiği kültür bakımından, halk katında ben de o inanca yakınım, içindeyim, diyebiliyorsunuz. Bu değerleri paylaşamayacak insan düşünemiyorum, Alevilik bu tartıştığımız Alevilik ise.
Çok teşekkür ediyoruz, daha geniş söyleşilerde bulunmak üzere.
Söyleşi: 2002, İstanbul
(Cem Özdemir, 2008’de Alman Yeşiller Partisi eş başkanı seçildi. Bu Avrupa’da ve Almanya’da bir ilkti. İlk kez bir Türk, Avrupa’da bir partinin başkanı seçilmişti.)