Şiran Yeniköy'de Kullanılan Bazı Kelimeler

GÜMÜŞHANE ŞİRAN YENİKÖY’DE KULLANILAN YEREL BAZI KELİMELER VE DEYİMLER (2015)

Derleyen: Ayhan Aydın

Doğduğum ve altı yaşına kadar yaşadığım köyüm olan Yeniköy aslında yörenin de Alevi inanç merkezi olan Kırıntı Köyü’nden ayrılmış küçük bir köydür. Gerek Ankara’da, gerek İstanbul’da köylülerimden hiç kopmadan yaşadım. Onlarla ve zaman zaman da gittiğim köyümle hep iç içe yaşadım. Bu zaman içinde aslında çok daha fazla kelime derledim. Bunların bir kısmını kaydetmedim veya ihmal ettim. Elde ettiğim bazılarını buraya kaydettim ki, başka arkadaşlar bunları çoğaltsınlar…

  • Sinece: Kurnaz, içten pazarlıklı, fırsatçı.
  • Zodama: Biraz kaba, haddini bilmez, patavatsız.

Hıh… Zodamaya Bak!..

  • Elihor: Kızgın, öfkeli.

Çok elihor (elihollu)‘lular: Birbirlerine çok kızgınlar, dargınlar.

  • Elemeşkere: Alenen.
  • Sakametlik Çıkarma: Aksilik çıkarma.
  • Heyiklemek: Dalıp gitmek.
  • Ecinni: Cinli
  • Dolukmak: Aşırı bir duygusallıkla ağlamaya yakın bir duruma gelmek, ağlamak.

Babaannesiyle, dedesinden bahsettikçe doluktu derken dayanmadı zarıl zarıl ağladı.

  • Dıravacı: Nadan, inkârcı, dedikoducu, kadir kıymet bilmez.
  • Ac, Dıravacı: Cimri, dedikoducu, güvenilmez.
  • Taat: güç, kuvvet, istek.

Oraya gitmeye Taatım yok.

  • Omuzları Yaylaya Gidiyor: Huzur bulup, mutlu oluyor, keyf alıyor, çok çok haz duyuyor, coşuyor.

Töybe, töybe! Amcalarına gidince adımın omuzları yaylaya gidiyor.

  • Müteesir Olmak: Üzülmek.
  • Müteesir Olma: Gönlünü geniş tut, üzülme, kafaya takma.
  • Maat Olmak: Sahip olmak.
  • Taattim yok. Gitmeye taatim yok: Gücüm yok.
  • Uyuntu: Cevval olmayan, atik, hareketli olmayan, (sünepe), işgüzar, için için kendini ağırdan satan.
  • Coruh: Çok zayıf, halsiz, besisiz.
  • Hecil olmak (ecil): Utanmak, büyük utanç duygusuyla kızarmak.
  • Gargış: Beddua.
  • Gördügen: Gördüğüne.
  • Kütah: Zay, ziyan, eziyet.

Gurbet elde ömrümü kütah ettim.

 

  • Seyirdir (Seğirdir): Hemen koşarak gider.
  • Savuşmak: Sıyrılıp gitmek.
  • Savuş: Sıyrılıp git.
  • Kefter: Zayıf, çelimsiz
  • Cimit: Zayıf, Çelimsiz, halsiz.
  • Ne bülüym: Ne bileyim?
  • Seen: Sana

Bir şey soracağım seen.

  • Tayuk: tavuk.
  • Sıpartlamak: Sıyırmak.

Kolumu sıpartlayıp işime koyuldum.

  • Fink atıyor: Eğlenceyle, zevkle dolaşıyor.
  • Türlü tevürlü: Türlü çeşitli.
  • Yeylik: Kıt, hafif.

Yeylik Akıllı.

  • İçerlemek: İçten içe üzülmek, içlenmek.

Ginemi içerliysin: yine mi içleniyorsun.

  • Firon: Dedikoducu, ortalığı birbirine katan.
  • Yel Fırıç: Hareketli, çevik, hızlı
  • Saflı Sırma: Saf, biçare
  • Edevet: Zıt olma, karşı karşıya olma durumu.

Birbirine fene edevetler: birbirinin aleyhindeler, uyumsuzlar, karşılar.

  • Tumarhanalı: Yörede alay için kullanılan bir kelime. Zevzek, budala manasında bir kelime. (Tımarhaneli kelimesinin bozulmuş şekli olabilir.)
  • Zıvanalı: Tumarhanalı kelimesiyle aynı anlamda kullanılır.
  • Zırroho: Aptal, budala manasında, abartılı bir anlamda, bir işi yapmaması gerekirken yapan insan için kullanılır.

“Ha, ha, ha ZIRROHO’ya bak hele, ZIRROHO’ya, gız (kız) ben sana ne söyledim, ne yaptım da kuduruyorsun?”

  • Şarmuda: Edepsiz kelimesiyle birlikte kullanılır. Onunla bir bütün halinde ve aynı veya çok yakın anlamda bir niteleme sıfatı olarak kullanılır.

“O edepsize, ŞARMUDAYA söyleyin bir daha benimle uğraşmasın, onu fena yaparım.”

  • Demir Çengeline Çekilmek: Bir beddua sözü olarak kullanılır.
  • Pençat: Çok mu çok dağınık.
  • Küzüm Gibi Oldum: Felç gibi olmak, büyük bir üzüntü, yorgunluk, iş, ölüm vb. sonra insanın çok halsiz kalması.
  • Goca Lolik: Uzun boylu, zayıf ve fazla işe yaramayan kişi için.
  • Kırık İğnem Yok: Hiçbir şeyim yok.
  • Telef Olmak: Aç-Susuz-Halsiz kalmak, olmak.
  • Elik keçisi: yaban keçisi, dağ keçisi.
  • Bir mektup yazayım
    Yaz aylarına
    Mektup yari bulanacak
    Güz gelir.
  • Ilgıttan ılgıttan
    Esen irüzgar
    Bana değdi 
    Nazlı yare değmesin

İnceden inceden 
Yağmurdan
O da benim anamın gözünün yaşına benzersin...

  • Kesildi kervan, işlemez posta (FİKRİYE AYDIN)
  • Manastır Ketenine (Keterine?) Döndürmek: Hınç için kullanılan bir deyim. Çok sinirlenilip, öç almak niyetiyle söylenir. Daha çok dövmek fiilinin yerine getirilmesi isteğini açığa vurmak manasında kullanılır.
  • “Hele bir o benim elime geçsin, ben onu MANASTIR KETERİNE DÖNDERECEĞİM.” (SENEM KARA)
  • Partazan: (Boşboğaz), lafını bilmez. (HASKIS KARA)
  • Telef olmak; aç kalmak.
  • Bir mektup yazayım
    Yaz aylarına
    Mektup yari bulanacak
    Güz gelir.
  • Ilgıttan ılgıttan 
    Esen (i) rüzgar
    Bana değdi
    Nazlı yara değemesin
  • İnceden inceden
    Yağan yağmurlar
    O da benim 
    Anamın gözünün yaşına benzesin

 

ASLI ŞAHİNTAŞ (Aydın) (1995’DE HAKK’A YÜRÜDÜ) (Yeniköy)

  • Gah başan
    Poh (Bok) dişen
    Al da git arkadaşan (Karga İçin Söylenir.)
  • Magruptan maşrufa
    Helva taşıyanların
    Yüzü suyu hürmetine
  • Şam’a mı gittin? Çok uzak bir yere mi gittin?, manasında.
  • Ala Haşhaş: Çayır, çimen.
  • Ebuzülal gibi: Çok çok, tarifi olmayan kadar güzel, lezzetli.
  • Mozlanmak: (Bir moz sineği varmış, camuşlara gelirmiş veya atlara) Darılmak, aniden öfkeyle ayağa kalkmak, (Tosarmak)
  • Tosarmak: Şişmek. Darılmak, gücenmek manalarında. Ama özellikle
  • Ne Şamın şekeri 
    Ne Arabın yüzü
  • İnsanın yıldızı dişi olursa yoldan geçen yılanlar bile onu sever.
  • Ekmek beni kör etsin.
  • Karaburga beni doğrasın.
  • Yüzüm ayaklar altına

 

GÜSSÜN AYDIN (Günel) (2008’DE HAKK’A YÜRÜDÜ) (Yeniköy)

  • Duruyken bir sakametlik yaparsın da…

Durup dururken bir sakatlık yaparsın.

  • Çelpeşük: Eli ayağına dolaşan, dağınık, başarıksız.
  • Zurufa Andır, Termaş, Zırroho: Yergi için kullanılan kelimeler.
  • Fene Zorlu (zollu): Çok çok iyi.
  • Zarallah ki bir şey söyleyesin: De ki bir söyledin, (devamında) seni pişman eder, azarlar.
  • Yanlarına birer çoşka almışlar da gelmişler: Birer (yaramaz) çocuk almış gelmişler.
  • Bana Hinik attı: Bana iftira attı, kötü laf, söz söyledi. Beni mağdur etti, hakaret etti.
  • Keribar iş mi ettim?: Utanılacak bir iş mi yaptım?
  • Vezurullahın kızı mı, arlı beyin oğlu mu?: Kendisini ne sanıyor, vezirin, beyin oğlu mu sanıyor?
  • Hillekerlik: Hilekar.
  • Bir gavar attı gitti: Bir yalan attı, gitti.
  • Mehelden anlamak: Halden, yoldan, durumdan, (özellikle zor durumdan, açlıktan, fakirlikten) anlamak.

Sen hiç mehelden anlamıyor musun, yok işte!

  • Sesin semin çıkmıyor: Hiç konuşmuyorsun, görünmüyorsun, hasta mısın? manasında.
  • Eşgünün açmıyor: Önünü açmıyor, sana engel oluyor.
  • Bir kırık iğnem Yok: hiçbir şeyim yok.
  • Atını itini nalladı, peşime düştü: İşini gücünü bıraktı bana takılıyor, benimle münakaşa ediyor, benimle uğraşıyor.
  • Ele Sefiye iş yapıyor: Gelişi güzel iş yapıyor.

 

SAADET AYDIN (Şahintaş) (65) (Yeniköy)

  • Eyrek Yeri: insanların toplandığı yer. “Ne, ne, bura eyrek yeri mi?!

(Niye toplandınız burada ne işiniz var? Manasında – Özellikle gençlerin geldiği yer)

  • Hızır’ın kürkü olsa kimse üstüne almaz.

Hırsızlık, yalan gib yüz kızartıcı bir suç işlendiği zaman söylenir.

  • Becafatlı: Muhteşem, görkemli.
  • Kem (k(i)em): Buğday saplarını bağlamaya yarayan uzun saplı buğday sapları.
  • Kaan: (Kaan etmek): Gereksiz otları ekinin içinden toplamak.
  • Deste: buğday saplarından oluşan bir kuçak
  • Tay, Taydaş: Yerel dilde denk anlamındayken, Farsça’da da bu kelimenin “ Denk, eşit, eş” anlamında olduğu yazılı.

“O senin hiç ayarın TAYDAŞ’ın mi ki onunla oturup kalkıyorsun, (oynuyorsun, - konuşuyorsun).”

  • Tor: Genç, tecrübesiz, aklı ermez, ufuksuz anlamında bir söz. (Acaba bir Kalenderi kolu olan Torlak’larla bir bağlantısı var mı?)

“O çocuk daha TOR’du, öbürlerinin arkasına düşüp peşleri sıra gitti, ne bilsin onlar ne oyunun peşindeydiler?”

 

SARIBAL’DAN GELİR SOYUMUZ BİZİM

 

Horasan’dan göç eyleyip geleniz
Sarıbal’dan gelir soyumuz bizim
Hiç lekesi yoktur sütten tertemiz
Sarıbal’dan gelir soyumuz bizim

 

Muhammed Ali’ye varır soyumuz
Aşkın çeşmesinden akar suyumuz
Sevip sayılmaktır bizim huyumuz
Sarıbal’dan gelir soyumuz bizim

 

Tüm canları muradına yetiren
Parmağından sarı balı akıtan
Susuz aç kandırıp çıplak giydiren
Sarıbal’dan gelir soyumuz bizim

 

Bizler de tutmuşuz senin elinden
Bal akıyor dudağından dilinden
Bizlere sunasın aşk badesinden
Sarıbal’dan gelir soyumuz bizim

 

Gül de o bülbülün ahından
Pay isteriz Kerbela’nın Şahı’ndan
Bizleri ayırma şah dergahından
Sarıbal’dan gelir soyumuz bizim

 

İsmailim söyler Hasan Dervişi
Gönlümüze doğdu aşkın güneşi
Sevilen sayılan gerçek bir kişi
Sarıbal’dan gelir bizim soyumuz

 

Sarıbal Evlatlarından Hüseyin Şıh’ın oğlu İsmail Şıh (Günel), 12 12 1982

10 Temmuz 2000’de Hüseyin Günel’den alınan Şiran Kırıntı Sarıbal Ocağı’ndan İsmail Günel’in yazmış olduğu şiir. Onlarca kez söylememe rağmen Dedenin çocukları dedenin şiirlerini derleme konusunda çok isteksizler. Dedenin şiirleri yayınlanırsa çok iyi olur.

 

 

Murat Şahin 

 

Sevgili Ayhan'cığım, eline sağlık. Bu terimlerin pek çoğu Arapça, Farsça, Ermenice yöresel deyimlerin cik bozuk yine yöresel dille söylenmesidir. Arada çok hoş olanlar olduğu gibi, ana dilde çok olumsuz olupta farkına varmadan kullanılan var. Bir tanesini yazayım; şarmuda Arapça; Şarmuta orospu, fahişe demektir. Halk anlamını bilmeden ulu orta kullanıyor. Köylü düzeyinde bir lehçe. .! Yine de kayıt altına almak güzel olmuş. .!

 

Hazır başlamışken; 
*Elemeşkere; aleme aşikar.
Magruptan maşrufa; Arapça mağripten maşrıka; batıdan doğuya
*Ebuzülal; Ab -ı zelal Ab; Farsça şu, zelal Arapça temiz, berrak. Yani arı şu
*Ala haşhaş; ala Türkçe kırmızı, al haşhaş; gelincik çiçeği 
Kaan; Ermenice olabilir. Ayıklamak, taramak anlamında 
Deste; Farsça fest el demektir. Bir ele sığacak kadar.
Tor; hem ham hem de ağ anlamına gelir. Tora düşmek. Torlak; bıyığı bitmemiş erkek, oğlan çocuk. Kalenderi ve Torlak kavramını; "Tanrı Tanımaz Kullar" kitabı çok iyi anlatır.
*Telef; hayvanca ölmek anlamında 
* Ilgıt ılgıt; püfür püfür 
*Gavar; Ermenice bölmek, parçalamak 
*Zaralllah; Arapça, Zahir Allah; Allah'a ayan 
*Zurufa; Zürafa 
*Andır; hayvan
* Termaş; eti
yenmeyen hayvan
*Çelpeşük; çapraşık
* Goca Lolik; koca ödün, dilsiz konuşmayı beceremeyen 
*Pençat; Farsça beceriksiz
*edevet; Arapça Edevat; olanaklar
*Firon; Firavun
Yeylik; yenlik'ten bozulma hafif, oturaksız, dengesiz
*Gargış; Türkçe kar-kış; beddua Farsça