Son MAKEDONYA – ARNAVUTLUK GEZİSİ (20 MART – 8 NİSAN 2016)
(Birinci Bölüm)
Ayhan Aydın
Balkan (Rumeli) araştırmalarım çerçevesinde bu seneki gezilerimi Makedonya ve Arnavutluk’tan başlattım. Sultan Nevruz Türkiye’de çeşitli tartışmalar eşliğinde her sene olduğu gibi yüzyıllardır halkın yaşadığı şeklinden çok farklı kimliklere büründürülerek kutlanmak istenirken, daha önceki yıllarda izlemek için birkaç kez gitsem de, olayı daha iyi anlamak için ben bu sene Batı Balkanlar’a, Makedonya ve Arnavutluk’a yönelmeyi tercih ettim.
Şu anda yüksek lisans yapan Bektaşilik konularında araştırmalar yapmaya niyetli Nadime Nurcan ile birlikte İstanbul’dan yola çıktık 19 Martta bir otobüsle. İki sınır kapısını geçip büyük bir sevgiyle bağlı olduğumuz Harabati Baba (Sersem Ali Dedebaba) Dergâhı’na varınca huzur bulduk.
Sevgili Okurlar; bu dergâhla ilgili bilgileri gelişmeleri daha önceki yazılarımla kamuoyuyla paylaşmıştım. Detaylara girmeyeceğim ama buradaki Bektaşi toplumu uzun süre ibadete açık olmayan bu tekkede 1992 yılından sonra tekrar çerağları yakmış, tüm dünyaya buranın güzelliklerini yansıtırken 2002 yılında ise kendilerine “İslam Dini Birliği” denen bir gurubun silahlı üyeleri tarafından bu tekke işgal edilmişti. Halen bu işgal devam ediyor. Tekkenin önemli bir bölümü işgal altında. İşgalciler halkın, ziyaretçilerin, turistlerin Bektaşilerin bulundukları iç avluya, türbelerin bulunduğu alana girmelerini engellemekte, âdete Bektaşileri burada işgalci olarak göstermektedirler. Bu büyük sıkıntılar içinde bu kapının kapanmaması için varını yoğunu ortaya koyan, 22 yıldır burada hizmet eden ve “Derviş” olarak da buranın hem inanç, hem de diğer konulardaki yetkili kişisi olarak bu tekkenin şimdiki temel direği olan Abdülmüttalip Bekiri (Bakır) âdete bu tekkeyle özdeşleşen, tekkenin olmazsa olmazı bir isim. Bir nevi onun misafiri olarak buraya geldim. Ayrıntılara sonra gireceğim…
Nevruz Etkinliği
21 Martta, doğanın uyandığı gün olarak, geceyle gündüzün eşitlendiği gün olarak, bir çok halk tarafından kutlanan Sultan Nevruz olarak da adlandırılan ve “Yeni Gün” anlamıyla dile getirilen Nevruz acaba Balkanlar’daki özellikle Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna Hersek’teki Bektaşiler için ne ifade ediyordu? Bu gün özel olarak neler yapılıyordu? Hangi inanç ve kültür unsurları yaşatılıyordu? Bu soruların da yanıtlarını almak, gözlemlerde bulunmak temel amaçlarımdandı. Yüzlerce fotoğraf çekmek, bazı söyleşiler ve ziyaretlerde bulunmak da bu gezinin bir parçasıydı.
Hava oldukça soğuk. Ama Derviş Abdülmüttalip demirden midir, çelikten midir nedir bilinmez. Çok büyük bir dayanıklılık ve çok kuvvetli bir iradeyle zorlukları yenme konusunda emsalsiz bir yeteneğe sahip. İç Avlu denilen ve asıl meydanevi yobaz güruh tarafından işgal edilip, Bektaşi unsurları tahrip edilip, bacasına hoparlörler eklenerek sözde bir camiye çevrilen ve zorla oluşturulan yapay bir cemaatle beş vakit Bektaşilerin postlarındaki kanlar akıtılırcasına burada namaz kılan zihniyetsiz, şuursuz bir gurubun baskısı nedeniyle bir dar alana sıkışılarak yıllardır ibadetler yapılıyor, gelen mihmanlar burada ağırlanıyor. Burada hummalı bir çalışma var. Her taraf tertemiz yapılıyor, nevruzdan bir gün önce. Ortalık yıkanıyor, odalar temizleniyor, mutfakta hazırlıklar ise hat safhada. Nevruz için canların adadıkları 5 kurban, ondan fazla horoz kesiliyor her şeyden evvel. Kurbanlara abdest aldırılıyor, “tığlanıp” dualarla kesilen kurbanlar özenle parçalarına ayrılıyor. Horozlar ise “Cebrail” olarak isimlendiriliyor. Nevruzda Cebrail Kurbanı adak olarak adanabiliyor. Bunların temizlenmesiyle daha çok kadınlar ilgileniyorlar. Bu horozların Cebrail gibi adak adayanı günahlarından arındıracağına, güzel bir menzile ulaştıracağına inanılıyor. Kurban kazalardan, belalardan arınmak, uzaklaşmak kadar, aydınlığa, esenliğe, sağlığa, mutluluğa ulaşmak için birer vesile olarak görülüyor. O nedenlerle tıpkı Anadolu Alevilerinde olduğu gibi burada da kurbanın çok yaygın olduğunu yıllar öncesinden gözlemlemiştim. Kurban kesmek ve onun etiyle birlikte bir insan topluluğuyla birlikte bir araya gelip Hakk sohbeti yapmak, yani buradaki adıyla Muhabbet Yapma, muhabbet eylemek, çok önemli. Bu bir ibadet olarak kabul ediliyor. Kurban kesmek ve bir Hakk Muhammed Ali ibadeti yani Muhabbet yapmak bir ibadet olarak kabul ediliyor. İşte İmam Ali’nin doğduğu gün olarak kabul edilen Nevruz’da da kurban kesip muhabbet etmek en önemli ibadetlerden.
Bu ülkelerdeki Bektaşiler Nevruz’u belki de en önemli bayram olarak kutluyorlar. Nevruz burada tam anlamıyla bayram olarak kabul ediliyor. Ramazan (Şeker), Kurban Bayramlarında neler yapılıyorsa burada da aynı şey yapılıyor. Tekke’de de, halk içinde de bunu görmek mümkün. Başta; her şey, her yer tertemiz olacak, temizlenecek. Bir bayramın geldiği yaşamda görülecek; evlerde yemekler yapılacak, Türbeler başta olmak üzere mezarlıklar ziyaret edilecek. Evde önemli bir temizlik yapılacak, evler havalandırılacak, özellikle sütten olmak üzere mutlaka tatlı yapılacak, konu komşu, akrabalar özellikle yakın akrabalar ziyaret edilecek, hal hatır sorulacak, özellikle muhip olan yola girmiş canlar mutlaka sabah ibadetine katılacak, akşam muhabbet olacak, hep birlikte Hz. Ali’nin yücelikleri, vasıfları dile getirilecek, nefesler söylenecek.
20 ve 21 Martta hummalı bir çalışma var Tekkede. Uzun yıllardan beri gelip gittiğim için Türkçe bilen canlarla sohbet ediyor, sonraki iki haftada yapacağım şekliyle biraz da olsa işin ucundan tutmaya çalışıyorum. Ama bugün Tekkede kadınların ağırlığı var, ben patates soymakla yetineceğim.
20 Martta akşam saatlerinde Baba Mondi, Edmond Brahimaj (Dedebaba) Tekkeye geliyor. Abdülmütalip Bekiri’yle uzun uzun konuşuyorlar.
Abdülmüttalip Bekiri ile birlikte halkın da ağırlandığı uzun, önü camlarla kaplı her yerinden soğuğun geldiği yerde kanepede uyuyacağız. Bu iki gece gerçekten çok soğuktu yatakta tir tir titredim. Ya bu derviş 5 sene boyunca, geceleri -17 derece olduğu zamanlarda burada uydurma bir ısıtıcıyla nasıl yattı, buna nasıl dayandı, o da bir insan değil mi, demirden mi mamul? Ama onun içindeki çelik gibi imana bakmak lazım sanırım. Abartısız dünyada çok az insanın yapacağı şeydir bu özveri. Yokluklar içinde, baskılar içinde, psikolojik yıpratmalar içinde ayakta durmak ve buranın kapısını kapatmamak. Ona ve ona destek veren bir avuç Bektaşiye ve ona yarenlik eden dostlarına selamım vardır. (Onlara Alevi Bektaşi kurumları ödül vermeliler bence) Fakat Bektaşilere de sitemim var; çünkü Makedonya’da sayı olarak az da olsa yine de binlerce Bektaşi olmasına rağmen o maneviyat kalmamış demek ki, bu tekkeye, dervişe destek verenlerin sayısı oldukça az.
Dedebaba 2010 yılında yakılan ve daha önce (bundan sonra da) geçici olarak da olsa meydanevi olarak kullanılan bölümün de yer aldığı iç avludaki ana binada kalacak. Burası Bakırköy Belediye Başkanlığının ve Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın kişisel olarak yaptığı yardımlarla yeniden kullanılabilir hale getirildi. Meydaevi, İki oda (birisi Dedebaba’nın odası), bir sekreteryadan oluşan ana yapı. Yanında ise mutfak, kiler, küçük bir depo, onlarla ana yapı arasında bir banyo ve iki tuvaletten oluşan birimler. Bunlar da tam anlamıyla bitmiş değil. Dervişin çilesi sürüyor. Bir türlü başını koyacağı bir yastığı olmadı. İnşallah bu sene burası biter, halka biraz daha iyi hizmet verilen bir bölüm açılmış olur.
(Serçeşme Dergisi, Haziran 2016, Sayı: 30, Sayfa: 36-38)
Birinci Bölümün Sonu…
(Bu gezinin gerçekleşmesine katkı sunan İş Adamı Adem Dağıdır ve Veli Dedemizin oğlu Hasan Akkol’a şükranlarımla)
(Yazıyla ilgili yüzlerce fotoğraf facebook sayfamda, Albümler bölümündedir.)