YENİDEN BULGARİSTAN’DA OLMAK…

YENİDEN BULGARİSTAN’DA OLMAK…

Bir başka sevda benimkisi, bir aşk hali, bitmez tükenmez bir merak, araştırma isteği… Balkanlar yani Rumeli toprakları sanki büyülü bir dünya sürekli sürekli bende gitme hissini uyandırıyor, beni kendisine çekiyor.

Burası Anadolu gibi kadım uygarlıklar köprüsü. Nice nice ismi bilinen, bilinmeyen dil, din, kültür gelip eğlenmiş derin izlerini bırakmış ama tümden terk etmemiş aynen Anadolu gibi bu kutsal ve bereketli toprakları.

Türklerin buradaki serüveni bin yıllık. Nasıl ki Anadolu’ya geldiyseler bu Balkan topraklarına da gelmişler, kendilerine özgü inançları, kültürleri buralara taşımışlar ama buradaki kültürlerden de derinden etkilenmişle, kendi kimliklerini yeniden oluşturmuşlar, benzersiz tarihe yapılar, eserler, düşünceler ortaya koymuşlardır.

1263’de Sarı Saltık, sonrasında 1354’de Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ve onlarla birlikte nice er ve erenler gelip yerleşmişler nice nice ocaklar / tekkeler ve nihayetinde köyler, beldeler kurmuşlar buralarda.

1378 – 1478 arasında yüz yıl ömür süren Otman Baba Bulgaristan Haskova yöresinde ocağını tüttürüp dergâhını kurup çerağlarını uyarırken yine buraya çok yakın olan ve kentin kurucusu olarak söylenen Gazi Kırca Ali’nin geliş döneminden önce veya yakın bir zaman diliminde geldiği söylenen Elmalı Baba (Asıl isminin Ebul Vefa olduğu da söyleniyor.) bugünkü Kırcaali Mestanlı İlçesi Mandacı Köyü yakınlarında aynı ocağı yakıp dergâhını kurmuş.

Yöre kültürü hakkında kaynak kişi hüviyetindeki Güney Bulgaristan Cem Derneği başkanı çok sevili Mustafa Ali Mustafa’nın aktardığı bilgiye göre ise; halk inancı gereği Abdal Musa da bu yöreye gelmiş, Elmalı Baba’yla görüşmüş, onun kerametlerini takdir edip, bu yörede onun hizmet yürütmesinin gerekli olduğunu söyleyip tekrar Anadolu’ya dönmüş.

Tüm Balkanlar’da yüzlerce değil, binlerce türbe var. Yüzlerce köy, ilçe, il Türkler tarafından kurulmuş. Tüm Balkanlar’a baktığımız zaman 1550’li yıllara kadar yani Macaristan Budapeşte’deki Gül Baba’ya kadar erenlerin göçü, irşat hareketleri devam etmiş. Burası gerçek anlamda Erenler Yurdu olmuş.

Bugün de çok büyük sorunlara rağmen bu bilinci, bu ruhu, bu inancı yaşayan, yaşatan binlerce insan da Alevi – Bektaşi toplumu olarak başta Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna – Hersek ve Romanya’da yaşama devam etmektedirler.

İlk kez Bulgaristan’a 22 yıl önce gitmiştim. Rahmetlik Araştırmacı – Yazar ve bana Balkanlar’ın kapısını açan pirim Ahmet Hezarfen, Hakkı Saygı Baba ile birlikte çok kısa sürede büyük işler başarmıştık. Böylece 8 kez araştırma, inceleme gezilerim oldu, bir kitaplık malzeme toplantı. Ama yapılanlar bunun çok ötesinde şeylerdi; ilk dedeler toplantısını Bulgaristan’da Dulova (Akkadınlar) Beldesi’nde yaptık. Buradan Cem Vakfı Anadolu İnanç Önderleri Toplantıları için dedelerin, babaların ama özellikle ana sultanların gelmesi için insanüstü gayretler gösterdik. Yüzlerce program, yazı, çekimler, fotoğraflar… Bir nevi onların sesi olmaya çalıştık. Bugüne kadar büyük özverilerle ve hiçbir maddi karşılık beklemeden, kendi cebimizdeki paranın da son lirasını bu çabalar için harcadık.

Derken, buradaki çalışmalarımızdan rahatsız olan, halkın bize ilgi ve sevgini kıskanan, tümüyle özgün olan yapının korunması gerektiğini söylediğim cem / dede ve gelenek yapılarının Türkiye’deki sistemlere benzetmek için, kişisel tatminsizliklerini buradaki saf ve tertemiz insanlar üzerinden gidermek için çıkar savaşına girenler beni engellediler. Öyle bir engelleme ki, benim en büyük aşklarımdan birisini elimden aldılar, benim yıllarca Bulgaristan’a girişimi engellemek için tertip kurdular.

 

Ayhan Aydın’ı Bulgaristan’da ve Balkanlar’da kim istemez?

Alevi – Bektaşi Yolu geleneksel çizgisiyle hiçbir müdahale olmadan yaşasın dediğim için, bunun aksini yapanlar istemez,

TİKA’dan, Valiliklerden, Belediyelerden ceplerinden tek kuruş ödemeden, aldıkları kaynaklarla bir turistlik turdan başka bir şey yapmadan, kişisel tatminlere yönelenler istemezler,

Budaki yüzyılların geleneğini yıkıp, Türkiye’de kendi ocağının / tekkesinin sistemini buraya dayatmak, buranın doğal yapısını yok etmek isteyenler istemezler,

Kendi kendilerine burada dede, baba atayıp Türkiye’deki tatminsizliklerini burada gidermek isteyen sözde dedeler, babalar bizi burada istemezler,

Doğrular ortaya çıkmasın, ne yaptığımız yazılmasın, görülmesin, duyulmasın diyenler istemezler…

 

Türkiye’den Diyanet’in, TİKA, Belediyelerin sağladığı olanakları istismar edip, gidip kaplıcalarda geceleyip, sonrasında biz şu türbeleri gezdik, şunları yaptık diyerek yalan söyleyen sahte dedeler, babalar elbette bizlerden hoşlanmazlar, çünkü mert bir insan, Otman Babaların yolundan giden bir insan olarak gerçekler neyse ortaya koyan insan olduğumuz için bizi istemezler.

Şu anda bunları okurken bile; ne gereği var bunların adam, sen gezileri yazsana, niye yazarsın bunları deyip sözde Aleviliği koruyan, sözde dedeleri seven ikiyüzlüler de bizden hoşlanmazlar.

Çünkü inancını, ikrarını, özünü kaybeden bir toplumla karşı karşıyayız… Yapılan hatalara, yola zaran veren uygulamalara sesi çıkmayan bir toplumla karşı karşıyayız…

Özünü dara çekemeyen bir toplumla karşı karşıyayız.

Ben dünyanın en dürüst insanı değilim belki ama bugüne kadar hiçbir gün yalan bir haber yapmadım, kimseye iftara atmadım, gerçekleri çarpıtmadım. 

30 yıl boyunca girdiğim her hane benim anam / babam olan bir hane oldu, kan kardeşim oldu, hiçbir yerden maddi bir beklentim olmadı, çok şükür bu toplum bizi elbette ki sonunda işsiz de, parasız da bıraktı.

Ama bizler çoğunun inanmak istemediği gibi, kendi özlerinde olmadığı için para için, mevki için yollara düşmedik…

Tek kuruş almadan adım atmayan sözde dedelerden, sözde gazetecilerden, sözde dernek başkanlarından, bir maskara gibi her yöne dönen ve hep farklı telden öten televizyonculardan olmadık…

Her nerede olursak olalım, tümüyle doğruları dile getirdik…

Kısa Gezi…

Uzun yıllar sonunda bir de uzun zaman bekledikten sonra çıkan vizeyi aldık ama elimiz ayağımıza dolandı, çünkü topu topu 5 günlük bir vize vardı önümde ve bunun iki günü de geçmişti bile. Kan ter içinde eve geldim, apar topar bir küçük bavula kıyafetleri doldurdum, doğru metrobüs ve Çorlu yolu! Çünkü bir minübüs ertesi gün 06.00’da Çorlu’dan kalkıyor Bulgaristan Haskova ve Kırcaali’ye… Sağ olsun uzun yıllardan beri çok güzel çalışmalar yaparak örnek bir cemevi başkanı olan Muzaffer başkan imdada yetişti, otogara yakın bir otel ayarladı. Geç vakit doğrudan oraya gittim. Sabah yola çıktık. Kırcaali’de beni bekleyen Güney Bulgaristan Cem Derneği Başkanı çok sevgili Mustafa Ali Mustafa da aynı sevinci benimle paylaşıyordu. Çünkü aynı bilinçte insanlar olarak, Türkiye’den buraya nice nice gelen kafileleri o ağırlamış, onlarla ilgilenmiş ama o da benim gibi yapılan yanlışlardan şikâyetçi olan bir canımızdı.

Eve gidip çayımızı içtikten sonra, doğruca Haskova yakınlarındaki Otman Baba Tekkesi’ni ziyaret ettik.

Buraya çiğdemler açmış, leylekler yuvalarına konmuş, çok azalsa da rençberlik yapanlar kırda bayırda işlerine bakıyorlar. Otman Baba Türbesi Tekke Köyü içinde. Köyde köy muhtarını bulduk, bize candan davrandı. Sonra türbedarı alıp Türbe ziyaretini yaptık. Daha sonra ise buradaki dedemiz geldi. Onlarla söyleşiler yaptık. Burada baharla birlikte gönüllü temizlik yapan, boya badana yapan gençlerimiz görünce ayrıca mutlu oldum. En son ziyaretimizden sonra türbe önünde aşların pişirilmesi ve lokma yenilmesi için birçok ek bina yapılmış. Evvelden cemlerin yapıldığı odaların ve orada bulanan çeşmenin yıkılmasının yanlış olduğunu söyleyen dede, ziyaretçilerinin eksik olmadığını söylüyor.

Ertesi gün ise, Kırcaali Mestanlı, Mandacı Köyü sınırları içinde kalan ve Ünal Tahsin isimli bir milletvekilinin öncülüğünde yeniden çok ciddi şekilde restore edilerek yapılan Elmalı Baba Tekke’ne vardık. On yıl önce açılışı yapılan Avrupa’dan olduğu kadar Türkiye’den Prof. Dr. İzzettin Doğan, Doğan Bermek, Arnavutluk’tan Baba Mondi (Edmond Brahimaj) gibi çok değerli isimlerin de katıldıkları etkinlikte ben de vardım. Binlerce insanın katıldığı tarihi bir gün olmuştu. Cem Tv.’de de çekimler yapmıştı.  Her iki gezimize yola girmiş Hüseyin canımız da katıldı.

Üçüncü gün ise dönüşten önce, sürekli merak ettiğim, Kırca Ali’nin türbesini ziyaret ettik. Kırcaali merkezde Merkez Kırcaali Camisi’nin avlusunda bulunan Gazi Kırca Ali’nin Kırcaali kentinin kurucusu olduğu söylenmektedir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi olmasa da, şimdi yerinden birkaç yüz metre uzakta olup, ayak altında yok olmaması amacıyla getirilip, müftülük tarafından cami avlusuna konulmuş, 7 köşeli etrafı açık bir türbe yapılarak halkın her zaman ziyaret etmesi sağlanmış.

Böylece 3 günlük Bulgaristan gezimi tamamlayıp yola revan olduk. Sınıra kadar yine münibüsle geldim. Sınırdan sonra Çorlu’ya gitmek yerine, doğrudan İstanbul’a gelen bir otobüsle otogara geldim. Tranvay, Metrobüs ve taksiyle eve ulaştım, hatta sevincimi Çeşminaz / Cemal Aydoğan ailesiyle de paylaştım, sonrasında gül yüzlü Haskıs Halamlara varıp oğlu Cibo’da çay bile içtim.

Bitmez tükenmez bizim sevdamızı, bitmez tükenmez bizim dertlerimiz….

Konuyla ilgili daha uzun bir yazı yazacağım, şimdilik bunları özetledim.

İşsizlik çok yaman bir şey… Bu dar günlerimde bazen dostların desteği oluyor. Tümüyle sıkıntılarıma yardımcı olsun diye, Alevi – Bektaşi Kültür Enstitüsü Başkanı çok sevgili Gülizar Cengiz’in gönderdiği parayı bu gezi için harcadım. (Dört bin T.L. bu desteği vize ve ulaşım için harcadım.)

 

Bu geziyi yapabilmek birçok insanın anlayamayacağı şekilde çok önemliydi. Bir önemli gedik kapandı benim için.

 

Başta Gülizar Cengiz’e, Muzaffer Birdal’a, Mustafa Ali Mustafa ve sevgili eşine çok teşekkür ediyorum.

 

Bizim özümüzün ne olduğunu, ne için yollara çıktığımızı bilen can dostları da sevgiyle kucaklıyorum…

 

Bu erenlerin kurduğu ulu yol; içte ve dışta her türlü karanlık tertibe, oyuna, çıkara, benliğe rağmen sonsuza kadar yaşayacaktır.

 

Bu yolda bedel ödeyenler anılacak, menfaat perestler eninde sonunda bertaraf olacaktır.

Muhabbet ehline aşk ile…

 

Ayhan Aydın

8 Nisan 2022