Muzaffer Bal'dan Yolcu

Güzel Bir Romanda

Cumhuriyet Döneminin Acılarla Dolu Sayfaları: Yolcu

 

 Ne Kadar Yol Yürürsen Yürü,

Sonunda Kendinle Karşılaşırsın! (Kitap Girişi)

 

Bir dönem yayıncılık da yapan, yaşam sevdalısı Şair – Yazar Muzaffer Bal’ın yeni kitabı Yolcu (-Tarihe Yolculuk-) isimli kitabını bir solukta okuyup bitirdim.

Serde yolculuk, seyahatler var ya, beni daha da çok ilgilendiren bir yanı vardı Yolcu’nun. Kahramanın ismi de Yolcu olan roman annesi ve babasını erkenden kaybeden bir gencin, yol arkadaşı olan Çingene Güzeli ile bir Türkiye seyahatinin romanı.

Sonsuz bir umut, barış, dostluk duygusunun, çevreci bir anlayışın tüm satırlarına sızdığı bu kitap bir gezi kitabı olmasının yanın daha derin anlamlar ifade ediyor.  Aslında bir nevi kendisiyle mücadele eden ve geçmişinin bir gizemli sayfasını aralamak isteyen idealist, maceraperest, paylaşımcı, meraklı bir gencin ve yol arkadaşı olarak ondan ayrılmayan tüm pratik zekâsıyla, insanlara ve doğaya anında uyum sağlayan, ruhundan yaşam fışkıran bir kızın, Türkiye Cumhuriyeti tarihini yeniden keşiflerinin romanı sayılır Yolucu kitabı.

Bu gencin Edirne’den Kars’a, Tunceli (Dersim)’den Diyarbakır’a uzanan bu romandaki seyahatleri; bu toprakların yaşadığı derin acıların ortaya konulduğu, tarihi gerçekleriyle bu ülkede farklı insan guruplarının yaşadıkları dramları dile getiriyor.

Roman; kahramanları olan Yolcu ve Çingene Güzeli maceralı yolculuklarıyla; aslında öyle bir rota izleyip öyle insanlarla bizleri karşılaştırıyor ki, cennet güzelliğindeki bir yurdun, hala insanı hayrete düşüren babacan, kalender, şefkatli, paylaşımcı, özleri aydınlık insanlarının tarihin derinliklerine itilmek istenen gerçekleri konuşturmaları üzerine kuruluyor.

Burada Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin, Kızılbaşların, Komünistlerin, Malakanların kültür dünyaları, zenginlikleri, sevgileri yanında uğradıkları haksızlıkları, kıyımları, katliamları da okuyoruz bu romanla.

Yazarın ustalığı; tarihi gerçekleri, doğa sevgisinin büyüsüyle, insan sıcaklığıyla, aynı zamanda gerçek bir yolculuk serüvenini çok güzel harmanlayarak bizlere sunmasındadır. Romanın başarısı; bizleri sıkmadan, sadece bilgi aktarmak amacıyla değil, derin vadilerden, yaylalardan, köylerden geçerken, her biri farklı bir karakter olan candan insanlarla ve roman kahramanlarının gözünde kentlerin de çok ustalıkla tasvir edilmesi, şiirsel anlatımın tüm roman boyunca devam ederek, sona ulaşmasıdır.

Yolcunun kimi zaman kararlı, kimi zaman bezgin, meraklı ama hiçbir zaman umutsuz olmayan karakterinin altında içten içe yaşadığı bir ezikliği gidermek isteği, yaşamı, dünyayı tanıma merakı var.

Çingene Güzeli aslında sanki kendi yaşına göre de olsa “büyümüş de küçülmüş” gibi, yaşından beklenmeyecek olgunluklar sergileyebilen, insanlarla diyalogu ve sorun çözmesiyle yaşamın sırrına çok erken varmış, dünyayı olduğu gibi kabul eden, bir yaşam ustası portresi çiziyor. Çünkü o bir Çingene.

Çingene Güzeli, aynı zamanda Çingene kültürünün tüm zenginliklerini, detaylarını, başarılarını da bizlere aktarmış olurken, çok iyi bir yol arkadaşının dışında aslında aranan ve bir ömür sürecek dostluğun da, birlikteliğin de güven kaynağı örneği gibi duruyor.

Romanın sonu çok acıklı ve trajik bitiyor. Yazar bunu bilinçli seçmiştir elbette. Bu ülkede idealleriyle, sevdalarıyla, geçmişinin izinde, barış ve dostluktan başka hiçbir sermayeleri olmayan binlerce insanın karşılaştığı beklenmedik son aslında bu ülke gerçeğinin ta kendisidir.

Bugün bile binlerce faili meçhul cinayet ülkesi olan Türkiye yaralı bir cumhuriyete ev sahipliği yapıyor.

İnsanlar; siyasi görüşlerinden, kökenlerinden, kültürlerinden, inançlarından, cinsiyet farklarından dolayı katledildi bu ülkede; ne Topal Osmanlar bitti, ne de cezaevlerinde işkenceler, ne de her türden haksızlıklar bu ülkede.

Adaletsizliğin, hukuksuzluğun kol gezdiği günümüz Türkiye’sinin de cumhuriyetin yüzüncü yılında aynı acılı sayfaları yaşaması, gençlerin hiçbir suçları yokken despot siyasi iktidarın zulmüyle zindanlara doldurulmaları bir tesadüf değil, bu ülkeye yazgı olarak dayatılan gerçeklerdir.

Yarım kalan sevdalar, bitmemiş türküler, söylememiş sırlar, haykırılamamış öfkeler yurdudur Türkiye.

Muzaffer Bal Türkiye’nin acılı tarihine bir yolculuk yaparken, öden vermez çevreci bir sosyalist olarak bizlere yine güzel bir roman armağan ediyor.

Kalemine, gönlüne, bilincine sağlık değerli üstat.

Sevgi ve muhabbetlerimle…

 

Ayhan Aydın

13 Haziran 2025

 

Yolcu, Tarihe Yolculuk, Muzaffer Bal, Favori Yayınları, 243 Sayfa, Mart 2025, İstanbul

 

Muzaffer Bal

Gümüşhane, Şiran, Kırıntı Köyü’nde 1948 yılında doğdum. Arif’in kazının – Cicimali’nin ve Yeniköylü Nezük – Cafer’ın torunuyum; yani iki köylüyüm. İlkokulu Kırıntı’da, orta ve sanat okulunu İstanbul’da okudum. Zaman Dergisi’nde yayın kurulunda bulundum ve yazarlığını yaptım. Gökkuşağı Dergisi’nde yazmaya devam ediyorum.

 

Yayımlanmış Eserleri

  • Güneş + Cingene + Özgürlük, Şiir, Pencere Yayınları
  • Göç, Öykü, 2019, Kendi Yayını
  • Esir, Roman, 2021, Favori Yayınları
  • Gecekondu, Roman, 2022, Favori Yayınları
  • Yolcu, Roman, 2025, Favori Yayınları

Örsle dövüldükçe

Ateşten bir aşk harmanı oluyor elle tutulmaz yüreğim

Girdikçe derin suların, hırçın dalgaların girdabına

Tüm kozalakların nefesiyle doluyor harap yüreğim

Dinledikçe dinleyesim geliyor

Yeryüzünün tüm acılarını

Doyurmuyor beni bir baştan bir başa

Kıtalar aşan kuşların açılan kanatlarındaki özgürlük hevesi

Tüm güzellikleri sürüklemek istiyorum

Denizlerdeki balıkların yüzgeçlerinde

Öfkelerim tılsımlı bir maceraya dönüşüyor

Derken bütün bedenim bir göz oluyor kendine bakan

Uykusuz ruhum bir derin vadide buluyor ağlayan anaların çığlıklarını

Yaşam göz kırparken yıldız yıldız evrende

Kayboluyorum bir kuyunun en derin kuytularında

Okuyorum, okuyorum zihnime girmiyor geçmişin bir kara gölgesi gibi peşimden gelen gizemli tarih kitapları,

Arıyorum, arıyorum bulamıyorum kaf dağının ardını bilen yaşamda kılavuz, uzak yollarda ayak, gönülde dost olacak yoldaşları

Sevda diyorum, aşk diyorum, umut diyorum

Kırlarda açmış papatyalar, mor renkli deve dikenleri diyorum

Serçeler konuyor eski evlerin saçak altlarına

Onların neşesi bile yeter diyorum

Despotların yaydıkları karanlığı delmeye

Yazan ellere kuban olurum diyorum

Şiir, Öykü, Roman yazan ellere

Araştıran gerçekleri ortaya koyan büyük yüreklere 

Selam olsun diyorum

Özgürlük, dostluk ve barış türküsü söyleyen dillere...

 

Ayhan Aydın

15 Haziran 2025